Kalbim yanma deminde şimdi..
Tepeden tırnağa şenleneceğim buluşmalara saklamıştım özlemenin en masum halini… Küçücük dünyama kurulmuş büyük kelimelerin ardına sığınmıştım. Yürümek için sana… Savruk cümlelerimin elinden tutmuş ve cesaretimi koşturmuştun. Ve çözülmemiş dilimin zafer çığlıkları yetişmişti dudaklarıma…
Ve gece… Zevki, öfkeyi, sevgiyi uykuya yatırma vakti… Ölüm anı uykunun… Anahtarı gecenin senin elinde… Ve dilimde anahtarı uykunun…
“Allah’ım nefsimi sana teslim ettim. Yüzümü sana çevirdim. İşimi sana havale ettim. Rızanı umarak, azabından korkarak sırtımı sana dayadım. Sana sığındım. Sen’den başka sığınak, Sen’den başka dayanak yoktur. Allah’ım indirdiğin kitabına, gönderdiğin peygamberine iman ettim. Allah’ım kullarını dirilteceğin o gün beni azabından koru. Ben ancak senin adınla ölür yine senin adınla dirilirim.” Öğrettiğin niyazla başlayan ve biten bir geceye merhaba…
Uyandığın ve uyandırıldığım bir geceye selam… “Allah’ım sana hamdolsun. Sen semaları ve yerin içindekileri ayakta tutan Kayyum’sun. Sana hamdolsun. Sen semaların, yerin içindekilerin hakiki sahibi olan Melik’sin. Ve sana hamdolsun. Sen semaların ve yerin içindekilerin nurusun. Sana hamdolsun. Sen Hakk’sın. Vaadin haktır. Sana kavuşmak haktır. Senin sözün haktır. Cennet de cehennem de haktır. Nebiler ve Hz. Muhammed de haktır. Kıyamet günü de haktır.” Sen, her şeyi hakkıyla öğretensin canımın özü… Ve hakkını teslim edensin gecenin…
Gel dedin, geldim. Yokluğun hallerinden sıyrılarak… Senin lisanınla öğrendiğim hayatları seçerek… Avuçlarım kirlenmiş miydi? En çok korkum kirlenmiş olmaktan… Kirletilmesinden lisanımın…“Allah’ım, beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi kalbimi de günahlardan arındır, hatalarımı kar ve dolu suyuyla temizle…” duan yetişti. Yetiştin imdadıma çırpınışlarımın…
Masum değildim. Üstüne yürümeye çekindiğim günahlarım vardı. Ben hep dilimin günahıyla anıldım. Kimse… Ama hiç kimse göstermedi bana yanlışlarımı… Korkutamadı kimse gömülmeyi çoktan hak etmiş dilimin isyanını… Eğip büktüğüm kelimeler sorgulayacak önce beni… Anlamsız konuştuğum her an, daha çok düşeceğim.
Senin sesin can gibi, ruh gibi sesime değdiğinde yargısı bitti insafsız cümlelerin… Gizlenecek bir kuyusu kalmadı kovulmuş kelimelerin… Lisanım hal deminde şimdi.
“Allah’ım ben kendime çok zulmettim. Günahları bağışlayacak ise yalnız sensin. Öyleyse tükenmez lutfunla beni bağışla, bana merhamet et. Çünkü affı sonsuz, merhameti nihayetsiz olan yalnız sensin.”
Kalbim kurtulsun hain yanmalardan… Meçhul küllerden kurtulsun kalbim… Kurtarılmaya en çok ihtiyacı olan yanım kurtulsun önce… Savruk cümlelerimin elinden tut ve sonra koştur cesaretimi…
Gel dedin, geldim. Kalbim, yanma deminde şimdi… Lisanım dualarının bereketinde…
-aysenur menekse-
Tepeden tırnağa şenleneceğim buluşmalara saklamıştım özlemenin en masum halini… Küçücük dünyama kurulmuş büyük kelimelerin ardına sığınmıştım. Yürümek için sana… Savruk cümlelerimin elinden tutmuş ve cesaretimi koşturmuştun. Ve çözülmemiş dilimin zafer çığlıkları yetişmişti dudaklarıma…
Ve gece… Zevki, öfkeyi, sevgiyi uykuya yatırma vakti… Ölüm anı uykunun… Anahtarı gecenin senin elinde… Ve dilimde anahtarı uykunun…
“Allah’ım nefsimi sana teslim ettim. Yüzümü sana çevirdim. İşimi sana havale ettim. Rızanı umarak, azabından korkarak sırtımı sana dayadım. Sana sığındım. Sen’den başka sığınak, Sen’den başka dayanak yoktur. Allah’ım indirdiğin kitabına, gönderdiğin peygamberine iman ettim. Allah’ım kullarını dirilteceğin o gün beni azabından koru. Ben ancak senin adınla ölür yine senin adınla dirilirim.” Öğrettiğin niyazla başlayan ve biten bir geceye merhaba…
Uyandığın ve uyandırıldığım bir geceye selam… “Allah’ım sana hamdolsun. Sen semaları ve yerin içindekileri ayakta tutan Kayyum’sun. Sana hamdolsun. Sen semaların, yerin içindekilerin hakiki sahibi olan Melik’sin. Ve sana hamdolsun. Sen semaların ve yerin içindekilerin nurusun. Sana hamdolsun. Sen Hakk’sın. Vaadin haktır. Sana kavuşmak haktır. Senin sözün haktır. Cennet de cehennem de haktır. Nebiler ve Hz. Muhammed de haktır. Kıyamet günü de haktır.” Sen, her şeyi hakkıyla öğretensin canımın özü… Ve hakkını teslim edensin gecenin…
Gel dedin, geldim. Yokluğun hallerinden sıyrılarak… Senin lisanınla öğrendiğim hayatları seçerek… Avuçlarım kirlenmiş miydi? En çok korkum kirlenmiş olmaktan… Kirletilmesinden lisanımın…“Allah’ım, beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi kalbimi de günahlardan arındır, hatalarımı kar ve dolu suyuyla temizle…” duan yetişti. Yetiştin imdadıma çırpınışlarımın…
Masum değildim. Üstüne yürümeye çekindiğim günahlarım vardı. Ben hep dilimin günahıyla anıldım. Kimse… Ama hiç kimse göstermedi bana yanlışlarımı… Korkutamadı kimse gömülmeyi çoktan hak etmiş dilimin isyanını… Eğip büktüğüm kelimeler sorgulayacak önce beni… Anlamsız konuştuğum her an, daha çok düşeceğim.
Senin sesin can gibi, ruh gibi sesime değdiğinde yargısı bitti insafsız cümlelerin… Gizlenecek bir kuyusu kalmadı kovulmuş kelimelerin… Lisanım hal deminde şimdi.
“Allah’ım ben kendime çok zulmettim. Günahları bağışlayacak ise yalnız sensin. Öyleyse tükenmez lutfunla beni bağışla, bana merhamet et. Çünkü affı sonsuz, merhameti nihayetsiz olan yalnız sensin.”
Kalbim kurtulsun hain yanmalardan… Meçhul küllerden kurtulsun kalbim… Kurtarılmaya en çok ihtiyacı olan yanım kurtulsun önce… Savruk cümlelerimin elinden tut ve sonra koştur cesaretimi…
Gel dedin, geldim. Kalbim, yanma deminde şimdi… Lisanım dualarının bereketinde…
-aysenur menekse-