Huseyni
Müdavim
Üstad “evet insan aldanır, ben de öyle bir dessasa aldandım? diyor. Bunu nasıl anlamalıyız?
Üstadın buradaki ifadesine benzer pek çok ifadeler risalelerde bulmakta ve görmekteyiz. Mesela Barla Lahikasında şöyle der:
"Aziz kardeşlerim! Üstadınız lâyuhtî değil. Onu hatasız zannetmek hatadır.
……
Biliniz, kardeşlerim ve ders arkadaşlarım! Benim hatamı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım. Hattâ başıma vursanız, Allah razı olsun diyeceğim. Hakk'ın hatırını muhafaza için başka hatırlara bakılmaz. Nefs-i emmarenin enaniyeti hesabına, Hakk'ın hatırı olan bilmediğim bir hakikatı müdafaa değil, alerre'si vel'ayn kabul ederim."
Üstadın bu ve benzeri ifadeleri bizler için bir ölçü kabul edilmelidir.
Büyük zatların bir özelliği, kendilerince noksan gördükleri bazı hallerini büyük bir hata gibi kabul etmeleri ve onun için defalarca tövbe ve istiğfar etmeleridir. Üstadımız bu noktayı “mecazi nefs-i emare” bahsinde güzelce açıklamıştır. (Sitemizde bununla ilgili olan soru-cevaba bakılabilir.)
Bu vesileyle bazı noktalara dikkat çekmekte yarar görüyoruz:
-Peygamber efendimiz masum olmakla beraber Kur'anda kendisine "Günahın için istiğfar et" emri verilir. (Muhammed, 19) Bundan murat "ümmetin için istiğfar et" manası olabilir. Veya Peygamber Efendimiz (a.s.m) daima terakki ettiği cihetle her bir terakki basamağında bir önceki hali için bir istiğfar etmesi söz konusudur. Peygamber efendimiz bu emre uyarak günde 70 defa 100 defa istiğfar etmekteydi.
-Ehl-i sünnet peygamberler dışında kimseye masumluk vermez. Üstad da bu kuralın dışında değildir. Kendi ifadesiyle "Üstadınız lâyuhtî değil. Onu hatasız zannetmek hatadır." der. Şu var ki “imkânat başka, vukuat başkadır.” Peygamberler dışında herkes günah işleyebilir, yani günah noktasında korunmuş değillerdir. Ama bunu “bütün büyük zatlar mutlaka günah işlemişlerdir” şeklinde anlamak da yanlıştır.
Üstadın engin bir tevazu ile söylediği bu ifadelerden hareketle "acaba risalelerde hatalar mı var?" diye şüphelenmek yerine bu sözlerden "objektif olma", “hikmetle hareket etme”, “sevdiğimiz kimselerden beşeriyet itibariyle zuhur edebilecek bazı yanlışlıkları hemen kabul yahut tevil cihetine gitmeme” dersi almak lazımdır. Böyle yanlışlıkların ortaya çıkması durumunda Uhuvvet Risalesindeki düsturları hayata geçirmek, hürmet ve muhabbetimizde noksanlık göstermemek, ama hatayı da hata olarak görmek gerekir.
Böyle yapılırsa Kur’anın da emri gereğince “ıslah” yoluna gidilir. Aksi halde hata devam eder.
Üstadın “aldandım” dediği hususun ne olduğu konusunda tahminler yapmamız doğru değildir. Ancak, kendi beyanlarıyla bir zamanlar bir nurdan haber verdiğini, önceleri bunu siyaset aleminde aradığını, daha sonra bunun iman ve Kur’an hizmeti olarak tahakkuk ettiğini biliyoruz. Aldanma denilen şey, bu yanlış tahmin de olabilir. Kesin hüküm veremiyoruz.
İlmi Heyet sorularlarisaleinur.com
Üstadın buradaki ifadesine benzer pek çok ifadeler risalelerde bulmakta ve görmekteyiz. Mesela Barla Lahikasında şöyle der:
"Aziz kardeşlerim! Üstadınız lâyuhtî değil. Onu hatasız zannetmek hatadır.
……
Biliniz, kardeşlerim ve ders arkadaşlarım! Benim hatamı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım. Hattâ başıma vursanız, Allah razı olsun diyeceğim. Hakk'ın hatırını muhafaza için başka hatırlara bakılmaz. Nefs-i emmarenin enaniyeti hesabına, Hakk'ın hatırı olan bilmediğim bir hakikatı müdafaa değil, alerre'si vel'ayn kabul ederim."
Üstadın bu ve benzeri ifadeleri bizler için bir ölçü kabul edilmelidir.
Büyük zatların bir özelliği, kendilerince noksan gördükleri bazı hallerini büyük bir hata gibi kabul etmeleri ve onun için defalarca tövbe ve istiğfar etmeleridir. Üstadımız bu noktayı “mecazi nefs-i emare” bahsinde güzelce açıklamıştır. (Sitemizde bununla ilgili olan soru-cevaba bakılabilir.)
Bu vesileyle bazı noktalara dikkat çekmekte yarar görüyoruz:
-Peygamber efendimiz masum olmakla beraber Kur'anda kendisine "Günahın için istiğfar et" emri verilir. (Muhammed, 19) Bundan murat "ümmetin için istiğfar et" manası olabilir. Veya Peygamber Efendimiz (a.s.m) daima terakki ettiği cihetle her bir terakki basamağında bir önceki hali için bir istiğfar etmesi söz konusudur. Peygamber efendimiz bu emre uyarak günde 70 defa 100 defa istiğfar etmekteydi.
-Ehl-i sünnet peygamberler dışında kimseye masumluk vermez. Üstad da bu kuralın dışında değildir. Kendi ifadesiyle "Üstadınız lâyuhtî değil. Onu hatasız zannetmek hatadır." der. Şu var ki “imkânat başka, vukuat başkadır.” Peygamberler dışında herkes günah işleyebilir, yani günah noktasında korunmuş değillerdir. Ama bunu “bütün büyük zatlar mutlaka günah işlemişlerdir” şeklinde anlamak da yanlıştır.
Üstadın engin bir tevazu ile söylediği bu ifadelerden hareketle "acaba risalelerde hatalar mı var?" diye şüphelenmek yerine bu sözlerden "objektif olma", “hikmetle hareket etme”, “sevdiğimiz kimselerden beşeriyet itibariyle zuhur edebilecek bazı yanlışlıkları hemen kabul yahut tevil cihetine gitmeme” dersi almak lazımdır. Böyle yanlışlıkların ortaya çıkması durumunda Uhuvvet Risalesindeki düsturları hayata geçirmek, hürmet ve muhabbetimizde noksanlık göstermemek, ama hatayı da hata olarak görmek gerekir.
Böyle yapılırsa Kur’anın da emri gereğince “ıslah” yoluna gidilir. Aksi halde hata devam eder.
Üstadın “aldandım” dediği hususun ne olduğu konusunda tahminler yapmamız doğru değildir. Ancak, kendi beyanlarıyla bir zamanlar bir nurdan haber verdiğini, önceleri bunu siyaset aleminde aradığını, daha sonra bunun iman ve Kur’an hizmeti olarak tahakkuk ettiğini biliyoruz. Aldanma denilen şey, bu yanlış tahmin de olabilir. Kesin hüküm veremiyoruz.
İlmi Heyet sorularlarisaleinur.com