İman testi

İlim-irfan

Well-known member
Mü'min olarak ölmenin, iman etmiş olmakla garanti edilemeyeceğini herkes bilir. İman etmek, imanla yaşamak ve iman üzere ölmek üç büyük gayedir. Elbette şeytan, öncelikle imandan tamamen uzak tutmaya çalışacaktır. Onu beceremezse, bir kenara itilmiş bir iman sahibi olarak yaşatmayı isteyecektir. Nihai hedefi ise, kulun imansız olarak ahirete intikal etmesidir, en büyük afet budur. Şeytanın bu büyük planına karşılık mü'min, imanının sürekli aktif kalması için himmet göstermek zorundadır.
Düşman uyanıkken uyumak yıkımdır!
Ankebût suresinin 1-3.ayetleri bütün mü'minleri gayet rahat anlaşılabilecek bir üslupla ikaz etmektedir. Yorumlanabilecek, izah gerektirecek bir bölümü yoktur bu ayetlerin. Anlayabilen için Allah'ın ayetleri ortadadır ve imanın bedelini ödemeye, gereğini yapmaya davet etmektedir:
'Elif lâm mîm. İnsanlar, 'iman ettik' demekle bırakılıp da imtihan edilmeyeceklerini mi sandılar? Gerçek şu ki, biz onlardan öncekileri de imtihan ettik. Sözünde doğru olanları ve yalancıları Allah böylece birbirinden ayırt edecektir.'
İman etmenin yetmeyeceği, imanın üzerine bir imtihanın geleceği muhakkaktır. Ayet gayet açıktır. Başta enbiya olmak üzere Allah dostlarının hayatları üzerinde yapılacak küçük bir inceleme de aklı ikna edebilecek örnekler ihtiva edecektir. Ayetlerde ince bir ikaz dikkati çekmektedir: Öncekiler sınanmıştır, sonrakilerin de sınanması gerekmektedir.
Bu sınamanın ne zaman, nerede ve nasıl olacağı sadece Allah Teâlâ'nın bilebileceği bir durumdur. İman sahibi her zaman ve her yerde imtihana hazır olmalıdır. Zenginlikle imtihan edilebileceği gibi fakirlikle de imtihan edilebilir. Kolaylıkla olabileceği gibi zorluklarla da karşılaşabilir. İç sıkıntılar görebileceği gibi düşman baskısı da görebilir. Elle taciz olabileceği gibi sözlü tacizle de karşılaşabilir. Nefse karşı sabır imtihanı ile de denenebilir. Kul, başıboş bırakılmayacağını, imtihan maksadı ile bulunduğu bir dünyada ona hazır olması gerektiğini idrak etmelidir.
İmtihan, içinden çıkılamaz fitneler olarak da bastırabilir.
Çeşidi ne olursa olsun kul, kulluğunu sürdürmekle bu imtihanı kazanacaktır. Allah'ın rahmetine sığınacak, kendisini boşluğa bırakmayacaktır. Resûlullah sall
Allah.gif
u aleyhi ve sellem efendimiz, gecenin karanlığı gibi fitnelerin çıkmasına karşı mü'minleri ikaz etmiştir.

O fitne günlerinde kişinin mü'min olarak sabahlayıp kâfir olarak akşamlayacağını, mü'min olarak akşamlayanın kâfir olarak sabahlayacağını; kişinin dinini küçük bir dünya malı karşılığında satabileceğini haber vermiştir. [Müslim, İman, 51-313; Ahmed, 8848]
Yapılacak ilk iş!
Ahzab suresinin 22. ayeti bu durumlarda ilk tedbiri öğretmektedir. İlk tedbir, Allah'a ve Resulü'ne teslimiyettir. Dalgalar ne denli büyük olursa olsun onlara kapılmadan imanı sağlam tutmak gerekmektedir. 'Duyduk ve itaat ettik.' paroladır. Fitneler ve imtihanlar mü'mini sadece imanı kuvvetlendirmek bakımından etkilemelidir. Fitnenin adı deccal bile olsa mü'min yalpalamadan yoluna devam etmeye mecburdur. Mü'min güçlüdür. Bedeni, imanı, mantığı güçlüdür. Hastalıklara karşı aşılıdır. Çünkü bütün fitneler, önceden bildirilmiştir. Aslında beklenmedik bir şeyle karşılaşılmış da değildir.
Kalp testi yapabiliriz
Ahmed bin Hanbel'in, Ömer bin Hattab radıy
Allah.gif
u anhtan rivayet ettiği bir hadis elimize iyi bir test mantığı vermektedir. Kendimize bu mantığı uyarlayabiliriz:

'Sizden kimi yaptığı güzel bir iş sevindiriyorsa, kötülüğü de üzüyorsa o mü'mindir.' [177]
Sabah namazını camide kılmaya muvaffak olan mü'min sevinmelidir; sevinebiliyorsa imanına dair iyi bir ipucu yakalamış demektir. Sabah namazını kaçıran da en azından o günü mahzun geçirebiliyorsa o da iyi bir noktadadır. Allah yolunda infak edebilen, Kur'an'a hizmet edebilen, yetim sevindiren, cami inşa eden sevinebilmelidir. Menhiyatla iç içe yaşayan, faize bulaşan mahzun olabilmelidir. Ne sevinileceğe sevinememek ne de üzülmek gereken şeye üzülmemek hayra alamet değildir.
Kendimizi ölçebilir, ölçüm sonuçlarına göre de yol hızımızı ayarlayabiliriz.
Şüphe fırtınası eserse
İmanın şüphe kabul etmeyeceği bellidir. Buna rağmen mü'min, şüpheler içinde yüzebilir. Bu durumda eğer şüphe esastan gelen bir sıkıntıyı yansıtıyorsa durum kritiktir. Allah'a sığınmaktan başka bir çare yoktur o durumda. Dinin şeriat olarak belli bir zamandan sonraki insanlara yeterli olmayacağını vehmetmek gibi bir durum böyledir. Ama şüphe, zihni meşgul eden vesveseler ise bunlar, beyindeki hareketliliği gösterdiği için imanî açıdan bir sakınca arz etmemektedir. Hatta Resûlullah sall
Allah.gif
u aleyhi ve sellem kendisinde böyle vesveseler hissettiği, içindekini söylemeye bile cesaret edemeyeceğini bildiren sahabiye, iyi bir durumda olduğunu söylemiştir. (Müslim, İman, 60-338) Çünkü şeytan, taş atılacak meyveli bir ağaç olarak görmektedir bu kişinin imanını.

Sorun, zihnin fırtınalarla karşılaşmasında değil fırtınalara kapılmasındadır.
İmanımız ve dinimiz etrafında şüphe fırtınaları estirenleri yabana atmayalım. Onlar bizim gecemizdir. Geceler bizim iman enerjimizin belgeleridir.

Nureddin Yıldız - Milli Gazete
03/03/2010
 
Üst