Kendinden Kaçan İnsanlar.

bardak

Well-known member
Hoşlanmadığımız durumlar karşısında en sık başvurduğumuz çözüm yöntemlerinden birisi kaçıştır.

Bu kaçış bazen bilerek ve planlayarak yapılır. Örneğin; hiç hoşlanmadığı bir iş arkadaşının yemek davetine, bahane uydurup gitmemek gibi. Bazen ise biz bilinçli olarak, farkında olmasak da, ruhumuz istemediği durumla karşılaşmamak için kendi kaçışını gizlice planlar. Örneğin, aradığı zaman kavga edeceğini bildiği sevgilisini telefonla aramayı unutmak gibi. Ruh her iki durumda da karşılaşmak istemediği duruma karşı kendi savunmasını oluşturmuş, kendince dış tehdide çözüm üretmiştir.

Peki, ama ya aslında karşılaşmak ve yüzleşmek istemediğimiz kendimiz isek?
Her insanın bir “gerçek öz”ü olduğunu biliyor ve kabul ediyoruz, ama bunun yanında her insanın bir de kendisi için yarattığı “ideal imaj”ı vardır. Eğer o kişinin kendisine biçtiği imaj, aslında varolan gerçekten uzakta ise, içinde çatışmalara sebep olur.

Kendisini dış dünyaya sunma şekline kendini o denli kaptırmıştır ki, gerçekte yaşadığının bunun tam tersi olduğu gerçeği, görmemesi gereken bir bölümdür. Böyle durumlarda kişi, adeta kendi yaşadığı olayları veya yaptıklarını, kendi dışında oluyor gibi algılamaya başlar. Savunması budur.

Kendi gerçeği ile yüzleşmekte güçlük çektikçe, kendisinden kaçmaya başlar. Olabilecek en zor kaçışlardan birisidir, kendimizden kaçmaya çalışmak. Kendisiyle yüzleşmenin ağır yükünden kurtulmanın yolu güçlüklerinin sorumluluğunu dış etkenlere yıkmaktır. Yani her şey dışsallaştırılır.

Kendisinden kaçan insanlar, kendi eğilimlerinin başkasında olduğundan kuşkulanan insanlardır. O kadar ilginçtir ki, kendilerindeki zayıflık, onların başkalarında en fazla eleştirdikleri ve lanetledikleri konular olurlar. Bizler, başkalarının küçümsemelerine karşı türlü çeşit savunmalar oluşturabiliriz. Savunulması en zor yer kendi kendimizi küçümsememizdir. Çünkü kendimizi küçümsememize kaçacak yer yoktur. Dış dünyaya karşı bir cengaver ve hakların savunucusu rolünde iken, kendi zaafları ile yüzleşme konusunda korkak olan insanların zaman içinde kendilerine yönelik öfkesi birikmeye başlar.

Kendisine yönelik öfkeden kurtulmak isteyen insanlar için en sık başvurulan savunma mekanizması gene aynıdır: Dışsallaştırma. Yani kendi içindeki kendisine yönelik öfkeyi, kendisinden kaçarak, kendi dışındaki insanlara yönlendirir. Kendisinin haksızlığını bildiği için zihnin en derinine ittiği ve kendisine öfkelendiği konuyu, birileri kendisiyle yüzleştirdiği an, öfke nöbetleri yaşayabilir. Bazen ise kendine öfkelendiği konu, başkaları bunu yapıyor (kendi değil) ve o da bunlara öfkeleniyor, gibi ortaya koyduğu bir durum haline gelebilir.
Kendisinden kaçma çabası içinde olan insanın, öfkesini dışsallaştırmasının bir diğer yöntemi ise bedenselleştirmesidir. Bilinç dışında kendisine yönelttiği öfkeden kurtulma yolu olarak, bedeninde bazı şikayetler yaşamaya başlar. Geçmek bilmeyen baş ağrıları, sıkıntılı mide ve bağırsak problemleri, cilt rahatsızlıkları en çabuk kendini gösteren savunmalardır. Buradaki en enteresan nokta, psikolojik terapi süreci içinde eğer o kişi öfkesini görür, bilinç düzeyine getirirse, yani yüzleşirse, tüm bedensel rahatsızlıkları bir anda yok olur.

Kendinden kaçma davranışının bir diğer önemli örneği de; kendisinin altında ezildiği değer yargılarının aynısını, başkalarına uygulama isteğidir. Bunu, başkalarının -kendisinin yaşayamadığı- mutluluğunu baltalama adına yapar. Bu basit psikolojik kural, önümüzdeki yıllarda, siyasetin ilgi alanında oldukça fazla kafa yorulacak bir konu olacak diye düşünüyorum.
Hepinize iyi haftalar.

Yazan : Dr. Ümit Yazman
 
Üst