Vazife-yi fıtrat
Risale-i nurda sıkça tekrarlanan bir husus insanın nasıl mahiyette oldugudur.Mesela önceden paylaştıgım bir yerde de insanın ''camiiyet-i fıtratı'' şeklinde geçiyordu.
İnsan esma-i ilahinin nakışlarını gösteren bir mahiyettedir,yüzer aletli bir makineye benzetilmiş,o aletler esmanın tecellisi oldugu gibi vazifeleri de onlarla dogrudan ilgilidir.
Bu insandaki maddi ve madeni çarkların dönmesiyle manalar oluşur.İnsanın kendini okutturması, nakışlarını göstermesi namaz,oruç gibi ibadetlerin haricinde ibadeti olur.
Mesela nimetlerle kalbi,dili,midesi şükür hissine kapıldıgı gibi;hastalıklarla,musibetlerle dahi başka bir çark çalışıp,Rabbiyle başka bir dil ile konuşur,Onu başka bir şekilde ovmuş,tesbih etmiş olur.
Kendimizdeki her his,latife,istek bu örnege kıyas edilebilir.Herşeyde abd olacak bir his,şuur-u imani onlardan çıkabilir.
Böylelikle az ile çogu kazanmayı seven insan arzu ederse bir lisanla degil,binler dillerle sevimli bir kılıga girebilir.
Cenâb-ı Hak, hadsiz kudret ve nihayetsiz rahmetini göstermek için, insanda hadsiz bir acz, nihayetsiz bir fakr derc eylemiştir. Hem hadsiz nukuş-u esmâsını göstermek için insanı öyle bir surette halk etmiş ki, hadsiz cihetlerle elemler aldığı gibi, hadsiz cihetlerle de lezzetler alabilir bir makine hükmünde yaratmış.
Ve o makine-i insaniyede yüzer âlet var. Herbirinin elemi ayrı, lezzeti ayrı, vazifesi ayrı, mükâfâtı ayrıdır. Adeta insan-ı ekber olan âlemde tecellî eden bütün esmâ-i İlâhiye, bir âlem-i asgar olan insanda dahi o esmânın umumiyetle cilveleri var. Bunda sıhhat ve âfiyet ve lezâiz gibi nâfi emirler nasıl şükrü dedirtir, o makineyi çok cihetlerle vazifelerine sevk eder, insan da bir şükür fabrikası gibi olur. Öyle de, musibetlerle, hastalıklarla, âlâm ile, sair müheyyiç ve muharrik ârızalarla, o makinenin diğer çarklarını harekete getirir, tehyiç eder. Mahiyet-i insaniyede münderiç olan acz ve zaaf ve fakr madenini işlettiriyor. Bir lisanla değil, belki herbir âzânın lisanıyla bir iltica, bir istimdat vaziyetini verir. Güya insan o ârızalarla, ayrı ayrı binler kalemi tazammun eden müteharrik bir kalem olur, sahife-i hayatında veyahut levh-i misalîde mukadderât-ı hayatını yazar, esmâ-i İlâhiyeye bir ilânnâme yapar ve bir kaside-i manzume-i Sübhâniye hükmüne geçip, vazife-i fıtratını ifa eder.
Risale-i nurda sıkça tekrarlanan bir husus insanın nasıl mahiyette oldugudur.Mesela önceden paylaştıgım bir yerde de insanın ''camiiyet-i fıtratı'' şeklinde geçiyordu.
İnsan esma-i ilahinin nakışlarını gösteren bir mahiyettedir,yüzer aletli bir makineye benzetilmiş,o aletler esmanın tecellisi oldugu gibi vazifeleri de onlarla dogrudan ilgilidir.
Bu insandaki maddi ve madeni çarkların dönmesiyle manalar oluşur.İnsanın kendini okutturması, nakışlarını göstermesi namaz,oruç gibi ibadetlerin haricinde ibadeti olur.
Mesela nimetlerle kalbi,dili,midesi şükür hissine kapıldıgı gibi;hastalıklarla,musibetlerle dahi başka bir çark çalışıp,Rabbiyle başka bir dil ile konuşur,Onu başka bir şekilde ovmuş,tesbih etmiş olur.
Kendimizdeki her his,latife,istek bu örnege kıyas edilebilir.Herşeyde abd olacak bir his,şuur-u imani onlardan çıkabilir.
Böylelikle az ile çogu kazanmayı seven insan arzu ederse bir lisanla degil,binler dillerle sevimli bir kılıga girebilir.
Cenâb-ı Hak, hadsiz kudret ve nihayetsiz rahmetini göstermek için, insanda hadsiz bir acz, nihayetsiz bir fakr derc eylemiştir. Hem hadsiz nukuş-u esmâsını göstermek için insanı öyle bir surette halk etmiş ki, hadsiz cihetlerle elemler aldığı gibi, hadsiz cihetlerle de lezzetler alabilir bir makine hükmünde yaratmış.
Ve o makine-i insaniyede yüzer âlet var. Herbirinin elemi ayrı, lezzeti ayrı, vazifesi ayrı, mükâfâtı ayrıdır. Adeta insan-ı ekber olan âlemde tecellî eden bütün esmâ-i İlâhiye, bir âlem-i asgar olan insanda dahi o esmânın umumiyetle cilveleri var. Bunda sıhhat ve âfiyet ve lezâiz gibi nâfi emirler nasıl şükrü dedirtir, o makineyi çok cihetlerle vazifelerine sevk eder, insan da bir şükür fabrikası gibi olur. Öyle de, musibetlerle, hastalıklarla, âlâm ile, sair müheyyiç ve muharrik ârızalarla, o makinenin diğer çarklarını harekete getirir, tehyiç eder. Mahiyet-i insaniyede münderiç olan acz ve zaaf ve fakr madenini işlettiriyor. Bir lisanla değil, belki herbir âzânın lisanıyla bir iltica, bir istimdat vaziyetini verir. Güya insan o ârızalarla, ayrı ayrı binler kalemi tazammun eden müteharrik bir kalem olur, sahife-i hayatında veyahut levh-i misalîde mukadderât-ı hayatını yazar, esmâ-i İlâhiyeye bir ilânnâme yapar ve bir kaside-i manzume-i Sübhâniye hükmüne geçip, vazife-i fıtratını ifa eder.