İlim-irfan
Well-known member
Büyük bir hadis imamı olarak şöhret bulan Buhârî aynı zamanda bir fakihtir. Ancak hadis ilmindeki yüksek seviyesi sebebiyle bu yönü ikinci planda kalmıştır. Hayatı ve ilmî şahsiyetinden bahseden tabakat kitaplarında kendisinin "Fakihlerin efendisi.", "Bu ümmetin fakihi." ve "Allah'ın yarattığı kullar içerisinde en fakih olanı." diye nitelendirildiği nakledilir. Bazı müellifler ise mukayese yolu ile bir değerlendirme yaparak Buhârî'yi, hocaları Ahmed b. Hanbel ve İshak b. Râhûye'den daha fakih sayarlar. İbn Kuteybe de kendisine fetva soran bir adamı Buhâri’ye gönderirken ona, "İşte Ahmed b. Hanbel, İbnü'l-Medînî ve İshak b. Râhûye, Allah bu üçünü de sana gönderdi" diyerek Buhârî'ye danışmakla bu üç âlime danışmış sayılacağına işaret etmiş, onun fıkıh ilmindeki bilgi ve kabiliyetinin seviyesini dile getirmiştir. (İbn Hacer, Hedyü's-sârî, 2/236-237)
Buhârî, fıkıh ilmindeki üstün mevkii sebebiyle dört mezhebin mensupları tarafından sahiplenilmiştir. Hanbelî fakihlerinden İbn Ebû Ya'lâ onu Hanbelî fakihlerin birinci tabakasından, Tâceddin es-Sübkî ise Şafiî fakihlerin ikinci tabakasından saymaktadır. Abdullah b. Yûsuf, Saîd b. Anber ve İbn Bükeyr'den el-Muvatta rivayet ettiği için Buhârî Mâlikîler'ce kendi mezheplerine mensup kabul edildiği gibi, Hanefî fakihi İshak b. Râhûye'den ders almış olması sebebiyle de Hanefîler tarafından kendi mezheplerine bağlı olduğu ileri sürülmüştür. Ancak onun birçok meselede İmam Şafiî'ye muvafakat etmesi, Şafiî Mezhebi'ne mensup olarak şöhret bulmasına sebep olmuştur.
Fakat Keşmîrî ile bir grup hadis ve fıkıh âlimine göre Buhârî ne belli bir mezhebe intisap eden mukallid, ne de herhangi bir mezhebin sınırları içinde ictihadda bulunan "mezhepte müctehid"dir. Eğer fıkıh "şer'î-amelî hükümleri tafsilî delillerinden istinbat ederek bilmek" ise Buhârî bu tarife göre tam bir fakih ve bir "mutlak müctehid'dir. Zira Kitap ve Sünnet'e en geniş çerçevede vâkıf olmuş ve hükümleri doğrudan o kaynaklardan elde etmiştir. Sahabe, tabiîn ve daha sonra gelen müctehid imamların görüşlerine vâkıf olması da onu bu hususta daha güçlü kılmıştır. El-Câmiu's-sahîh"ndeki bab başlıklarını tesbit ederken herhangi bir mezhebe bağlı kalmamış, yalnızca naklettiği nasları dikkate alarak hüküm çıkarmıştır. Ayrıca Ebû Hanîfe'ye muvafakat ettiği yerler, Şafiî'ye muvafakat ettiklerinden daha az değildir. (Keşmîrî, Feyzü'l-bâri 'alâ Sahîhi'l-Buhârî, Kahire, 1357/1938, 1/278)
Bütün âlimler, Buhâri’nin telif ettiği eserler ve verdiği fetvalar yoluyla büyük bir fıkhı miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir. Söz konusu eserleri içinde en önde gelenin el-Câmiu's-Sahîh olduğu bilinmektedir. Bu eser başlı başına bir fıkıh ve fetva hazinesi olarak nitelendirilmektedir. Özellikle Buhârî tarafından konulan bab başlıkları fıkhî görüşlerini yansıtması bakımından apayrı bir önem taşır. Bu sebeple, "Buhârî'nin fıkhı bab başlıklarındadır" denilmiştir.
İbn Hacer'in tesbit ve değerlendirmesine göre Buhârî, Sahîh'inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın (ana bölümün) muhtelif babları arasına uygun bir şekilde serpiştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkâm âyetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Câmi'u's-Sahîh'i telif ederken Buhâri’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili âyetlerden hükümler çıkarmak olmuştu. Bu sebepledir ki birçok babda rivayet ettiği hadislerin isnadını başka yerde vermiş olduğundan tekrar kaydetmeyerek yalnızca Hz. Peygamber (asv)'den nakilde bulunan kimsenin adını ve hadisin ilgili kısmını zikretmekle yetinmiştir.
