--------------------------------------------------------------------------------
Çoluk çocuk, genç ihtiyar binlerce insan gözyaşları içinde memleketlerinden ayrılıyorlardı.
Doğuda büyük bir ayaklanma çıkmış ve bu bahaneyle bölgede sözü geçen ağalar, paşalar, âlimler aileleriyle birlikte sürgüne gönderiliyorlardı.
Bediüzzaman da Erek Dağındaki dershanesinden alınarak Van’a getirilmiş ve bu sürgün kafilesine katılmıştı.
İsyana katılmak şöyle dursun, pek çok insanı bu harekete katılmaktan alıkoymuş, yapıcı dersler vermişti.
Kurunun yanında yaş da yanıyordu.
Kafile, yolculuk esnasında çeşitli yerlerde konaklıyordu. Bediüzzaman geceleri yalnız başına bir odada kalmak, ibadetle meşgul olmak istiyordu.
Komutana, “Beni yalnız bir odaya bırakın, geceleri kimseyi rahatsız etmek istemiyorum” dedi.
Yüzbaşı Abdülkadir Bey, onun bu isteğini yerine getirerek, her konaklamada ona ayrı bir oda temin etmeye başladı.
Bir köye gelmişlerdi. Gece burada kalacak, sabahleyin yollarına devam edeceklerdi.
Komutan Abdülkadir Bey, bir askeri yanına çağırdı:
“Oğlum, bu gece Hoca Efendinin kapısında sen bekleyeceksin” dedi.
Asker, “Emredersiniz komutanım” dedi ve yatağını Bediüzzaman’ın kalacağı odanın kapısına serdi.
Bediüzzaman, “Sen rahat et yavrum, yat uyu” dedi.
Asker Bediüzzaman’ın kapısını kilitledi ve elbiseleriyle yatağa girdi. Tüfeğini de yastığının altına koyarak uykuya daldı.
Bir ara bir tıkırtı duydu ve var gücüyle yatağından fırladı. Hemen tüfeğine davrandı.
Bediüzzaman elinde bir gaz lâmbasıyla dışarı çıkmış, abdest alıyordu.
Askere, “Uyandın mı?” dedi.
“Uyandım” diye cevap verdi asker.
“Vakit varken, biraz daha yat, sabaha daha çok var” dedi ve ibriğini alarak odasına girdi.
Asker tekrar kapıyı kilitledi ve yatağına girdi.
İçeriyi dinlemeye başladı.
Bediüzzaman seccadesini sermiş, namaza durmuştu. İçeride sadece kendisi vardı.
Fakat asker, sanki binlerce insan namaz kılıyormuş gibi bir ses duyuyordu. Sonra hep beraber dua etmeye başladılar.
Bu, gün aydınlanıncaya kadar devam etti. Tabi askerin gözüne de korkudan uyku girmedi.
Sabahleyin hemen komutanına koştu:
“Komutanım,” dedi. “Ben bu zâtın kapısında artık beklemek istemiyorum. Ben kapısını kilitliyorum, kapı açılıyor. Namaza kalkıyor. Kendisiyle birlikte sanki binlerce insan namaz kılıyor. Korkarım ki Hoca uça!”
Yüzbaşı gülümsedi. Bediüzzaman’ı önceden beri tanıyordu. Askere şöyle dedi:
“Oğlum, Hoca uçarsa, sen de eteğine yapış ve nereye giderse birlikte git…”
Bediüzzaman'la Yaşayan Öyküler-2 kitabından
Çoluk çocuk, genç ihtiyar binlerce insan gözyaşları içinde memleketlerinden ayrılıyorlardı.
Doğuda büyük bir ayaklanma çıkmış ve bu bahaneyle bölgede sözü geçen ağalar, paşalar, âlimler aileleriyle birlikte sürgüne gönderiliyorlardı.
Bediüzzaman da Erek Dağındaki dershanesinden alınarak Van’a getirilmiş ve bu sürgün kafilesine katılmıştı.
İsyana katılmak şöyle dursun, pek çok insanı bu harekete katılmaktan alıkoymuş, yapıcı dersler vermişti.
Kurunun yanında yaş da yanıyordu.
Kafile, yolculuk esnasında çeşitli yerlerde konaklıyordu. Bediüzzaman geceleri yalnız başına bir odada kalmak, ibadetle meşgul olmak istiyordu.
Komutana, “Beni yalnız bir odaya bırakın, geceleri kimseyi rahatsız etmek istemiyorum” dedi.
Yüzbaşı Abdülkadir Bey, onun bu isteğini yerine getirerek, her konaklamada ona ayrı bir oda temin etmeye başladı.
Bir köye gelmişlerdi. Gece burada kalacak, sabahleyin yollarına devam edeceklerdi.
Komutan Abdülkadir Bey, bir askeri yanına çağırdı:
“Oğlum, bu gece Hoca Efendinin kapısında sen bekleyeceksin” dedi.
Asker, “Emredersiniz komutanım” dedi ve yatağını Bediüzzaman’ın kalacağı odanın kapısına serdi.
Bediüzzaman, “Sen rahat et yavrum, yat uyu” dedi.
Asker Bediüzzaman’ın kapısını kilitledi ve elbiseleriyle yatağa girdi. Tüfeğini de yastığının altına koyarak uykuya daldı.
Bir ara bir tıkırtı duydu ve var gücüyle yatağından fırladı. Hemen tüfeğine davrandı.
Bediüzzaman elinde bir gaz lâmbasıyla dışarı çıkmış, abdest alıyordu.
Askere, “Uyandın mı?” dedi.
“Uyandım” diye cevap verdi asker.
“Vakit varken, biraz daha yat, sabaha daha çok var” dedi ve ibriğini alarak odasına girdi.
Asker tekrar kapıyı kilitledi ve yatağına girdi.
İçeriyi dinlemeye başladı.
Bediüzzaman seccadesini sermiş, namaza durmuştu. İçeride sadece kendisi vardı.
Fakat asker, sanki binlerce insan namaz kılıyormuş gibi bir ses duyuyordu. Sonra hep beraber dua etmeye başladılar.
Bu, gün aydınlanıncaya kadar devam etti. Tabi askerin gözüne de korkudan uyku girmedi.
Sabahleyin hemen komutanına koştu:
“Komutanım,” dedi. “Ben bu zâtın kapısında artık beklemek istemiyorum. Ben kapısını kilitliyorum, kapı açılıyor. Namaza kalkıyor. Kendisiyle birlikte sanki binlerce insan namaz kılıyor. Korkarım ki Hoca uça!”
Yüzbaşı gülümsedi. Bediüzzaman’ı önceden beri tanıyordu. Askere şöyle dedi:
“Oğlum, Hoca uçarsa, sen de eteğine yapış ve nereye giderse birlikte git…”
Bediüzzaman'la Yaşayan Öyküler-2 kitabından