Hz.Mevlana'ya Göre Sema

_bamteli_

Well-known member
semazen6yd.jpg



Sema; Allah'ın "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sualine ruh zerrelerinin:"Evet Rabbimizsin" deyişlerinin sesini duymak, kendinden geçmek,Rabbine kavuşmaktır.

Sema, gönüldeki gizli erlerden bir selam...

Sema,diri kişilerin canlarına rahat ve huzurdur.Bunu canında can olan bilir.

Sema, ehlinin, biri doğuda, biri de batıda Sema etse, her ikisi de birbirinin halinden haberdar olur.

Sema, gönüller alan sevgiliye kavuşmak içindir.Özündeki ay gibi cevheri görmeyen kişiye musiki ne yapsın, def ne etsin?
Donup buz kesilen, bu musikinin tesirine kapılmayan, ölüp yok olanlardan da aşağı olan canın, toprak başına..

Sema'a girdin mi iki dünyadan da dışarı çıkarsın;Sema alemi, iki alemden de dışarıdadır.

Yedinci göğün damı, yüce bir damdır amma; Sema merdiveni bu damı da aşar, bu damdan da yücedir.

Yüzleri kıbleye dönmüş kişiler bu dünyada da Sema'dadır, o dünyada da.
Hele halka olup Sema ederek dönüp duranların ortasında Kabe de olursa...


Sema, kulun hakikate yönelip, akılla, aşkla yücelip,nefsini terk ederek, Hakk'ta yok oluşu ve olgunluğa ermiş, kamil bir insan olarak tekrar kulluğuna dönüşüdür. Bütün varlığa, bütün yaratılanlara yeni bir ruhla, sevgi için, hizmet için dönüşüdür..Semazen hırkasını çıkarmakla, manen, ebedi aleme, hakikate doğar, orada yola alır...Başındaki sikkesi nefsinin mezar taşı, üstündeki tennuresi nefsinin kefenidir.Kollarını çapraz bağlayarak, görünüşte "bir" rakamın temsil eden, böylece Allah'ın birliğini tasdik eden Semazen, Sema ederken, kolları açık, sağ eli dua edercesine göklere,Hak gözüyle baktığı sol eli yere dönüktür.Hakk'tan aldığı ihsanı, halka açmasıdır. Sağdan sola kalbin etrafında dönerek, bütün insanları, bütün yaratılmışları, bütün kalbiyle sevgi ve aşkla kucaklayışıdır...
 

_bamteli_

Well-known member
Duy şikayet etmede her an bu ney,
Anlatır hep ayrılıklardan bu ney.
Der ki, feryadım kamışlıktan gelir,
Duysa her kim, gözlerinden kan gelir

Ayrılıktan parçalanmış bir yürek
İsterim ben; derdimi dökmem gerek.

Şayet aslından biraz ayrılsa, can,
Öyle bekler, vuslata ersin zaman.

Ağladım her yerde hep ah eyledim.
Gördüğüm her kul için "dostum" dedim.

Herkesin zannında dost oldum ama,
Kimse talip olmadı esrarıma.

Hiç değil feryadıma sırrım uzak,
Gözde lakin yok ışık, duymaz kulak.

Aşikardır can-beden, gör insanı,
Yok izin, görmez fakat insan, canı.

Ney sesi tekmil hava oldu ateş,
Hem yok olsun, kimde yoksa bu ateş!

Aşk ateş olmuş dökülmüştür ney'e,
Cezbesi aşkın karışmıştır mey'e.

Yardan ayrı dostu ney dost kıldı hem,
Perdesinden perdemiz yırtıldı hem.

Kanlı yoldan ney sunar hep arzuhal.
Hem verir Mecnun'un aşkından misal.

Ney zehir, hem panzehir, ah nerde var,
Böyle bir dost, böyle bir özlemli yar?

Sırrı bu aklın bilinmez akl-ile,
Tek kulaktır müşteri ancak dile.

Sırf keder, gam, gitti kaç gün, kaç gece,
Geçti yanlışlarla günler, öylece.

Geçse günler, korku yok, her şey masal
Ey temizlik örneği, sen gitme kal!

Kandı her şey, tek balık kanmaz, sudan,
Gün uzar, rızkın eğer bulmazsa can.

Anlamaz olgun adamdan bil ki, ham,
Söz uzar, kesmek gerektir vesselam!

Ey oğul hür olmalı bahtın senin,
Hep gümüş, altın mıdır ahdin senin?

Tut ki deryayı boşalttın testiye,
Kısmetinden fazla almaz bil, niye?

Hırslıyı göz hırsıdır hep incitir,
Pek kanaatkar sedef, hep incidir.

Kim ki aşktan urbası bin şak olur,
Kurtulur, hırstan, ayıptan pak olur.

Ey ki aşk, sevdası çoşkun şirimiz;
Var ol ey lokmanımız, iksirimiz!

Kibrimiz dermanısın, sensin rümuz,
Sensin Eflatunla Calusunumuz

Göklere toprak beden sevda taşır,
Bir misilsiz aşkınan dağ oynaşır.

Can-nazar'dan, Tura bir can verdi aşk,
Tur ki mest, Musa'yı baygın serdi, aşk.

