Kâinatın satırlarını dikkatle mütalâa et. Zira onlar ..

Ahmet.1

Well-known member
S: Neden aklıyla herkes göremiyor?

C: Kemal-i zuhurundan ve zıddın ademinden.

ﺗَﺎَﻣَّﻞْ ﺳُﻄُﻮﺭَ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻓَﺎِﻧَّﻬَﺎ ٭ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻤَـﻠَﺎِ ﺍﻟْﺎَﻋْﻠَﻰ ﺍِﻟَﻴْﻚَ ﺭَﺳَٓﺎﺋِﻞُ Kâinatın satırlarını dikkatle mütalâa et. Zira onlar, Mele-i Âlâdan sana gönderilmiş mektuplardır.) Yani: "Sahife-i âlemin eb'ad-ı vâsiasında Nakkaş-ı Ezelî'nin yazdığı silsile-i hâdisatın satırlarına hikmet nazarıyla bak ve fikr-i hakikatle sarıl. Tâ ki mele-i a'lâdan uzanan şu selasil-i resail, seni a'lâ-yı illiyyîn-i tevhide çıkarsın."

Şu kitabın heyet-i mecmuasında öyle parlak bir nizam var ki, nazzamı güneş gibi içinde tecelli ediyor. Her kelimesi, her harfi birer mu'cize-i kudret olan bu kitab-ı kâinatın te'lifinde öyle bir i'caz var ki, bütün esbab-ı tabiiye, farz-ı muhal olarak muktedir birer fâil-i muhtar olsalar, yine kemal-i acz ile o i'caza karşı secde ederek ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻗُﺪْﺭَﺓَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ Sen her türlü kusurdan münezzehsin. Bizim hiçbir kudretimiz yok; nihayetsiz izzet ve hikmet sahibi olan muhakkak Sensin.) diyeceklerdir. Her bir kelimesi bütün kelimatıyla münasebettardır. Ve her harfi, bahusus zîhayat bir harfi, bütün cümlelere karşı müteveccih birer yüzü, nâzır birer gözü var olan bu kitabın öyle bir muzaaf iştibak-ı tesanüd-ü nazmı vardır ki, bir noktayı yerinde icad etmek için bütün kâinatı icad edecek bir kudret-i gayr-ı mütenahî lâzımdır. Demek sivrisineğin gözünü halkeden, güneşi dahi o halketmiştir. Pirenin midesini tanzim eden manzume-i şemsiyeyi de o tanzim etmiştir. Sünuhat'ın dokuzuncu sahifesinde ﻣَﺎ ﺧَﻠْﻘُﻜُﻢْ ﻭَﻟﺎَ ﺑَﻌْﺜُﻜُﻢْ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻨَﻔْﺲٍ ﻭَﺍﺣِﺪَﺓٍ "Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir." Lokman Sûresi, 31:28.) âyetinin sırrına müracaat et. Yalnız şu kitabın küçük bir kelimesi olan bal arısını gör. Nasıl şehd-i şehadet o mu'cize-i kudretin lisanından akıyor. Veyahut şu kitabın bir noktası olan hurdebînî bir huveynat ki, çok defa büyülttükten sonra görünür. Dikkat et! Nasıl mu'ciznüma, hayret-feza bir misal-i musaggar-ı kâinattır. Sure-i Yâsin, suret-i lafz-ı Yâsin'de yazıldığı gibi, cezaletli, mûciz bir nokta-i câmiadır. Onu yazan, bütün kâinatı da o yazmıştır. Eğer insaf ile dikkat etsen, şu küçücük hayvanın ve huveynatın sureti altında olan makine-i dakîka-i bedîa-i İlahiyenin şuursuz, kör, mecra ve mahrekleri tahdid olunmayan ve imkânatından evleviyet olmayan esbab-ı basita-i camide-i tabiiyeden husulünü, muhal-ender muhal göreceksin.

