İnsan için, alemin misal-i müsaggarı, tanımlaması yapılıyor. Bunu nasıl anl

memluk

Hatim Sorumlusu
Yirmi İkinci Söz'de, İnsan için, alemin misal-i müsaggarı, tanımlaması yapılıyor. Bunu nasıl anlamalıyız?

"Evet, nasıl ki insanın anâsırları kâinatın unsurlarından; ve kemikleri taş ve kayalarından; ve saçları nebat ve eşcârından; ve bedeninde cereyan eden kan ve gözünden, kulağından, burnundan ve ağzından akan ayrı ayrı suları arzın çeşmelerinden ve mâdenî sularından haber veriyorlar, delâlet edip onlara işaret ediyorlar.

Aynen öyle de, insanın rûhu âlem-i ervahtan; ve hâfızaları Levh-i Mahfûzdan; ve kuvve-i hayaliyeleri âlem-i misâlden ve hâkezâ herbir cihazı bir âlemden haber veriyorlar. Ve onların vücudlarına katî şehâdet ederler.


İnsan kâinat ağacının meyvesidir. Yani kâinat her şeyi ile insana hizmet ediyor.
İnsan için yaratılmıştır. İnsanı netice vermek için tanzim, tertip ve teşkil edilmiştir.
Kâinat ağacı insandan meydana gelmiştir.

Yani: Cenab-ı Hak evvela Resuli Kibriya (a.s.m.)'nın nurunu (ruhunu) yaratmıştır.

Çekirdek olarak kâinata ilk başlangıç onun nurudur.
O çekirdek, sonradan bir ağaç olmuş ve kâinat teşekkül etmiştir.

O kâinat ağacından da kıyamete kadar insanlar yaratılmaktadır.

Yani ağaçlardaki sistem ve kanun bir tek ağaç olan kâinat için de geçerlidir.

Nasıl ki bir meyvenin veya çekirdeğin içinde temsil ettiği ağacın bütün özellikleri ve güzellikleri nüve, plan ve proje olarak mevcuttur.

Öyle de, insan kâinatın çekirdek ve meyvesi olması hasebiyle, kâinatta ne var ise; insanda plan ve fihriste olarak mevcuttur.

İşte bu cihetten bakar isek, alem-i ekber olan kâinatın özü ve özeti, onun küçük bir misali olan insanda dercedilmiş ve yerleştirilmiştir.

Ancak bu insan birinci derece Peygamber Efendimiz (a.s.v.)’dır.

Zira insan kelimesi genel ve mutlak nazara verildiğinden, kemali anlaşılır.
O da Resul-i Kibriya (a.s.v.)’dır.
Bizlerde de o sır alameratibihim mevcuttur.
Fakat kâinatın kemaliyle misal-i musağğarı Hz Muhammet (a.s.v.)’dır.

İnsanın kâinata misal-i musağğar olmasının birkaç numunesi ise şudur:
1. Kâinatta ahiret alemi var. İnsanda ise; ebed duygusu ve ihtiyacı var.
2. Kâinatta cennet ve cehennem var.İnsanda, memnuniyet, keyf, şefkat, sevgi ile birlikte gadap, öfke, kin, adavet ve hırs var.
3. Kâinatta misal alemi var. İnsanda hafıza var.
4. Kâinatta levhi mahfuz var. İnsanda hafıza var.
5. Kâinatta arş ve kürsi var. İnsanda kalp ve akıl var.
6. Dünyada sular var. İnsanın da 3/4'ü su olmak kaydıyla aynı.
7. Kâinatta madenler, elementler var. İnsanda da bunların numunesi vardır vs. misaller çoğaltılabilir.

Bu nokta-i nazardan bakılırsa, insan hakikaten büyük alem olan kâinatın bir küçük numunesi, özü ve özetidir.
 

zerrat

Well-known member
Cevap: İnsan için, alemin misal-i müsaggarı, tanımlaması yapılıyor. Bunu na

''Aynen öyle de, insanın rûhu âlem-i ervahtan; ve hâfızaları Levh-i Mahfûzdan; ve kuvve-i hayaliyeleri âlem-i misâlden ve hâkezâ herbir cihazı bir âlemden haber veriyorlar. Ve onların vücudlarına katî şehâdet ederler.''


Yukarıdaki kısmı biraz açıklayabilir misiniz tam anlayamadık ? Ayrıca son cümledeki onların vucutlarına kati şehadet ederler kısmında neyi ifade ediyor ?Teşekkür ediyoruz.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İnsan için, alemin misal-i müsaggarı, tanımlaması yapılıyor. Bunu na

''Aynen öyle de, insanın rûhu âlem-i ervahtan; ve hâfızaları Levh-i Mahfûzdan; ve kuvve-i hayaliyeleri âlem-i misâlden ve hâkezâ herbir cihazı bir âlemden haber veriyorlar. Ve onların vücudlarına katî şehâdet ederler.''


Yukarıdaki kısmı biraz açıklayabilir misiniz tam anlayamadık ? Ayrıca son cümledeki onların vucutlarına kati şehadet ederler kısmında neyi ifade ediyor ?Teşekkür ediyoruz.

Üstad burada insanın maddi vücudunun kainatın bir fihristesi olmasına değinmiş. Yaptığınız alıntıda ise; Manevi yapısının dahi gözle görülemeyen şeylerin vücuduna kesin olarak delil olduğundan bahsetmiş. mesela insan ruhunun ruhlar aleminin varlığına, hafızasının levh-i mahfuza (yaptıklarının tek tek yazıldığına, muhafaza edildiğine), ve son olarakta insanın fıtraten ebediyeti istemesinin de, ebediyete müştak olmasının, hayal edebilmesinin o alemlerin olduğuna işaret ettiğini anlatmış benim anladığım. Vermeyi istemeseydi istemeyi vermezdi. Yani allah bize ebediyeti istemeyi vermiş, öyleyse ebediyeti de yaratmış diyebiliriz.
 
Üst