Dost dilin şavkınca bulsaydım visal,
Ah ne sırlar anlatırdım, ney-misal.

Dildaşımdan ayrı düşmüş bir gönül,
Olsa bülbül, gayri dilsizdir gönül,

Vakt-erip mevsim geçer, solmuş gülün.
Derdi çok feryadı çıkmaz bülbülün.

Maşukun sırrıyla aşık örtülü,
Sağ olan maşuktur, aşık bir ölü.

Kim ki aşka meyli yoktur, vah ona!
Kuş misal vermez kanat Allah, ona.

Vermedikçe sevgili etrafa nur,
Çevrenin idraki elbet yok olur.

Aşk diler, söz sırrını faş eylesin,
Ayna gammaz olmasın da neylesin.

Çok şükür, aynan senin gammaz değil,
Bak, yüzünde toz duman hiç az değil.
 

_bamteli_

Well-known member
dfahawj8.png


Mevlana’ ya Sesleniş

Çürümemiş, yıpranmamış, kazılı bir düşünce sisteminin sahibidir Mevlana .
Mevlana, yeni bir izleyiş açısı, yeni bir görüş başlangıcı, yeni bir dünya kapısıdır.
Diyorum da..

Mevlana’ nın yüzyıllar öncesinden kalplerimizde açtığı hoşgörü kapısı sımsıkı kapanmış çoktan...
Yok yok hatta kapıların kapalı olduğundan ve hatta kapıların varlığından haberdar değiliz.
Hoşgörü Mevlana’ nın mesnevisinde, hoşgörü sözlüklerde kaldı. Hoşgörü iyi insan profilinde kaldı.
Bir dakika tüm bunları bilmeme rağmen kapıların varlığından haberdar olan insanlardanım.
Bir Mevlana var semazenin eteklerinden uçuşan, hoşgörü dalgasından bir esinti var benim iklimimde,
her şey oradan başladı zaten.
Sözlükleri hatırladım.

Hoşgörü, sözlük anlamlarıyla öğretilmişti hep. Saygıdır, açık olmaktır hayata, yeni düşüncelere.
Dinlemeyi bilmektir, dedi sözlükler. Sözlükler doğruydu aslında. Ama okundu geçildi, orada bitmesi
onur kırıcı olsa da anlamı bilinen bir kelime olması rahatlattı az da olsa.Sonra insanlara baktım.
Uygulamalar her zaman güç gelmişti zaten insanlara. Kabullenememe, zaman harcama,
saygısızlık davranışları arasında anlamsız kaldı hoşgörü. Uygulamak, beyinde tasarlansa da
saygı adına verilen savaşta hep nefis yenildi, hoşgörü yitirildi, anlamlar kavranılmadı
. Hoşgörü adıyla bilindi işte, tadı hep kendinde kaldı.

Hoşgörüyü Mevlana hep dile getirmiş, hep yaşatmaya çalışmış. Sözleri kalmış geriden, geçmişten.
En güzel o çağırmış hoşgörüyü. Hiçbir şey gözetmeden içten bir çağrı halinde durmuş Mevlana,
hoşgörüyle beklemeyi bilmiş...
Öğretmek de istemiş de…

Mevlana gözetmemiş ayrımları. Hoşgörüyü dile gelmiş, dillenmiş…
Hiçbir renk dışında kalmamış…
Dünya gibi, hoşgörü. Dünyaya gelirken bebekler, hayat onu hiç geri çevirmeden içine kabul eder ya dünya hoşgörü hali işte tam bu yüzden. Düşünceler farklı, renkler farklı, düşler, sevgiler, görüşler, bakışlar farklı olabilir. Hayatın kanunu değil mi bu?
Savaş halinde yaşamamak, barışın baş üstünde taşınıp yaşanması için hoşgörü en büyük yasa…
Yasanın uygulanması ahlaki bir seçim, insanlık örneği, insanlığa, düşüncelere, var olmaya saygıdır.
Mevlana, bizi davet etti. Ne olursak olalım gel dedi. Rengimizi, milletimizi gözetmeden bizi Müslümanlığa davet etti…
Bir çağrıda biz yapalım insanlığa…
Ne eksiğimiz olur ki,
Neden kaçıyoruz ki,
Ne zarar gelir ki.
Neler kaybettik unuttunuz mu?
Saygımızı yitirdiğimizin farkında değil miyiz hala?
Kaybolmayı bu kadar kabullenemeyiz,
Hayır, artık istemiyorum.
Çığlığımı duyar mısınız?
Artık hoşgörü istiyorum düşüncelerime.
Sizlere hoşgörü istiyorum, dileniyorum.
Hiçbir şey için geç değil, en azından başlangıç yapabiliriz.
Bu sefer ben çağırıyorum sizi.
Hoşgörüye…
Mesela bu yazıyı kendi eleştiri çemberimiz içinde,hoşgörüyle okuyabiliriz…
Güzel bir başlangıç yapabiliriz bu şekilde?
Daha fazla geç olmadan…
Daha fazla kaybolmadan…
 

_bamteli_

Well-known member
Aşk...

Bütün maddi ve manevi sevgi ve bağların hepsi, gerçekte Allah'ı sevmek ve bilmektir.

