İştişare Eden Pişman Olmaz

topraktoprak

Well-known member
Mahiyeti bir çok noksan sıfatlarla da yoğrulan insan, noksaniyetini gidermek için diğer insanlarla teşrik-i mesai etmeye mecbur olur. Bunlardan birisi de istişâre meselesidir.
Meşveret veya istişâre, bir meselede ehil, akıllı ve salih kişilere danışılarak, onların fikri alınarak icraât yapılmasıdır. Bu, o kadar önemli bir konudur ki, Sevgili Peygamberimiz (asm) “İstişâre eden pişman olmaz” hadisiyle ümmetini istişâre etmeye teşvik etmiştir. İstişârenin önemi hakkında bir çok hadis-i şerifler vardır. Onlardan birisi de “Kim bir işe girişmek ister de, o hususta Müslüman biri ile istişâre ederse, Allah onu işlerin en doğrusunda muvaffak kılar” hadisidir. (Kütüb-ü Sitte 16. Cilt)
Aslında, meşveret ve istişâre Allah’ın emridir. Bu îtibarla, meşveret etmek aynı zamanda ibâdet etmektir. Zîrâ, Allah’ın yapın diye emrettiği şey ibâdet olur. Uhud Harbi öncesinde Hazret-i Peygamber Efendimiz (asm) sahabeleriyle istişâre etti. Kendi fikrinin hilâfına meşveretten meydan savaşı çıktı. Bir tepeye diktiği elli kadar okçudan, Resulullah’ın (asm) kesin emrine rağmen, ganimet için kırkı tepeyi terk ettiklerinde, arkadan dolanan Kureyş süvarileri, İslâm ordusunun galip iken mağlûbiyetine sebep oldu. Bu olay üzerine vahiy ile âyet indi. “Allah’tan bir rahmet eseridir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer sen huysuz ve katı kalpli birisi olsaydın muhakkak onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları affet, Allah’ın onları bağışlaması için duâ et ve işlerinde onlarla istişâre et. İstişâre ile karar verip azmettiğinde ise, Allah’a güven ve O'na tevekkül et. Şüphesiz Allah, Kendisine tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmran Sûresi, âyet: 159)
Hakkında âyet olmayan her meseleyi sahabeleriyle istişâre eden Peygamber Efendimize (asm), istişâre kararıyla çıkan Uhud’daki meydan muharebesinin sonucu mağlûbiyet olduğu halde, Cenâb-ı Hak yine istişâreyi emretmekte ve mağlûbiyetin sebebinin istişâre değil, daha başka sebep ve hikmetlere dayandığını bildirmektedir. Bir sahabe “Bu âyet nâzil olduktan sonra, sahabelerle bu kadar çok istişâre eden Resulullahtan başka birisine rastlamadım” diyor.
İstişâreden maksat, bir mesele hakkında en iyi hal çâresini bulmak ve bu yolda Allah’ın rızâsını kazanmaktır. Ehil insanlardan oluşan bir meşveret heyetinin ekseriyeti bir hal çâresi üzerinde birleştikten sonra, ne yönde bir karar çıkarsa çıksın, herkesin o kararı benimseyerek sahip çıkıp tatbik etmesi esastır. Farklı düşünce ve teklifler istişâre esnasında söylenir, sonuç ise artık herkesin ortak kararı olur. İstişareden sonra “Zaten ben o fikre katılmamıştım, benim fikrim öyle değildi” diye konuşmalar yapmak meşveret rûhuna aykırı olduğu gibi, birlik ve beraberlik rûhunu da tahrip eder. Belli bir merhaleden sonra da fitneye dönüşür. Hadis-i şerife göre de “Fitne uykudadır, onu uyandırana Allah lânet etsin” tehlikesi baş gösterir.
İstişâre etmek Allah’ın emri olduğu için, istişâre eden ehil kimseler ibâdet halinde olduklarının şuûru içinde olmak durumundadırlar. Risâle-i Nur’un üslûbu “nezihâne, nâzikâne ve kavl-i leyyin” olduğu için, Nur Talebeleri bu üslûbu istişâre esnasında aynen muhafaza ederler. Kaba, sert ve incitici ifadeler o zemine giremez. Başkalarının imanlarını kurtarmak için sarf edilen centilmence tavır ve ifadeler, aynı dâvâya gönül vermiş ve Allah’ın rızâsından başka arzusu olmayan dâvâ arkadaşlarından asla esirgenmez. Aksi takdirde riyakârlık olur.
“O kimseler ki, Rablerinin dâvetine icâbet ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri aralarında istişâre iledir. Onlar kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden bağışta bulunurlar.” (Şûra Sûresi âyet: 38) İstişâre ibâdetinin, namaz ve başta zekât olarak diğer bağış ibâdetlerinin arasında bu âyetle dile getirilmesi, istişârenin ne kadar önemli olduğunu nazara verir. İstişârede fikr-i sabit olmaz. Herkese akıl verir gibi bir tavra zaten girilmez. Başkalarının aklından istifadeye çalışmak ise, akıllı olanların işidir. İnatlaşma, zıtlaşma ve tahakküm etme gibi haller ibâdetin rûhuna aykırıdır.
Hülâsa; akıllı, ehil ve salih kimselere danışıp onları dinleyen doğruyu bulur, dinlemeyen pişman olur. Onun için atalarımız “Danışan, istişâre eden dağları aşar, danışmayan zavallılar da düz yolda şaşar” demişlerdir. Evet, Allah Resulünün (asm) haber verdiği gibi “İstişâre eden pişman olmaz.”

