İlim-irfan
Well-known member
Aklı olmayana deli, aklını kullanmayana sefîh, aklı az olana da ahmak denmektedir. Yalnız aklına uyup, ona güvenen, aklın ermediği şeylerde yanılan kimseye, felsefeci, aklın erdiği şeylerde ona güvenen, aklın ermediği, yanıldığı yerlerde ise, Kur‘ân-ı kerîmin ışığı altında akla doğruyu gösteren yüksek insanlara da, İslâm âlimi denir.
Akıl, göz gibidir, din bilgileri de ışık gibidir. İnsanın aklı, gözü gibi zayıf yaratılmıştır. Gözümüz, maddeleri, cisimleri karanlıkta göremiyor. Allahü teâlâ, görme âletimizden faydalanmamız için, güneşi, ışığı yaratmıştır. Güneşin ve çeşitli ışık kaynaklarının nûru olmasaydı, gözümüz işe yaramazdı.
Akıl da, yalnız başına faydalı, zararlı şeyleri anlayamıyor. Allahü teâlâ, aklımızdan faydalanmamız için, Peygamberleri, İslâmiyyet ışığını yarattı. Peygamberler, dünyâda ve âhirette râhat etmek yolunu bildirmeseydi, aklımız bulamaz, tehlikelerden, zararlardan kurtulamazdık. Fen vâsıtaları, mevki, rütbe, para ne kadar bol olursa olsun, Peygamberlerin gösterdiği yolda gitmedikçe, hiçbir fert, hiçbir cemiyet mesûd olamaz. Dünyâda da, âhirette de râhat ve mesûd yaşayanlar, ancak, Peygamberlere uyanlardır.
PEYGAMBERLER GELMESEYDİ!
Eğer Peygamberler ve en son olarak da Muhammed aleyhisselâm gelmeseydi, hiç kimse, aklı ile Allahü teâlâyı tanıyamazdı. Onun için bu şansa yani yol gösteren bir rehbere kavuşmak, çok büyük bir nimettir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Allahü teâlânın, Peygamberler göndermesi, bütün mahlûklara rahmet ve ihsândır. Allahü teâlâ, kendi varlığını ve sıfatlarını, bizim gibi zayıf akıllı ve kısa görüşlü kullarına, bu büyük Peygamberleri ile haber verdi. Beğendiği şeyleri, beğenmediklerinden bunlar vâsıtası ile ayırdı. İnsanlara dünyâda ve âhirette faydalı olan şeyleri, zararlılarından, bunların aracılığı ile ayırt etti. Peygamberler gönderilmeseydi, insan aklı, Allahü teâlânın var olduğunu anlayamaz, büyüklüğünü kavrayamazdı. Nitekim, kendilerini çok akıllı sanan eski Yunan filozofları, Allahü teâlânın varlığını anlayamadılar. Yaratanı inkâr ettiler. Nemrûd’un, İbrâhîm aleyhisselâm ile çekişmesini herkes bilir. Firavun da, benden başka tanrınız yoktur demişti. Demek ki, insanların kısa akılları, bu büyük ni’meti anlayamamakta ve Peygamber olmadıkça, bu sonsuz saâdete kavuşamamaktadır.
Yunan felsefecileri, yerlerin ve göklerin bir yaratıcısı olduğunu, Peygamberlerden işitip de, kendilerinin sapıtmış olduklarını, kötü yolda bulunduklarını anlayınca, Allahü teâlânın var olduğunu söylemek zorunda kaldılar. Her şeyin bir yaratanı vardır, dediler. Peygamberlerin saçtıkları ışıklardan bir pırıltı, bunların kararmış kalblerini aydınlattı. O büyüklerin açık sofralarının artıkları, bu ölüm hastalarına ilâç oldu. Bunun gibi, Peygamberlerin haber verdikleri, Allahü teâlânın üstün sıfatlarının var olduğunu, Peygamber gönderdiği, meleklerin günâhsız olduğu, öldükten sonra dirilmek olduğu, Cennette sonsuz ni’metler, iyilikler ve Cehennemde azâblar bulunduğu ve İslâmiyyetin bildirdiği daha nice şeyler, akıl ile anlaşılamaz. Bunlar, Peygamberlerden işitilmedikçe, insanların kısa akılları ile bulunamaz.”
TUZAKLARLA DOLU BİR YOL!
Netice olarak, gözün görmesi için Işık lâzımdır. Işık olmazsa göz göremez. Dünya, mayın tarlası gibidir, bu mayınlara çarpmadan karşı tarafa geçmek çok zordur. Karanlık ve tehlikeli tuzaklarla dolu olan âhiret yolculuğunda, bu mayınların, tuzakların yerlerini bilen bir rehber elimizden tutmazsa, bu meşakkatli, tehlikelerle dolu yolculukta yürüyebilmemiz imkânsızdır. Allahü teâlâ kime ışık yani bir rehber nasib ederse, o kimsenin çok şükretmesi lâzımdır. Din Büyüklerinin yolu, okumak ve okutmak idi. Dolayısıyla onları seven, onların yolunda olmalıdır. Onların yolunda olmak, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek ve öğretmektir. Bizim de bu kitapları okumamız ve okuduğumuzu birilerine anlatmamız yani bu büyüklerin kitaplarını başkalarına da vermemiz lâzımdır.