Gerçek aşığa aşktan başka her şey haramdır.

İnsan birine aşık olduğu zaman ne zilletlere katlanır! Sevgilisine kavuşmak için her şeyini feda eder. Aşık için de Peygamber'in ve Allah'ın aşkı bundan aşağımıdır?

Aşıkla maşuk arasında tam bir teklifsizlik bulunması ne güzel şeydir!

İnsan her zaman göremediği, işitemediği ve düşünemediği bir şeye aşıktır. Mecnun Leyla'nın hayaline aşıktır. Mecazi bir sevginin hayali ona böyle bir tesir yaparsa, gerçek sevgilinin aşığa kuvvet, kudret bağışlamasına hayret etmemek gerekir.

Suret aşkın fer'idir; çünkü aşk olmadan suretin değeri yoktur. Aşk, sureti meydana getirir.

Allah aşkı ve muhabbeti her şeyin içinde vardır. İnsan kendisini yaratanı nasıl sevmeyebilir? Bu sevgi onun özündedir; fakat bir takım engeller bunu duymasına mani olur. Her şeyin sonu O'na varır. Yani artık insan her şeyi Allah için sever, başkası için O'nun talebinde bulunur ve bu aşk böylece Allah'da nihayetlenirse, sonunda Allah'ın zatını da bulur.

Ahiret de, Hakk da, dostluk ve muhabbette gizlidir.

Aslolan sevmektir. İnsan kendisinde bu hissi duyunca, onu arttırmak için çalışmalıdır.

Vücutlarımız bir kovan gibidir; bu kovanın balı ve mumu da Allah aşkıdır.
 

_bamteli_

Well-known member
Allah Mutlak Varlıktır...

Her şeyin aslı birdir. Sadece "Bir" vardır. İkilik teferruattadır. Maksada bakılacak olursa, ikilik kalmaz. Esas birdir.

Mesela şeyhler'in görünüşleri değişik, işleri ve sözleri başka başka ise de maksatları itibariyle hepsi birdir. Bu da Allah'ı taleb etmektir.

Allah'ta ikilik yoktur. Binaenaleyh "Ben"i öldürmek, yok etmek lazımdır; çünki "O" ölmiyen bir diridir.



Akl-ı Küll


Mutlak varlığın kendisini bilmesine, yani zuhuruna, hükema "Akl-ı Küll" ismini vermiştir. Buna İslam filozofları "Hakikat-i Muhammediye"de derler.

"Böylece Muhammed (sas)'in asıl olduğu malum oldu. Çünki hakkında: Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım (H.K.) buyurulmuştur.

Şeref, gönül alçaklığı, hikmetler ve yüce makamların hepsi ne varsa, onun bağışı ve onun gölgesindedir. Çünki ondan hasıl olmuştur. Mesela bu el ne yaparsa akıl sayesinde yapar. Onun üstünü aklın sayesi kaplamıştır.

Bir insanda aklın sayesi, gölgesi olmazsa, onun organları çalışmaz. Şu halde bütün organlar akıl sayesinde her işi muntazam, iyi ve yerinde olarak yaparlar. Gerçekten bütün bu işler akıldan hasıl olur. Organlar alettir. Bu tıpkı zamanın halifesi gibidir. Bu büyük Peygamber Akl-ı Küll yerindedir. Zamanındaki halkın, insaların akılları onun organlarıdır. Her ne yaparsa, onun sayesinde yapar. Eğer onlardan yanlış bir hareket gelirse bu Akl-ı Küllün gölgesini onların başlarından kaldırmış olmasındandır.

Dünyada Peygamberin bilmediği ne var ki? Herkes ondan öğrenir. Akl-ı Cüz'inin Akl-ı Küllide olmıyan nesi var acaba? Kendiliklerinden yeni bir şey bulanlar Akl-ı Küllidir. Akl-ı Küll öğretmendir; onun öğrenmesine lüzum yoktur.

Nebiler Akl-ı Küll'dür; Akl-ı Küll her şeyi ortaya koyan, bulan ve meydana getirendir.

"Yerle gök arasında olan şeyler ve bütün varlıklar Akl-ı Küllün gölgesidir. Akl-ı Cüz'inin gölgesi insana göre, varlıklardan ibaret olan Akl-ı Küll'ün sayesi de kendine uygun bir şekilde olur."
 

_bamteli_

Well-known member
Hakk'tan sayılamayacak kadar lütuflar, ihsanlar; senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar, kusurlar...

•.Ey gönül, isledigin suçlara, kusurlara karsılık, Hakk'tan özür dilemek için neler düsünüyorsun? O'ndan sayılamayacak kadar lutuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca hatalar, kusurlar, cefalar
görünmede...

• O'nun tarafından, bunca keremler, senden ise, manasız aykın isler; O'ndan pek çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar, günahlar...

• Senden bunca haset, bunca kötü düsünce, bunca dedikodu. O'ndan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca iyilikler.

• Yaptıgın kötülüklerden, isledigin günahlardan pisman olup da, candan Allah dedigin zaman, seni belalardan kurtarmak için senin imdadına yetisen, sana o duyguyu veren, kendini hissettiren O'dur.