SAMİ CEBECİ
 

müdavim

Üye Sorumlusu
İstiare Nedir?
Bir sözün benzetme amacı güdülerek başka bir söz yerine kullanılması.



bence senemmm kötü bişey demedi yani istişare edilen kimseler kasdettiği şeyi tam olarak söyleyecek, alınan kararlara tam uyacak sonradan ben o şıkkı kabul etmemiştim zaten deyip mes'uliyetten kaçmayacak.
ben böyle anladım yanlışsam ikaz edin lütfen, ama kavl-i leyyinle...
 

müdavim

Üye Sorumlusu

Çok sesliliği, çok görüşü ihtivâ eden meşveret, Müslümanların idâre, eğitim sistemi, hattâ ferd, âile ve cemiyet yapısında önemli yer işgal eder ve etmesi gereken bir fonksiyon icrâ eder. İslâm kültürü, ahlâkı ve terbiyesini alan bir mü’min, hayatının her safhasında, “meşveret”i esas alır ve almalı. Çünkü, İslâmın ana prensiplerindendir; âyet, hâdis ve Asr-ı Saadet’teki uygulamalarla sâbit bir hükümdür.

Şivar, meşvûre, meşvere, meşûre, kelimeleriyle ifâde edilen meşveret, “Danışıp işâret, yâni rey, görüş almak” demektir. Toplantı, meşveret yapan hey’ete “şûrâ” denir. Meşveret, birçok İslâm âlimince sünnet kabul edile gelmiştir.

Muâmelâtta, ferdî ve sosyal hayata dayalı bazı hükümler zaman, mekân ve şahıslara göre değişir. “Zamanın değişmesiyle ahkâm tahavvül eder” sözü, bu hakikati ifade eder. Kanaatimizce, “Ve işlerde onlarla istişâre et”1, “Onların aralarındaki işleri, istişâre iledir”2 âyetlerine dayanan Bediüzzaman’a göre meşveret, bu zamanda farz derecesinde bir vazifedir. Zira, zamanımızda hak ve hürriyetler, ilim ve alt dalları, meslekler, meşreplerin fevkalâde inkişaf etmesi, özünde katılım ve paylaşımı barındırdığındandır.

Öte yandan, kâinatın Hâlıkı, insanın yaratılışını anlatırken, meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım”3 diyerek onların düşüncelerini sorar. Elbette, Samed (hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şeyin ona muhtaç olduğu) Âlim-i Mutlak’ın, meleklerle olan bu muhavereyi bildirmesinin en birinci sebeplerinden birisi meşveretin önemini anlatmaktır.

Peygamberimiz (asm), istişareyi emreden âyet-i kerimeye muhatap olduğu zaman, “Biliniz ki, Allah ve Resûlü müşâvereden herhalde müstağnîdirler. (Yâni, meşveret etmeye muhtaç değiller.) Allahu Teâlâ bunu benim ümmetime bir rahmet kıldı. Onlardan her kim istişare ederse, rüşdden, (olgunlaşma, akıldan) mahrum olmaz. Her kim de terk ederse hatadan kurtulmaz. İstişare eden bir kavim, herhalde işlerinin en doğrusuna muvaffak olur. İstişare eden pişman olmaz.” “İşlerde istihâre edenler, yani Allah’dan hayır dileyerek rızâsına muvafık hareket edenler zarar etmezler. İstişâre edenler de işin sonunda pişman olmazlar. İdâre-i maîşetinde isrâf etmeyip i’tidâl yolunu iltizâm edenler de fakr u zarurete düşmezler”4 buyurmuştur.

Peygamberimiz (asm), istişarenin içtimâî hayata getireceği huzur ve saadeti ifade için, “İdarecileriniz hayırlılarınızdan, zenginleriniz de cömertlerinizden olur ve işleriniz de aranızda istişare ile yürürse, yerin üstü sizin için yerin altından daha hayırlıdır” buyurur.

Peygamberimizin (asm), hakkında âyet, hüküm bulunmayan meselelerde ashâbıyla meşveret etmesi, insanların, uzmanların görüşlerine, fikirlerine ne derece önem verildiğini ve verilmesi gerektiğini fiilen gösterir.

Dipnotlar:

1- Âl-i İmran Sûresi: 159; 2- Şûrâ Sûresi: 38; 3- Bakara Sûresi: 30.; 4- Keşfü’l-Hafâ,

2/185.


