ASHAB-I BEDR
Well-known member
Müteşâbih sözlerin ma’nâlarının künhüne ve hakîkatine vâkıf olmayan,
bu ma’nâların te’vîlini ve murâd olunan ma’nâyı bilmeyen kimsenin
aczini ikrâr etmesi vâcib olur.
Çünki müteşâbihâtı tasdîk etmek vâcibdir.
Hâlbuki kendisi murâd olunan ma’nâyı anlamakdan âcizdir. Bildiğini,
anladığını iddiâ ederse yalan söylemiş olur.
İmâm-ı Mâlikin “rahimehullah”,
“keyfiyyeti mechûldür” sözünün ma’nâsı da budur. Ya’nî (istivâ) kelimesi
ile murâd olunan şeyin ne olduğu kesin olarak belirtilmemişdir. Râsih
ilmli âlimler ve Evliyâdan ârif olanlar için keyfiyyet ma’lûmdur. Bunlar,
ma’rifetde avâmın sınırını aşıp, müteşâbihâtı anlama meydânında dönüp
dolaşdılar.
Ma’rifet sahrâsında nice yollar kat’ etdiler. Buna rağmen
onların da müteşâbihâtdan henüz ulaşamadıkları kısmları kalmışdır. Hattâ
kendilerine keşf olan ma’rifetler çok az, gizli kalan ma’rifetler çok
fazla olup, aralarında nisbet bile kurulamaz. Ya’nî gizli ve örtülü ma’rifetlerin
çokluğuna izâfetle, keşf olunan ma’rifetlerin mikdârı çok azdır.
Seyyid-ül Enbiyâ “sallallahü aleyhi ve sellem”, gizli, örtülü ma’rifetlerin
çokluğuna izâfeten, (Seni medh ve senâ etmeğe kalkışsam sayamam.
Sen kendini senâ etdiğin gibisin) buyurmuşdur.
Keşf olunan
ma’rifetlerin azlığına izâfeten de Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”,
(Allahü teâlâyı en iyi tanıyanınız, Ondan en çok korkanınızdır.
Allahü teâlâyı en iyi tanıyanınız benim) buyurmuşdur.
Kavuşulacak mertebelerin, hâllerin en sonuna gelenler de bu yolun
sonunda, onların acz ve kusûr içinde kalmaları zarûrî olduğundan, sıddîkları
n efendisi Ebû Bekr “radıyallahü anh”, “anlamakdan âciz olduğunu
bilmek, anlamakdır” veyâ “anlayamadığını anlamak, anlamakdır” bu-
yurmuşdur. Müteşâbih ma’nâların hakîkatlerinin evvellerinin avâma nisbeti,
sonlarının havâssa nisbeti gibidir.
[Ebû Bekrin “radıyallahü anh” sözünden
havâssın aczini i’tirâf etdiği görülmekdedir.] Bu durumda avâmın
aczini i’tirâf etmesi nasıl vâcib olmaz?
İmam Gazali (r.a)
bu ma’nâların te’vîlini ve murâd olunan ma’nâyı bilmeyen kimsenin
aczini ikrâr etmesi vâcib olur.
Çünki müteşâbihâtı tasdîk etmek vâcibdir.
Hâlbuki kendisi murâd olunan ma’nâyı anlamakdan âcizdir. Bildiğini,
anladığını iddiâ ederse yalan söylemiş olur.
İmâm-ı Mâlikin “rahimehullah”,
“keyfiyyeti mechûldür” sözünün ma’nâsı da budur. Ya’nî (istivâ) kelimesi
ile murâd olunan şeyin ne olduğu kesin olarak belirtilmemişdir. Râsih
ilmli âlimler ve Evliyâdan ârif olanlar için keyfiyyet ma’lûmdur. Bunlar,
ma’rifetde avâmın sınırını aşıp, müteşâbihâtı anlama meydânında dönüp
dolaşdılar.
Ma’rifet sahrâsında nice yollar kat’ etdiler. Buna rağmen
onların da müteşâbihâtdan henüz ulaşamadıkları kısmları kalmışdır. Hattâ
kendilerine keşf olan ma’rifetler çok az, gizli kalan ma’rifetler çok
fazla olup, aralarında nisbet bile kurulamaz. Ya’nî gizli ve örtülü ma’rifetlerin
çokluğuna izâfetle, keşf olunan ma’rifetlerin mikdârı çok azdır.
Seyyid-ül Enbiyâ “sallallahü aleyhi ve sellem”, gizli, örtülü ma’rifetlerin
çokluğuna izâfeten, (Seni medh ve senâ etmeğe kalkışsam sayamam.
Sen kendini senâ etdiğin gibisin) buyurmuşdur.
Keşf olunan
ma’rifetlerin azlığına izâfeten de Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”,
(Allahü teâlâyı en iyi tanıyanınız, Ondan en çok korkanınızdır.
Allahü teâlâyı en iyi tanıyanınız benim) buyurmuşdur.
Kavuşulacak mertebelerin, hâllerin en sonuna gelenler de bu yolun
sonunda, onların acz ve kusûr içinde kalmaları zarûrî olduğundan, sıddîkları
n efendisi Ebû Bekr “radıyallahü anh”, “anlamakdan âciz olduğunu
bilmek, anlamakdır” veyâ “anlayamadığını anlamak, anlamakdır” bu-
yurmuşdur. Müteşâbih ma’nâların hakîkatlerinin evvellerinin avâma nisbeti,
sonlarının havâssa nisbeti gibidir.
[Ebû Bekrin “radıyallahü anh” sözünden
havâssın aczini i’tirâf etdiği görülmekdedir.] Bu durumda avâmın
aczini i’tirâf etmesi nasıl vâcib olmaz?
İmam Gazali (r.a)