• İsledigin günah yüzünden korkuyorsun, kurtulmaya çareler arıyorsun. Bir daha islememeye karar veriyorsun, iste o anda bu duygularla için karıstıgı, kendinden utandıgın, kendini ayıpladıgın, vicdanın sızladıgı zaman düsünmüyor musun? Bu duyguları sana veren, bu pismanlıga seni düsüren, senin içindedir. Sana çok yakındır. O'nu sen ne diye kendinde, kendi içinde göremiyor, hissedemiyorsun?

• 0, seni bazen yaratılısına, kötü tabiatına bırakır, seni gümüs, altın, kadın sevdasına düsürür. Bazen de canına Hz.Mustafa'yı hayal etmenin nürunu verir de içini aydınlatır.

• Seni bazen bu tarafa çeker, iyi adamlara katar, bazen de o tarafa çeker, seni kötülere ulastırır. Kurtulus gemisini
korkunç dalgalarla hırpalar, onu kırar, parçalar.

• Ey zavallı insan, bu düsüslerden, bu hallerden sakın ye'se kapılma; gizli gizli o kadar çok dua et, geceleri, o kadar çok agla, inle ki; sonunda yedi kat gökten kulagına kurtulus sesleri gelsin.
 

_bamteli_

Well-known member
Keşke uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin...

• Sevgilim, belki vefa ve merhametin cosar da, kapıyı açarsın; "Orada, ne bekliyorsun kalk, içeri gir!" diye seslenirsin ümidiyle ben senin kapında oturmus bekliyorum.

• Ey pek güzel olan yüzünde her zaman yüzlerce lütuf, yüzlerce merhamet nuru parlayan sevgili! Canım, kapında senden gelen misk kokularına, anber kokularına gark olmustur.

• Biz mest olmusuz; basımız dönmede, baskalarının yaptıkları islerle bizim ilgimiz yok. Dünya alt üst olsa, yakılsa, yıkılsa umurumuzda degil. Yeter ki senin askını kaybetmeyelim. Yeter ki senin askın ebedî olsun!

• İçimizde senin askın el çırpmada, yüzlerce baska alemler yaratmada, göklerden de dısarda, ötelerde yepyeni yüzlerce asırlar meydana gelmede.

• Bugün biz senin misafiriniz. Güler yüzünüzün mesti oldugumuz için seni bırakıp baska yere gidemiyoruz. Sen öyle essiz bir güzelsin ki, Allah'a yemin ederim ki yüzünün güzelligini düsününce, hayal edince, su gönlüm beni bırakıp
gidiyor.

• Kurtulmam için, gönlü uyanık bir can bulursam, onun etegine yapısacagım, himmet isteyecegim. Keske uyuyabilseydim de rüyada yüzünü gösterseydin.

• Bütün canlar, can denizinden geldikleri, can denizini tanıdıkları, bildikleri için oraya dogru sel gibi akıp gidiyorlar da, baska tanıdıklardan, baska sevgililerden yüz çevirmislerdir.

• Can denizine dogru kosan seller de çesit çesit. Bir sel var yüksek daglardan kaynagını alarak, hayran hayran basını taslara çarparak, köpürerek, aglayarak, heyecanla feryat ederek, aslı olan can denizine dogru kosuyor, kosuyor. Bir sel de var ki yolunu kaybetmis, birincisi; "Allah'a hamd olsun!" demede, ikin-cisi; "La havle" okumada.

• Ey günes gibi dogup, müflislere, yoksul kisilere sevgi sarabı sunan lütfeden. Bir ihsanda bulun, o saraptan bize de sun! Biz de yoksuluz, biz de sasırdık, yolumuzu kaybettik.

• Nasıl olmussa gül, ansızın seni görmüs, çasırıp kalmıs da elbisesini yitirmis.Çeng senin çenginin sesini duymus, feryada baslamıs, utanıp basını önüne egmis.

Nıyazi-i Mısrî hazretlerinin su siiri bu hakîkati belirtiyor:

"Huda davet eder elhamdülillah
Bu can dosta gider elhamdülillah
Hakîkat sehrine çün rıhlet oldu
Gönül durmaz iver elhamdülillah."

" La havle vela kuvvete illa billah"; Allah'tan baska kimsede güç, kuvvet yoktur, anlamın;ı gelen bır hadîsten alınan "La havle". Mü'minler, sasırdıkları, darda kaldıklan zaman "La havle" derler.

• Zühre yıldızının burcunda en tali'li olan kimdir? Ney'dir. Çünkü ney, dudagını senin dudagına koymus, senden name ögreniyor.

• Çeng, sensiz kalınca fenalasıyor, hasta, kötü bir varlık oluyor. Ney de sen olmayınca hüzünlerle doluyor, inlemeye, aglamaya baslıyor. Çengi kucagına al, onu iyilestir! Ney'i de öp, oksa. Def de sana yalvarıyor. "Ne olur?" diyor, "Beni eline al! Yüzüme vur, vur, vur da senin vuruslarınla yüzüm degerlensin, ahenk yolunda meclise parlaklık gelsin."

• Bu parça parça olah canı al, onun her parçasına ask sarabı içir, onu güzelce sarhos et de dün gece elden kaçan fırsat simdi yeniden gelsin!