Bu ve benzeri durumlarda Buhârî'nin esas amacı, bab başlığı olarak ele aldığı mesele için bir delil getirmek olmuş ve zaten malum olan bu hadislere yalnızca işarette bulunmakla yetinmiştir. Bazen bir babda sadece bir hadis kaydedilmesinin, bazen da konu ile ilgili olarak hadis bulunmayıp onun yerine bir Kur'an âyeti zikredilmesinin sebebi budur. (Meselâ bk. Buhârî, "Mezâlim" 6, 7) Böyle durumlarda Buhârî'nin, bab başlığı şeklinde ortaya koyduğu hükmün delilinin hadis değil Kur'an olduğunu belirtmek istediği anlaşılmaktadır. Hatta bazen de bab başlığının altında hiçbir şey kaydedilmemiştir. (Meselâ bk. Buhârî, "Mükâteb", 1, "Cihâd", 174)
Buhârî’nin eI-Câmiu's-Sahîh’e koyduğu bab başlıklarının hem muhaddisler, hem de fakihler için taşıdığı önem dolayısıyla bu eser üzerine yapılan şerhlerde konu itina ile işlendiği gibi, aynı mevzuda müstakil eserler de kaleme alınmıştır. İbn Hacer el-Askalânî'ye ait Fethu’l-Bârî ile onun mukaddimesi mahiyetinde olan Hedyü's-Sâri bu hususta ilk hatırlanacak kaynaklardır. Hadis ve fıkıh alanında otorite kabul edilen Hanefi âlimi Bedreddin el-Aynî'ye ait Cümdetü'l-Karî'de ise özellikle bab başlıkları ile ilgili fıkhî konular derinlemesine incelenmiş, gerekli yerlerde birçok mesele tartışmaya açılmıştır. Şehâbeddin el-Kastallânî İrşâdü's-Sârî adlı şerhinde, Muhammed Enver el-Keşmîrî de Feyzü'l-Bâri'de aynı metodu takip etmişlerdir.
Buhârî, diğer imamların hüküm çıkardığı şer'î kaynaklardan faydalanmakla birlikte onun genelde takip ettiği metot, hadisleri ihtiva ettikleri fıkhî hükümleri esas almak suretiyle bablara ayırmak, bu bablarda yer alan meseleleri Kur'an, hadis ve sahabe fetvalarına dayandırmaktır. Bazı araştırmacılara göre bu metodun belli başlı üç özelliği vardır.
1. Fıkhı hükme temel teşkil eden esas kaynağın sıhhatine güven duymak;
2. Sahabe ve tabiîn tarafından varılan ya da onlar tarafından teyit edilen hükmün doğruluğuna inanmak;
3. Ehliyetli bir fakihin önüne bir hükmün âyet ve hadisle ilgisi hususunda yeni ufuklar açmak.
Buhârî sadece kendi görüşünü zikretmekle yetinmemiş, bazı durumlarda muhalif görüşleri de kaydetmiş ve onlarla tartışmaya girmekten çekinmemiştir. Bu durumlarda karşı görüşü savunan kişi veya mezhebin adını anmak yerine "Bazı insanlar, insanlardan biri" tabirini kullanmıştır. (bk. İslam Ansiklopedisi, DİA, Buhari md.; Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve şerhi, Akçağ, 1/179-211)
Sorularla İslamiyet - Sorularla İslamiyet | İmam Buhari hangi mezheptendi?
Buhârî, fıkıh ilmindeki üstün mevkii sebebiyle dört mezhebin mensupları tarafından sahiplenilmiştir. Hanbelî fakihlerinden İbn Ebû Ya'lâ onu Hanbelî fakihlerin birinci tabakasından, Tâceddin es-Sübkî ise Şafiî fakihlerin ikinci tabakasından saymaktadır. Abdullah b. Yûsuf, Saîd b. Anber ve İbn Bükeyr'den el-Muvatta rivayet ettiği için Buhârî Mâlikîler'ce kendi mezheplerine mensup kabul edildiği gibi, Hanefî fakihi İshak b. Râhûye'den ders almış olması sebebiyle de Hanefîler tarafından kendi mezheplerine bağlı olduğu ileri sürülmüştür. Ancak onun birçok meselede İmam Şafiî'ye muvafakat etmesi, Şafiî Mezhebi'ne mensup olarak şöhret bulmasına sebep olmuştur.
