ﻋَﻘْﻞْ ﻓَﺮْﻳَﺎﺩْ ﻣِﻰ ﺩَﺍﺭَﺩْ ﻧِﺪَﺍﺀِ ﴿ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍﻟْﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ﴾ﻣِﻰ ﺯَﻧَﺪْ ﺭُﻭﺣَﻢْ
Evet zahire mübtela olan akıl, şu keşmekeş kâinatta perestiş ettiği şeylerin zevalini görmek ile me'yusane feryad eder ve bâki bir mahbubu arayan ruh dahi ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍﻟْﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ feryadını ilân ediyor.
ﻧَﻤِﻰ ﺧَﻮﺍﻫَﻢْ ﻧَﻤِﻰ ﺧَﻮﺍﻧَﻢْ ﻧَﻤِﻰ ﺗَﺎﺑَﻢْ ﻓِﺮَﺍﻗِﻰ
İstemem, arzu etmem, tâkat getirmem müfarakati...
ﻧَﻤِﻰ ﺍَﺭْﺯَﺩْ ﻣَﺮَﺍﻗَﻪ ﺍِﻳﻦْ ﺯَﻭَﺍﻝْ ﺩَﺭْ ﭘَﺲْ ﺗَﻠﺎَﻗِﻰ
Der-akab zeval ile acılanan mülâkatlar, keder ve meraka değmez. İştiyaka hiç lâyık değildir. Çünki zeval-i lezzet, elem olduğu gibi; zeval-i lezzetin tasavvuru dahi bir elemdir. Bütün mecazî âşıkların divanları, yani aşknameleri olan manzum kitabları, şu tasavvur-u zevalden gelen elemden birer feryaddır. Herbirinin, bütün divan-ı eş'arının ruhunu eğer sıksan, elemkârane birer feryad damlar.
ﺍَﺯْ ﺁﻥْ ﺩَﺭْﺩِﻯ ﮔِﺮِﻳﻦِ ﴿ ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍﻟْﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ ﴾ ﻣِﻰ ﺯَﻧَﺪْ ﻗَﻠْﺒَﻢْ
İşte o zeval-âlûd mülâkatlar, o elemli mecazî muhabbetler derdinden ve belasındandır ki, kalbim İbrahimvari ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍﻟْﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ ağlamasıyla ağlıyor ve bağırıyor.
ﺩَﺭْ ﺍِﻳﻦْ ﻓَﺎﻧِﻰ ﺑَﻘَﺎ ﺧَﺎﺯِﻯ ﺑَﻘَﺎ ﺧِﻴﺰَﺩْ ﻓَﻨَﺎﺩَﻥْ
Eğer şu fâni dünyada beka istiyorsan; beka, fenadan çıkıyor. Nefs-i emmare cihetiyle fena bul ki, bâki olasın.
ﻓَﻨَﺎ ﺷُﺪْ ﻫَﻢْ ﻓَﺪَﺍ ﻛُﻦْ ﻫَﻢْ ﻋَﺪَﻡْ ﺑِﻴﻦْ ﻛِﻪ ﺍَﺯْ ﺩُﻧْﻴَﺎ ﺑَﻘَﺎﻳَﻪ ﺭَﺍﻩْ ﻓَﻨَﺎﺩَﻥْ
Dünyaperestlik esasatı olan ahlâk-ı seyyieden tecerrüd et. Fâni ol! Daire-i mülkünde ve malındaki eşyayı, Mahbub-u Hakikî yolunda feda et. Mevcudatın ademnüma akibetlerini gör. Çünki şu dünyadan bekaya giden yol, fenadan gidiyor.
ﻓِﻜِﺮْ ﻓِﻴﺰَﺍﺭْ ﻣِﻰ ﺩَﺍﺭَﺩْ ﺍَﻧِﻴﻦِ ﴿ ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍﻟْﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ ﴾ ﻣِﻰ ﺯَﻧَﺪْ ﻭِﺟْﺪَﺍﻥْ
Esbab içine dalan fikr-i insanî, şu zelzele-i zeval-i dünyadan hayrette kalıp, me'yusane fîzâr ediyor. Vücud-u hakikî isteyen vicdan, İbrahimvari ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍﻟْﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ eniniyle mahbubat-ı mecaziyeden ve mevcudat-ı zâileden kat'-ı alâka edip, Mevcud-u Hakikî'ye ve Mahbub-u Sermedî'ye bağlanıyor.
ﺑِﺪَﺍﻥْ ﺍَﻯْ ﻧَﻔْﺲِ ﻧَﺎﺩَﺍﻧَﻢْ ﻛِﻪ ﺩَﺭْ ﻫَﺮْ ﻓَﺮْﺩْ ﺍَﺯْ ﻓَﺎﻧِﻰ ﺩُﻭ ﺭَﺍﻩْ ﻫَﺴْﺖْ ﺑَﺎ ﺑَﺎﻗِﻰ ﺩُﻭ ﺳِﺮِّ ﺟَﺎﻥِ ﺟَﺎﻧَﺎﻧِﻰ
Ey nâdan nefsim! Bil ki: Çendan dünya ve mevcudat fânidir. Fakat her fâni şeyde, bâkiye îsal eden iki yol bulabilirsin ve can-ı canan olan Mahbub-u Lâyezal'in tecelli-i cemalinden iki lem'ayı, iki sırrı görebilirsin. An şart ki: Suret-i fâniyeden ve kendinden geçebilirsen...