• Ey yüce padisah; dogrusu bizim için bundan sonra ayık olmak ayıptır, yazıktır! Allah'ın sana yemin ederim ki, artık bundan sonra ben ayık olarak senin büyüklügünü, gücünü, kuvvetini anlatamam, senden bahsedemem, ancak senin ask sarabınla mest ohınca dilim çözülür
 

_bamteli_

Well-known member
Gülün geçirdiği saftalar, başından geçen maceralar...

• Ey bir yerde duramayan, dinlenme nedir bilmeyen rüzgarımız! Güle bizden haber götür de de; "Gül bahçesinden kaçıp sekerle dost olan gül, nasıl oldu da yurdundan, anandan, babandan, kardeslerinden arkadaslarından ve sana gönül veren, senin için feryat edip duran bülbülden ayrıldın geldin, sekere karıstın, 'gülbeseker' tatlısı oldun?"

• Ey gül'. Neden sekere karıstın? Aslında sen, kendin sekersin, seker gibi tatlısın, hossun. Seker oldugun için, herkesten çok sen, sekere layıksın ama, neden gül bahçesine karsı vefasızlıkta bulundun? Seker de, gül de hos, fakat vefalı olmak her ikisinden de hos, her ikisinden de tatlı.

• Ey gül, madem ki bahçeden ayrıldın gittin, sana bir iki sözüm var: 0 güzel yanagını sekerin yanagına koy da sekerden tat al, seker gibi ol, sekere de bahçeden alıp götürdügün hos kokunu ver! 0 da gül gibi olsun. Ayrılıgı göze aldın ama, bu ayrılıkta kazancın da var: Sen sekerin içine girdigin için gül olarak oradan oraya götürülmekten, yolculugun cefasından, solup pörsümekten, yerlere atılmaktan, çignenmekten kurtuldun.

• Simdi 'gülbeseker' tatlısı oldun ya, seni yiyenlere gönül gıdasısın, göz nurusun. Bu yüzden artık gülden gönlünü çek; o nerede, bu nerede?

• Sen bahçede dikenle beraber oturuyorsun. Akıl gibi cana yakın idin, insana karıstın. Sekerle beraber iken simdi insanla beraber oldun. Nur oldun. Haydi simdi de su günahlarla kirlenmis yeryüzünden gökyüzüne yüksel menzil menzil, konak konak ta onunla manen bulusma yerine kadar yürü!... *

• Ey gül! Sen simdi dünyaya yukarıdan bakıyorsun da, dünyadaki acaip halleri gördügün için dünyaya gülüyorsun. 0 yüzden elbiselerini yırtıyorsun. Ey kızıl kaftanlı, güçlü, kuvvetli yigit er, ben senin hayranınım!

• Güller "Kim manen Hakk'a ulusmak için merdiven isterse, belanın, ızdırabın bir merdiven oldugunu bilsin de,
basına gelenlerden sikayet etmesin! Belalardan korkmasın, canını belalara atsın!" diye naralar atarak, uçusup saçılarak gökyüzünden gül bahçelerine yagmada...

• Kendine gel de, su kaptan, gülsuyu çıkaran ustanın testisinden bir yolunu bulup ter gibi sız, o hapsedilmis kaptan, bir rüh gibi kaç, kurtul.

• Ne de tali'liymissiniz, ne de bahtınız yarmıs! Benziniz gül gibi kıpkırmızı. Biz de sizin gibiydik, rüh olduk, kurtulduk. Haydi siz de rüh olun, bu kirli yeryüzünden kurtulun.

• Gülbesekerden maksadımız, Hakk'ın lütfuyla bizim varlıgımızdır. Varlıgımız sanki demir kırıntısı, Hakk'ın lütfu ise mıknatıs!..

• Akıl da aynadır. Demirden ayna yapan aynacı, onu parlatmak, ayna haline getirmek için ona çok eziyet etmededir de, bu yüzden olacak, ayna bizi istemiyor, bize gelmiyor, hep biz onu elimize alıyor, ona bakıyoruz. 0 bize sunları söylüyor ama, kulaklanmız gaflet pamügu ile tıkalı oldugu için duyamıyoruz: "Ey insanlar, ben sizi sizsiz isterim."
 

_bamteli_

Well-known member
Ben çok eskiden sana gönül vermiştim, şimdi gel de sana canımı vereyim...• Ey Yusuf, gözleri görmeyen Yakup'a gel. Ey gözlerde gizlenmis olan îsa, sen de su gök kubbenin üstünden hir görün...

• Ayrılıktan ötürü gündüz karardı, gece gibi oldu. Gönlüm yay gibi idi, inceldi ok gibi oldu. Dertli Yakup ihtiyarladı, ey genç Yüsuf artık gel!

• Ey îmran oglu Müsa! Senin Hakk'a yalvarman için, ne Tur-ı Sîna'lar var! îsrail ogulları buzagıya tapıyorlar. Artık Tur-ı Sîna'dan dön!... Bizi kurtarmaya gel!

• Benzim safran gibi sarardı. Boynum büküldü, çene düstü. Beden mezarında sıkıstım kaldım. Ey rühu darlıktan kurtaran, rahata kavusturan! Gel, beni benden, beni bedenden kurtar!