Ali Ferşatoğlu[/SIZE][/SIZE]
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Böyle bir kıyaslamayı nasıl yapabiliyorsunuz haşa..istiare nedir ? Hacetlerimizi sadece kimden isteyebileceğimizi bilmiyorsunuz anlaşılan...düşünmeden yazmayalım lütfen !

evet kardes dusunmeden yazmiyalim ;
ilk once karsimizdakinin ne demek istedigini anlamaya çalisip , husnu zanla yaklasalim.Akabinde arkadasin konuda hatasi varsa uygun bir uslupla anlatmaya çalismak daha uygun olacaktir .
istihareden çook istişare edilmeli inş

Evet kardes, istihare istişareden sonra basvurulacak bir yoldur.




- Peygamberimiz, Medine'ye geldiklerinde müşriklerin tereddüt ettikleri konularda karar vermek için fal oklarına başvurduklarını gördü. Bir konuda karar vermekte tereddüt edince fal oklarını hedefe fırlatıyorlar, isabet ederse o işin haklarında hayırlı olduğuna, isabet etmezse hayırsız olacağına karar veriyorlardı. Müslümanlara da böyle fal oklarıyla karar vermelerini telkin ediyorlardı. Halbuki fal oklarının ilimle, ibadetle hiçbir ilgisi yoktu.

Efendimiz (sas) Hazretleri, Müslümanları böylesine bir falcılıktan korumak için tereddüt ettikleri konuda istihare ibadetini tavsiye buyurdu. Hiç olmazsa bu niyetle dua etmiş olur, ibadet sevabı kazanmış sayılırlardı... Nitekim Efendimiz'in tavsiye buyurduğu istihare, sevap kazandıran ibadetten başka bir şey değildir. Şöyle ki: Bir konuda karar vermekte tereddüt ederseniz, yatmadan önce abdest alır, iki rekat namaz kılarsınız. Birinci rekatta Fatiha'dan sonra Kafirun (Kulya eyyühelkafirun) Suresi'ni, ikinci rekatta da İhlas (Kul hüvellahü...) Suresi'ni okuyabilirsiniz. Bundan sonra: "Rabb'im tereddüt ettiğim bu konuda bana bir işaret ver, kalbime, gönlüme doğrusunu ilham eyle!.." diyerek yatağa girer, sağ yanınıza uzanırsınız. Sabah kalkınca da gördüklerinizi hatırlamaya çalışırsınız. Beyaz ve yeşil gibi renkler görmüşseniz iyiye işaret sayabilirsiniz, kırmızı ve siyah görmüşseniz 'iyi değil galiba' diye bir tahminde bulunabilirsiniz. Çeşitleri olmakla birlikte istihare ibadetinin özü aşağı yukarı böyledir. Evlenme gibi hayati konularda istihare yardımcı bilgi olarak kalmalı, esas olanın istişare olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Tarafları bilenlerin verdikleri bilgilerle bir kanaat sahibi olunabilir. Ama istiharede görülen rüyalarla kesin bir kanaate sahip olunamayabilir. Çünkü bazı rüyaların dışı çirkin olur; ama manası güzel gerçekleşir. Yani görülen rüya neye işaret ediyor kesin olarak bilmek herkes için mümkün olmayabilir. Bu yüzden İslam'da istiharenin sonucu bağlayıcı kabul edilmemiştir. Uyma mecburiyeti yoktur. Bu vesile ile istihare yapan sevap kazanmış olur...

Rüyadaki görüntünün yorumcuyu yanıltabileceğine dair bir misal:

Efendimiz'e gelen bir hanım kötü bir rüya gördüğünü üzülerek şöyle anlatır: Rüyamda sizin karnınızdan ciğerinizi koparıp benim kucağıma attılar!.. Kadının üzülmesine mukabil Efendimiz bu rüyayı tebessümle yorumlar. Ciğerim gibi sevdiğim bir torunum olacak, anasının sütü yetmeyeceğinden sen kucağına alıp torunuma süt vereceğine işarettir... Gerçekten de Efendimiz'in torununu o hanım kucağına alıp süt verir, böylece görüntüsü hoş olmayan rüyanın işareti güzel olduğu anlaşılır.

Bundan dolayı rüyalar ya iyiye yorumlanmalı ya da 'hayırdır inşallah' demekle yetinmeli, kötüye işarettir yorumu yapılmamalı, kötüye işaret sanılan da iyiye işaret ediyor olabilir, diye düşünmelidir.
 

zerrat

Well-known member
evet kardes dusunmeden yazmiyalim ;
ilk once karsimizdakinin ne demek istedigini anlamaya çalisip , husnu zanla yaklasalim.Akabinde arkadasin konuda hatasi varsa uygun bir uslupla anlatmaya çalismak daha uygun olacaktir .


Evet kardes, istihare istişareden sonra basvurulacak bir yoldur.




QUOTE]

Siz de benim ne demek istediğimi anlamadan yazmasaydınız keşke !

''Evet kardes, istihare istişareden sonra basvurulacak bir yoldur. ''

cümlesi ile ''İstihareden çok istişare edilmeli'' cümlesi arasında dağlar kadar fark var.

Ama forumun marazlarından biri işte..!

Amacımız kimseyi kırmak değildi.

 
Üst