Eğer her bir zerrede hükema şuuru, etibba hikmeti, hükkâmın siyaseti bulunduğunu ve her bir zerre de sair zerrat ile vasıtasız muhabere ettiğini itikad edersen, belki nefsini kandırıp o muhali de itikad edebilirsin. Halbuki, o zîhayat makinede öyle bir mu'cize-i kudret, öyle bir hârika-i hikmet vardır ki, ancak bütün kâinatı, bütün şuunatını icad eden, tanzim eden bir Sâni'in sun'u olabilir. Yoksa kör, az, basit imkân tereddüdüyle ayak atamaz. Esbab-ı tabiîden olamaz. Bahusus o esbab-ı tabiiyenin üss-ül esası hükmünde olan cüz-ü lâ-yetecezzadaki kuvve-i cazibe ve kuvve-i dafianın içtimalarının hortumu üzerinde bir muhaliyet damgası var. Fakat caizdir ki, herbir şeyin esası zannettikleri olan cezb, def', hareket, kuva gibi emirler, âdâtullahın kanunlarına birer isim olsun. Lâkin kanun, kaidelikten tabiîliğe ve zihnîlikten haricîliğe ve itibarîden hakikata ve âletiyetten müessiriyete geçmemek şartıyla kabul ederiz.



Mesnevi-i Nuriye - Sayfa 247






Kemal-i zuhur: Tam meydana çıkma, mükemmel şekilde ortaya çıkış.
Adem: Yokluk, hiçlik.
Sahife-i âlem: Âlemin sahifesi, kâinatın sayfas.
Eb'ad-ı vâsia: Geniş mesafeler, geniş uzaklıklar.
Nakkaş-ı Ezelî: Ezelden beri var olan süsleme san'atkarı, başlangıcı ve sonu olmayan ve herşeyi san'at incelikleriyle süsleyen. (Allah (cc))
Silsile-i hâdisat: Hadiseler silsilesi, olaylar zinciri, olaylar dizisi.
Mele-i a'lâ: Büyük meleklerin âlemi.
Selasil-i resail: Risaleler silsilesi, muktublar dizisi ve zinciri.
A'lâ-yı illiyyîn-i tevhid: Tevhidin en yüksek derecesi.
Heyet-i mecmua: Bütünündeki durum, toplamının durumu.
Mu'cize-i kudret: Kudret mucizesi, Allah'ın (cc) sonsuz gücünün mucizesi.
Esbab-ı tabiiye: Tabiattaki sebepler.
Fâil-i muhtar: Dilediği şekilde serbest olarak iş yapan Allah (cc).
İştibak-ı tesanüd-ü nazm: Düzen içinde dayanışma ile örgülenme, düzenli olarak dayanışma içinde birbirine geçme.
Kudret-i gayr-ı mütenahî: Sonsuz kudret, sonsuz güç ve kuvvet.
Manzume-i şemsiye: Güneş sistemi.
Şehd-i şehadet: Şehadet balı, şahitlik balı.
Huveynat: Çok küçük canlılar, mikroplar.
Mu'ciznüma: Mucize gösteren.
Hayret-feza: Hayret veren, hayreti artıran.
Misal-i musaggar-ı kâinat: Kainatın küçültülmüş örneği.
Evleviyet: Daha öncelik.
Esbab-ı basita-i camide-i tabiiye: Tabiattaki cansız basit sebepler.
Husul: Ortaya çıkma, meydana gelme, olma.
Muhal-ender muhal: Olmaz içinde olmaz, imkansız içinde imkansız.
Hükema: Filozoflar, düşünürler.
Etibba: Tabipler, doktorlar.
Zîhayat: Hayat sahibi, canlı.
Şuunat: İşler, olaylar. *Kabiliyetler, yetenekler.
Esbab-ı tabiiye: Tabiattaki sebepler.
Kuvve-i cazibe: Cezbetme kuvveti, çekme gücü.
Kuvve-i dafia: Defetme kuvveti, itme gücü.
Muhaliyet: İmkansızlık.
Âdâtullah: Allah'ın (cc) kanunları.
Müessiriyet: Tesir edicilik.
 
Üst