• Hz. Muhammed'i (sas) gözleyen gözüm, gamınla sana müstakım diyor. "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." ayetinin sırrı, gel de o dagınık saçlar arasından yüzünü göster!" Enbiy Suresi 21/107. ayete isaret var."

• Sen, öyle büyüksün, öyle büyük bir nür kaynagısın ki, su günes senin nuruna karsı sanki aksam kızıllıgı, ey bütün dünya padisahlarını geride bırakan,, azîz varlık, ey Hakk ile gören göz, ey her seyi bilen gönül! Gel!

• Dünyada mevcut bütün canlar, sana karsı canlıktan çıkıyorlar, beden oluyorlar. Halbuki sen, cansın, canlar canısın, cansız beden ne ise yarar? Ben çok eskiden, sana gönül vermistim. Gel, ey sevgili gel de simdi sana canımı da vereyim!

• Ey-sevgili, ilacım de sensin, çarem de sensin. Yüz parça olmus gönlünnün nuru da sensin, çaresiz gönlümde, senden baska ne varsa hepsi yok oldu, beni kimsesiz bırakma! Gel!
 

_bamteli_

Well-known member
Ömür kervanının kalkmak üzere olduğunu haber veren çanlarının seslerini duyuyor musun?...• Gökyüzünden cana; "Haydi geri dön!" diye bir ses geldi. Can da; "Ey beni çagıran yüce varlık, merhaba, geliyorum." diye cevap verdi.

• Ses duydum; "Basüstüne, her an yüzlerce can sana feda olsun. Bir kere daha çagır da; (...... ) makamına kadar uçayım.

(...... )Bu beyitte Insan Süresi, 76/1. ayete isaret var. Bu ayeti tefsir edenler, insanın maddî varlıgının çesitli merhalelerden geçerek nihayet bir damla meni halinde ana rahmine düstügünü ve ınsanın henüz kendisinin atılacak bir seyi olmadıgına ve kemalin yoklukta olduguna etmekte.

• Ey bizim essiz misafirimiz, bizim canımızın sabrını da, kararını' da aldın. Seni nerede arayayım? Nerde bulayım? Seslenen "0, candan da, rnekandan da dısarıdadır, 0, çok üstün bir yerdedir." dedi.

• Su zindanda bulunanların, ayaklarına baglanmıs olan agır zincirleri çözeyim, gökyüzüne de bir merdiven koyayım, koyayım da can, yücelere çıksın.

• Sen cana, canlar katan bir güzelsin. Sonra yabancı da degilsin, bizim sehrimizdensin. Öyle oldugu halde neden kendini garip sayıyorsun, yabancıymıs gibi davranıyorsun? Bu hal, dostluga yakısır mı?

• Avareligi, bir bir serbet gibi içmissin de kendi evinin yolunu bile unutmussun. Çok kötü huylu olan, Kabil'li büyücü kadın, sana çok büyüler yapmıs, bu yüzden nereden geldigini, nereli oldugunu hatırlıyamıyorsun.

• Birini takip derek gelen, konup göçen kervanlar, hep o tarafa kosup gidiyorlar. Senin basın nasıl oluyor da dönmüyor? Yüregin kabarmıyor? Neden hiç bir korku ve heyecanın yok?

• Kervan basının kervanın kalkmak üzere oldugunu haber veren çanlarının 'seslerini duyuyor musun? 0 tarafta nice yol arkadaslarımız, nice dostlarımız var. Hep bizi bekliyorlar. "Bu beyit Sirazlı hafız ın su beytini hatırlatıyor: Sevgiliye giden yolun menzilinde ,kondugu yerlerde nasıl istirahat edeyim,nasıl zevki sefaya dalayım ki,Can;Yürekleri bagladınızmı diye feryat edip durmada."

Bir çok insanlar, orada bizi bekliyorlar, hepsi de bizim sarhosumuz, hepsi de bize dalıp kendilerinden geçmisler. "Ey zavallı! Padisahın bekliyor. Haydi padisahın yanına gel." diye kulagımıza bagırıyorlar.
 

_bamteli_

Well-known member
Düğünümüz dünyaya kutlu olsun...

Bizim dügünümüz dünyaya kutlu olsun. Allah, bu dügünü, bu evlenmeyi bize uygun olarak tertipledi. Esler birbirine çok uygun düstü. Bu dügün sebebiyle,

• Mevlamızın lütfuyla kalpler ferahladı. însanlar çift oldu, evlendi. Kederler, gamlar gönüllerden çıkıp gitti.

• Ey sehrimizi süsleyen güzel! Allah'ın adıyla güzel bir gelin olarak gidiyorsun. Sen de bir güzele damat olmadasın.

• Köyümüzden ne de hos gitmedesin. Bize ne de hos salına salına gelmedesin; deremize ne de hos çaglaya çaglaya akmadasın! Ey ırmagımız, ey bizi arayan dost!

• Cihan padisahının, bizim o canlara can katan padisahımızın devletinde oynayın, raks edin, ey arifler, ey süfîler, sema edin!