Fakat Keşmîrî ile bir grup hadis ve fıkıh âlimine göre Buhârî ne belli bir mezhebe intisap eden mukallid, ne de herhangi bir mezhebin sınırları içinde ictihadda bulunan "mezhepte müctehid"dir. Eğer fıkıh "şer'î-amelî hükümleri tafsilî delillerinden istinbat ederek bilmek" ise Buhârî bu tarife göre tam bir fakih ve bir "mutlak müctehid'dir. Zira Kitap ve Sünnet'e en geniş çerçevede vâkıf olmuş ve hükümleri doğrudan o kaynaklardan elde etmiştir. Sahabe, tabiîn ve daha sonra gelen müctehid imamların görüşlerine vâkıf olması da onu bu hususta daha güçlü kılmıştır. El-Câmiu's-sahîh"ndeki bab başlıklarını tesbit ederken herhangi bir mezhebe bağlı kalmamış, yalnızca naklettiği nasları dikkate alarak hüküm çıkarmıştır. Ayrıca Ebû Hanîfe'ye muvafakat ettiği yerler, Şafiî'ye muvafakat ettiklerinden daha az değildir. (Keşmîrî, Feyzü'l-bâri 'alâ Sahîhi'l-Buhârî, Kahire, 1357/1938, 1/278)
Bütün âlimler, Buhâri’nin telif ettiği eserler ve verdiği fetvalar yoluyla büyük bir fıkhı miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir. Söz konusu eserleri içinde en önde gelenin el-Câmiu's-Sahîh olduğu bilinmektedir. Bu eser başlı başına bir fıkıh ve fetva hazinesi olarak nitelendirilmektedir. Özellikle Buhârî tarafından konulan bab başlıkları fıkhî görüşlerini yansıtması bakımından apayrı bir önem taşır. Bu sebeple, "Buhârî'nin fıkhı bab başlıklarındadır" denilmiştir.
İbn Hacer'in tesbit ve değerlendirmesine göre Buhârî, Sahîh'inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın (ana bölümün) muhtelif babları arasına uygun bir şekilde serpiştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkâm âyetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Câmi'u's-Sahîh'i telif ederken Buhâri’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili âyetlerden hükümler çıkarmak olmuştu. Bu sebepledir ki birçok babda rivayet ettiği hadislerin isnadını başka yerde vermiş olduğundan tekrar kaydetmeyerek yalnızca Hz. Peygamber (asv)'den nakilde bulunan kimsenin adını ve hadisin ilgili kısmını zikretmekle yetinmiştir.
Bu ve benzeri durumlarda Buhârî'nin esas amacı, bab başlığı olarak ele aldığı mesele için bir delil getirmek olmuş ve zaten malum olan bu hadislere yalnızca işarette bulunmakla yetinmiştir. Bazen bir babda sadece bir hadis kaydedilmesinin, bazen da konu ile ilgili olarak hadis bulunmayıp onun yerine bir Kur'an âyeti zikredilmesinin sebebi budur. (Meselâ bk. Buhârî, "Mezâlim" 6, 7) Böyle durumlarda Buhârî'nin, bab başlığı şeklinde ortaya koyduğu hükmün delilinin hadis değil Kur'an olduğunu belirtmek istediği anlaşılmaktadır. Hatta bazen de bab başlığının altında hiçbir şey kaydedilmemiştir. (Meselâ bk. Buhârî, "Mükâteb", 1, "Cihâd", 174)
Buhârî’nin eI-Câmiu's-Sahîh’e koyduğu bab başlıklarının hem muhaddisler, hem de fakihler için taşıdığı önem dolayısıyla bu eser üzerine yapılan şerhlerde konu itina ile işlendiği gibi, aynı mevzuda müstakil eserler de kaleme alınmıştır. İbn Hacer el-Askalânî'ye ait Fethu’l-Bârî ile onun mukaddimesi mahiyetinde olan Hedyü's-Sâri bu hususta ilk hatırlanacak kaynaklardır. Hadis ve fıkıh alanında otorite kabul edilen Hanefi âlimi Bedreddin el-Aynî'ye ait Cümdetü'l-Karî'de ise özellikle bab başlıkları ile ilgili fıkhî konular derinlemesine incelenmiş, gerekli yerlerde birçok mesele tartışmaya açılmıştır. Şehâbeddin el-Kastallânî İrşâdü's-Sârî adlı şerhinde, Muhammed Enver el-Keşmîrî de Feyzü'l-Bâri'de aynı metodu takip etmişlerdir.
Buhârî, diğer imamların hüküm çıkardığı şer'î kaynaklardan faydalanmakla birlikte onun genelde takip ettiği metot, hadisleri ihtiva ettikleri fıkhî hükümleri esas almak suretiyle bablara ayırmak, bu bablarda yer alan meseleleri Kur'an, hadis ve sahabe fetvalarına dayandırmaktır. Bazı araştırmacılara göre bu metodun belli başlı üç özelliği vardır.
1. Fıkhı hükme temel teşkil eden esas kaynağın sıhhatine güven duymak;
2. Sahabe ve tabiîn tarafından varılan ya da onlar tarafından teyit edilen hükmün doğruluğuna inanmak;
3. Ehliyetli bir fakihin önüne bir hükmün âyet ve hadisle ilgisi hususunda yeni ufuklar açmak.
Buhârî sadece kendi görüşünü zikretmekle yetinmemiş, bazı durumlarda muhalif görüşleri de kaydetmiş ve onlarla tartışmaya girmekten çekinmemiştir. Bu durumlarda karşı görüşü savunan kişi veya mezhebin adını anmak yerine "Bazı insanlar, insanlardan biri" tabirini kullanmıştır. (bk. İslam Ansiklopedisi, DİA, Buhari md.; Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve şerhi, Akçağ, 1/179-211)
Sorularla İslamiyet - Sorularla İslamiyet | İmam Buhari hangi mezheptendi?