ﻛِﻪ ﺩَﺭْ ﻧِﻌْﻤَﺘْﻬَﺎ ﺍِﻧْﻌَﺎﻡْ ﻫَﺴْﺖْ ﻭَ ﭘَﺲْ ﺁﺛَﺎﺭْﻫَﺎ ﺍَﺳْﻤَﺎ ﺑِﮕِﻴﺮْ ﻣَﻐْﺰِﻯ ﻭَ ﻣِﻴﺰَﻥْ ﺩَﺭْ ﻓَﻨَﺎ ﺁﻥْ ﻗِﺸْﺮِ ﺑِﻰ ﻣَﻌْﻨَﺎ
Evet, nimet içinde in'am görünür; Rahman'ın iltifatı hissedilir. Nimetten in'ama geçsen, Mün'im'i bulursun. Hem her eser-i Samedanî, bir mektub gibi, bir Sâni'-i Zülcelal'in esmasını bildirir. Nakıştan manaya geçsen, esma yoluyla Müsemmayı bulursun. Madem şu masnuat-ı fâniyenin mağzını, içini bulabilirsin; onu elde et. Manasız kabuğunu kışrını, acımadan fena seyline atabilirsin.
ﺑَﻠِﻰ ﺁﺛَﺎﺭْﻫَﺎ ﮔُﻮﻳَﻨْﺪْ ﺯِﺍَﺳْﻤَﺎ ﻟَﻔْﻆِ ﭘُﺮْ ﻣَﻌْﻨَﺎ ﺑِﺨَﺎﻥْ ﻣَﻌْﻨَﺎ ﻭَ ﻣِﻴﺰَﻥْ ﺩَﺭْ ﻫَﻮَﺍ ﺁﻥْ ﻟَﻔْﻆِ ﺑِﻰ ﺳَﻮْﺩَﺍ
Evet masnuatta hiçbir eser yok ki, çok manalı bir lafz-ı mücessem olmasın, Sâni'-i Zülcelal'in çok esmasını okutturmasın. Madem şu masnuat, elfazdır, kelimat-ı kudrettir; manalarını oku, kalbine koy. Manasız kalan elfazı, bilâ-perva zevalin havasına at. Arkalarından alâkadarane bakıp meşgul olma.
ﻋَﻘْﻞْ ﻓَﺮْﻳَﺎﺩْ ﻣِﻰ ﺩَﺍﺭَﺩْ ﻏِﻴَﺎﺙِ ﴿ ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍﻟْﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ ﴾ ﻣِﻴﺰَﻥْ ﺍَﻯْ ﻧَﻔْﺴَﻢْ
İşte zahirperest ve sermayesi âfâkî malûmattan ibaret olan akl-ı dünyevî böyle silsile-i efkârı, hiçe ve ademe incirar ettiğinden, hayretinden ve haybetinden me'yusane feryad ediyor. Hakikate giden bir doğru yol arıyor. Madem ufûl edenlerden ve zeval bulanlardan ruh elini çekti. Kalb dahi mecazî mahbublardan vazgeçti. Vicdan dahi fânilerden yüzünü çevirdi. Sen dahi bîçare nefsim, İbrahimvari ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍﻟْﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ gıyasını çek, kurtul.
ﭼِﻪ ﺧُﻮﺵْ ﮔُﻮﻳَﺪْ ﺍُﻭ ﺷَﻴْﺪَﺍ ﺟَﺎﻣِﻰ ﻋِﺸْﻖْ ﺧُﻮﻯْ
Fıtratı aşkla yoğrulmuş gibi sermest-i câm-ı aşk olan Mevlâna Câmî, kesretten vahdete yüzleri çevirmek için, bak ne güzel söylemiş: ﻳَﻜِﻰ ﺧَﻮﺍﻩْ ﻳَﻜِﻰ ﺧَﻮﺍﻥْ ﻳَﻜِﻰ ﺟُﻮﻯْ ﻳَﻜِﻰ ﺑِﻴﻦْ ﻳَﻜِﻰ ﺩَﺍﻥْ ﻳَﻜِﻰ ﮔُﻮﻯْ demiştir.
{(Haşiye): Yalnız bu satır Mevlâna Câmî'nin kelâmıdır.}
1 - Yani: Yalnız biri iste, başkaları istenmeye değmiyor.
2 - Biri çağır, başkaları imdada gelmiyor. 3 - Biri taleb et, başkalar lâyık değiller.
4 - Biri gör, başkalar her vakit görünmüyorlar, zeval perdesinde saklanıyorlar.
5 - Biri bil, marifetine yardım etmeyen başka bilmekler faidesizdir.
6 - Biri söyle, ona aid olmayan sözler malayani sayılabilir.
ﻧَﻌَﻢْ ﺻَﺪَﻗْﺖَ ﺍَﻯْ ﺟَﺎﻣِﻰ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻤَﻄْﻠُﻮﺏُ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻤَﺤْﺒُﻮﺏُ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻤَﻘْﺼُﻮﺩُ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻤَﻌْﺒُﻮﺩُ
Evet Câmî pek doğru söyledin. Hakikî mahbub, hakikî matlub, hakikî maksud, hakikî mabud; yalnız odur.
ﻛِﻪ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮ ﺑَﺮَﺍﺑَﺮْ ﻣِﻴﺰَﻧَﺪْ ﻋَﺎﻟَﻢْ
Çünki bu âlem bütün mevcudatıyla muhtelif dilleriyle, ayrı ayrı nağamatıyla zikr-i İlahînin halka-i kübrasında beraber "Lâ ilahe illa Hu" der, vahdaniyete şehadet eder. ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍﻟْﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ in açtığı yaraya merhem sürüyor ve alâkayı kestiği mecazî mahbublara bedel, bir Mahbub-u Lâyezalî'yi gösteriyor.