• Halkın bir kısmı denizler gibi cosmada, dalgalar gibi secdeye kapanmada. Bir kısmı da kıhçlar gibi savasmada, bütün cüz'lerimizin kanmı içmede. Sus, sus ki bu gece o güzel yüzlü, ugurlu sahımızın mutfagı açılmıstır. Ne de sasılacak sey ki, helvamız (helva gibi tatlı olan sevgili) helva pisiriyor. Bu siiri Hz.Mevlana oglu Sultan Veled'in dügününde söylemistir.
 

_bamteli_

Well-known member
Namaz

Namaz, bu suretten ibaret değildir. Bu namazın başı tekbir, sonu selamdır. Başı ve sonu olan her şey kalıptır. Onun ruhu eşsiz ve sonsuzdur.

İstiğrak, kendinden geçiştir ve bu kılınan namazdan daha iyidir.

Kalb huzuru olmadan kılınan namaz, namaz olmaz. Namaz içtedir ve ruhun namazıdır. Şeklen kılınan namaz geçicidir.

Oruç

Oruç insanı bütün zevklerin, güzelliklerin kaynağı olan yokluğa doğru götürür.

Allah daima sabredenlerle beraberdir, düşüncesinde olan Mevlana, nefsi yenmek için mühim bir silah ve bu yenmeden mütevellit bulunan bir nevi manevi haz kaynağı olan "oruca" daha çok önem vermiş görünüyor.





--"Oruç ayına girdiğin zaman, o aya kavuştuğun için Hakk'a şükrederek, sevinerek, neşeli olarak gir! Çünkü Ramazanın gelişinden üzülenlere, gamlılara oruç haramdır. Onlar, oruca layık değillerdir."
--"Sen vahdet denizinden ayrı düşmüş bir damla gibisin. Sen aslına nasıl ulaşacaksın? îste oruç, sel gibi, yağmur gibi seni alır, denize ulaştırır."
--"Oruç, Allah'ın has kullarına Hz. Süleyman'ın saltanatını bağışlayan bir yüzüktür, yahut da taçtır. Onu ancak seçkin kullarının başlarına giydirir."
--"Oruç, can gözünün açılması için bedenleri kör eder. Senin gönül gözün kör de, o yüzden kıldığın namazlar, yaptığın ibadetler sana o aydınlığı vermiyor, hakîkati göstermiyor."
--"Sen, göklere çıkmak, Mi'rac etmek sevdasındaysan, şunu bil ki, oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap atıdır."

mevlanmmm...

"Osmanlılar zamaında Ramazan günlerinde tebdil-i kıyâfet ile, pek
çok zengin, hiç tanımadıkları mıntıkalardaki bakkal, manav
dükkânlarına gider, onlardan Zimem Defteri ' ni (veresiye defteri)
çıkarmalarını isterlerdi.
Baştan, sondan ve ortadan rastgele sahifelerin toplamını yaptırıp,
miktarını ödedikten sonra;
"Bu borçları silin! Allah kabul etsin!" der, kendilerini
tanıtmadan çeker giderlerdi.
Borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu; borcu sildiren,
borçtan kimi kurtardığını bilmezdi...
Gizli verilen nâfile sadakanın, açıktan verilen nâfile sadakadan
yetmiş kat dahâ sevâp olduğunu bilen zevât, yardımlarını mümkün
olduğunca gizliden yapmaya gayret ederdi. Ecdadımız sağ ile
verdiğini, sol elinden bile gizler, yaptıkları iyilikleri unutur
giderlerdi.
 

_bamteli_

Well-known member
htqb2.png


Ney sesinin, kamışların ağlaması olduğuna inanılır Anadolu’da. Çünkü kendilerine verilen sırları, dayanamayıp kuyulara anlatmışlardır ve pişmandırlar. Her şeyin döndüğü şu evrende, gerçek aşkı dönerek arayan semazenler de neyin çıkardığı büyülü sesin eşliğinde Allah’a ulaşırlar. 17 Aralık Mevlevilerin ayin-i şerif gecelerinden en önemlisidir. Bir Şeb-i Arus(düğün) gecesidir. Mevlana’nın ölümünün kutlandığı gecedir. Seven sevdiğine kavuşmuştur çünkü.



Mevlana babasını kaybettikten sonra dokuz yıl boyunca Seyyid Burhaneddin Muhakkık’ın manevi terbiyesini alır, Halep ve Şam’a giderek medreselerde eğitim görür, Bilginler ve sufilerle görüşür.


http://img295.imageshack.us/img295/573/1456fl0.png"]
1456fl0.png
[/URL]


Mevlana ellili yaşlarına geldiğinde hayatına olgun,çok gezen, kendini peygamber yaşantısına adamış Tebriz’li Şems girer. Mistik ruhu yakalamış olan Şems kollarını açar ve ruhunu boşluğa gönderirmiş. Vücudunu terk eden ruhunun Tanrı’ya yaklaştığını düşünürmüş. Şems ile birlikte Mevlana’nın yaşantısında değişiklikler olmuş.