Osman Ünlü - Türkiye
22/11/2009
Akıl, göz gibidir, din bilgileri de ışık gibidir. İnsanın aklı, gözü gibi zayıf yaratılmıştır. Gözümüz, maddeleri, cisimleri karanlıkta göremiyor. Allahü teâlâ, görme âletimizden faydalanmamız için, güneşi, ışığı yaratmıştır. Güneşin ve çeşitli ışık kaynaklarının nûru olmasaydı, gözümüz işe yaramazdı.
Akıl da, yalnız başına faydalı, zararlı şeyleri anlayamıyor. Allahü teâlâ, aklımızdan faydalanmamız için, Peygamberleri, İslâmiyyet ışığını yarattı. Peygamberler, dünyâda ve âhirette râhat etmek yolunu bildirmeseydi, aklımız bulamaz, tehlikelerden, zararlardan kurtulamazdık. Fen vâsıtaları, mevki, rütbe, para ne kadar bol olursa olsun, Peygamberlerin gösterdiği yolda gitmedikçe, hiçbir fert, hiçbir cemiyet mesûd olamaz. Dünyâda da, âhirette de râhat ve mesûd yaşayanlar, ancak, Peygamberlere uyanlardır.
PEYGAMBERLER GELMESEYDİ!
Eğer Peygamberler ve en son olarak da Muhammed aleyhisselâm gelmeseydi, hiç kimse, aklı ile Allahü teâlâyı tanıyamazdı. Onun için bu şansa yani yol gösteren bir rehbere kavuşmak, çok büyük bir nimettir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Allahü teâlânın, Peygamberler göndermesi, bütün mahlûklara rahmet ve ihsândır. Allahü teâlâ, kendi varlığını ve sıfatlarını, bizim gibi zayıf akıllı ve kısa görüşlü kullarına, bu büyük Peygamberleri ile haber verdi. Beğendiği şeyleri, beğenmediklerinden bunlar vâsıtası ile ayırdı. İnsanlara dünyâda ve âhirette faydalı olan şeyleri, zararlılarından, bunların aracılığı ile ayırt etti. Peygamberler gönderilmeseydi, insan aklı, Allahü teâlânın var olduğunu anlayamaz, büyüklüğünü kavrayamazdı. Nitekim, kendilerini çok akıllı sanan eski Yunan filozofları, Allahü teâlânın varlığını anlayamadılar. Yaratanı inkâr ettiler. Nemrûd’un, İbrâhîm aleyhisselâm ile çekişmesini herkes bilir. Firavun da, benden başka tanrınız yoktur demişti. Demek ki, insanların kısa akılları, bu büyük ni’meti anlayamamakta ve Peygamber olmadıkça, bu sonsuz saâdete kavuşamamaktadır.
Yunan felsefecileri, yerlerin ve göklerin bir yaratıcısı olduğunu, Peygamberlerden işitip de, kendilerinin sapıtmış olduklarını, kötü yolda bulunduklarını anlayınca, Allahü teâlânın var olduğunu söylemek zorunda kaldılar. Her şeyin bir yaratanı vardır, dediler. Peygamberlerin saçtıkları ışıklardan bir pırıltı, bunların kararmış kalblerini aydınlattı. O büyüklerin açık sofralarının artıkları, bu ölüm hastalarına ilâç oldu. Bunun gibi, Peygamberlerin haber verdikleri, Allahü teâlânın üstün sıfatlarının var olduğunu, Peygamber gönderdiği, meleklerin günâhsız olduğu, öldükten sonra dirilmek olduğu, Cennette sonsuz ni’metler, iyilikler ve Cehennemde azâblar bulunduğu ve İslâmiyyetin bildirdiği daha nice şeyler, akıl ile anlaşılamaz. Bunlar, Peygamberlerden işitilmedikçe, insanların kısa akılları ile bulunamaz.”
TUZAKLARLA DOLU BİR YOL!
Netice olarak, gözün görmesi için Işık lâzımdır. Işık olmazsa göz göremez. Dünya, mayın tarlası gibidir, bu mayınlara çarpmadan karşı tarafa geçmek çok zordur. Karanlık ve tehlikeli tuzaklarla dolu olan âhiret yolculuğunda, bu mayınların, tuzakların yerlerini bilen bir rehber elimizden tutmazsa, bu meşakkatli, tehlikelerle dolu yolculukta yürüyebilmemiz imkânsızdır. Allahü teâlâ kime ışık yani bir rehber nasib ederse, o kimsenin çok şükretmesi lâzımdır. Din Büyüklerinin yolu, okumak ve okutmak idi. Dolayısıyla onları seven, onların yolunda olmalıdır. Onların yolunda olmak, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek ve öğretmektir. Bizim de bu kitapları okumamız ve okuduğumuzu birilerine anlatmamız yani bu büyüklerin kitaplarını başkalarına da vermemiz lâzımdır.
Osman Ünlü - Türkiye
22/11/2009