Arkadaş! Amele ve taate muvaffak olamayan azabdan korkar, yeise düşer
Ahirete inanan, fakat İslâm’ı yaşama konusunda nefsine söz geçiremeyen ve birçok günahlar işleyen bir kişinin yakalanacağı ilk hastalık ümitsizliktir. Şeytan, günahkar bir mümini tövbe kapısından uzaklaştırmak için onu yeise düşürür. Bu hastalığa düşen insan, Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinden ümidini keser, Onun keremini, ihsanını, affını hatırlayamaz.
O’nun rahmetinin bütün günahları örtecek kadar geniş olduğunu düşünemez bir hale girer. Böylece, kendisini “mutlaka cehenneme gidecek birisi” olarak görme hastalığına tutulur.
Bu hastalığın ilaca Kur’ân-ı Kerim’de şu şekilde ders verilir:
“De ki: Ey (günah işleyerek) kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlayıcıdır. Şüphesiz ki, O çok bağışlayan ve esirgeyendir.” (Zümer Sûresi, 53)
Üstadın tavsiyesine uyarak, çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde cez'a iltica etmemek elzemdir.
Bir şeyin çaresi varsa, kendi güçsüzlüğümüze yahut imkânlarımızın yetersizliğine bakarak ümitsizliğe düşmemiz doğru değildir. Biz sebeplere tam olarak riayet ettikten sonra Allah’a tevekkül eder ve Onun rahmetinden daima ümitli oluruz.
Bir şeyin de çaresi yoksa, yani o konuda bizim cüzi irademize bir görev düşmüyorsa, onu İlâhî bir takdir olarak değerlendirmeli ve kadere razı olarak gam ve kederden kurtulmalıyız. Aksine, feryat ve figan etmekle elimize bir şey geçmeyeceği gibi, ruhumuza elem çektiririz. Bu tip feryatlar, kadere itiraz noktasına varırsa insanın manevi hayatı için büyük bir tehlike arz edebilir.
Ahirete inanan, fakat İslâm’ı yaşama konusunda nefsine söz geçiremeyen ve birçok günahlar işleyen bir kişinin yakalanacağı ilk hastalık ümitsizliktir. Şeytan, günahkar bir mümini tövbe kapısından uzaklaştırmak için onu yeise düşürür. Bu hastalığa düşen insan, Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinden ümidini keser, Onun keremini, ihsanını, affını hatırlayamaz.
O’nun rahmetinin bütün günahları örtecek kadar geniş olduğunu düşünemez bir hale girer. Böylece, kendisini “mutlaka cehenneme gidecek birisi” olarak görme hastalığına tutulur.
Bu hastalığın ilaca Kur’ân-ı Kerim’de şu şekilde ders verilir:
“De ki: Ey (günah işleyerek) kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlayıcıdır. Şüphesiz ki, O çok bağışlayan ve esirgeyendir.” (Zümer Sûresi, 53)
Üstadın tavsiyesine uyarak, çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde cez'a iltica etmemek elzemdir.
Bir şeyin çaresi varsa, kendi güçsüzlüğümüze yahut imkânlarımızın yetersizliğine bakarak ümitsizliğe düşmemiz doğru değildir. Biz sebeplere tam olarak riayet ettikten sonra Allah’a tevekkül eder ve Onun rahmetinden daima ümitli oluruz.
Bir şeyin de çaresi yoksa, yani o konuda bizim cüzi irademize bir görev düşmüyorsa, onu İlâhî bir takdir olarak değerlendirmeli ve kadere razı olarak gam ve kederden kurtulmalıyız. Aksine, feryat ve figan etmekle elimize bir şey geçmeyeceği gibi, ruhumuza elem çektiririz. Bu tip feryatlar, kadere itiraz noktasına varırsa insanın manevi hayatı için büyük bir tehlike arz edebilir.