Derslerin ve vaazların yerini müzik ve sema almış. Bir türlü Tanrı’ya ulaşamadığından yakınan Mevlana, Şems’in yardımıyla Tanrı’yı her yerde bulmaya başlamış. Şems kendiniyine dünyanın yollarına bıraktığında Mevlana ilahi aşka adanmış ünlü rubailerinin en acılarını yazmaya başlamış. Şems’e adanan Büyük Divan böyle yazılmış. Mevlana, en önemli eseri sayılan Mesnevi’yi yazarken insanları aydınlatmayı, onlara doğru yolu göstermeyi amaçlamış.

Mesnevi’yi bitirdiği sırada yaşı seksenlere dayanan Mevlana 1273 yılı Aralık ayının onyedinci gününün gecesi Hakk’ına kavuşmuş. Mevlana’nın ölüm gününün anısına yapılan bir törendir Şeb-i Arus. İkindi vaktinden sonra Kur’an oku***** ve Aynü’l-Cem yapılarak başlanan bu anma gecesi ayrılığın değil, kavuşmanın günüdür. Bir düğün gecesidir



http://img489.imageshack.us/img489/2883/14vq5.png"]
wol_error.gif
Resimin orjinal boyutunu görmek için buraya tıklayın.
14vq5.png
[/URL]


Mevlevi inanışına göre insan iki kere doğar. İlkinde annesinden,ikincisinde kendi bedeninden. Asıl doğuş kendi bedeninden olandır. Mevlevilik bir pirin önderliğinde, prensipleri olan ortak bir hayatı yaşamayı gerektirir.

Semazenler mevlevi dergahının dervişleridir ve semazen olmadan önce uzunca bir süre geçirirler. Dergaha ilk geldiklerinde “nevniyaz” olarak kabul edilirler. Üç gün boyunca temel ihtiyaçları dışında yerlerinden kalkmadan saka postu üstünde otururlar. Derviş dünyevi gururundan uzaklaşmalıdır. Bu nedenle nevniyaza üç günden sonra dünyevi gururunu kıracak temizlikten, yemeğe onsekiz çeşit iş yaptırılır. Bu sürecin bitiminde dergah girişinde nevniyazın ayakkabılarının yönü kapıya çevrili olursa, dergaha kabul edilmemiş olur.

Ayakkabılar kapıya çevrilmemişse “halvet” adı verilen binbir günlük çile dönemi başlar. Çile tasavvuf inançlarında çok önemlidir. Çünkü dertler yol göstericidir. “Fakr” denilen vazgeçiş dönemi semazenlik yolunda son aşamadır. Bu sürecin tamamlanmasıyla nevniyaz, dergahın dervişi olup “semazen mertebesine ulaşmıştır artık. Başındaki sikkesi nefsinin mezartaşı, bembeyaz tennuresi nefsinin kefenidir. Destegül adı verilen manşetli ceket, kuşak ve hırka kullanılır.
Ney ve rebap eşliğinde sema ayinlerine katılır.





http://img455.imageshack.us/img455/5086/ewbe7.png"]
wol_error.gif
Resimin orjinal boyutunu görmek için buraya tıklayın.
ewbe7.png
[/URL]


Yedi bölümden oluşan sema töreninin ilkinde peygamberimiz methedilir. Bu ondan önceki peygamberleri ve Tanrı’yı methetmek demektir. Daha sonraki bölümlerde her şeye can veren “nefes”i temsil eden bir ney taksimi duyulur. Semazenler birbirlerine üç kez selam vererek peşrev eşliğinde daire şeklinde yürüyüşe geçerler. Daha sonra semazenler siyah hırkalarını çıkarırlar ve manen edebi aleme doğarlar.

Gerçeğe dönüş başlamıştır artık. Kollarını çapraz bağla***** “Bir” sayısını temsil eden semazenler Tanrı’nın birliğine şehadet ederler. Şeyh efendinin elini öperek Semaya girme iznini alır ve semaya başlarlar.

Sema sırasında yerle teması kesmeden sola doğru döndürülen sol ayağa “direk”, havadaki sağ elin yardımıyla vücudu sola döndüren havadaki sağ ayağa “çark” denir; ism-i celalin “AL-” hecesiyle kalkan sağ ayak, “LAH” hecesiyle çarkı tamamlamış olarak yere basar. Yukarıdaki sağ elin içi yukarıya,Allah’a dönüktür. Sol elin içi ise yeri gösterir. Neyin büyülü sesinde semazenlerin “aşk’a” yolculuğu, sevenin sevdiğine kavuşmasının kutlanmasıdır.



http://img292.imageshack.us/img292/5472/mevlanaxt6.png"]
mevlanaxt6.png
[/URL]


Sema Mevlana’ya göre bir uyanış demekti. Kutsal Sema insanı vecd’e ***ürür, vecd’de insanı Allah’a yaklaştırır. Varolmanın temel şartı dönmektir. Evrendeki her şey döner. Elektron ve protonların dönmesi, vücuttaki kanın dönmesi, herşeyin topraktan gelip, toprağa dönmesi...Herşey hareket noktasına geri dönmektedir. Sema ayinlerinde semazenler hayatın çemberinde dönerek, akla yücelip nefislerini terkederler. Hakk’ta yok olurlar. Olgunluğa erer ve kamil bir insan olarak tekrar kulluğa dönerler.
 
Üst