ABDULLAH4
Forum Yöneticisi
.
Bismillahirrahmanirrahim.
Esselamün aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü ebeden daimen.
Bu haftaki Lahika Analizi dersimize Asâ-yı Mûsâ’ Üçüncü Mes'ele,den devam ediyoruz insallah. Anladiklarinizi paylasarak katilimlarinizi bekliyoruz kardesler.
[BILGI]
Üçüncü Mesele
Gençlik Rehberinde izahı bulunan ibretli bir hâdisenin hülâsası şudur:
Bir zaman, Eskişehir Hapishanesinin penceresinde, bir Cumhuriyet Bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raksediyorlardı. Birden, mânevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki, o elli altmış kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar kat’î müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: “Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.”
Evet, gördüğüm hakikattır, hayal değil. Nasıl ki bu yaz ve güzün âhiri kıştır; öyle de, gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hâdisatı sinema ile hal-i hazırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hâdisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet ve sefahetin elli altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilseydi, şimdiki güldüklerine ve gayr-ı meşru keyiflerine nefretler ve teellümlerle ağlayacaklardı.
Ben o Eskişehir Hapishanesindeki müşahede ile meşgul iken, sefahet ve dalâleti terviç eden bir şahs-ı mânevî, insî bir şeytan gibi karşıma dikildi ve dedi:
“Biz hayatın herbir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattırmak istiyoruz; bize karışma.”
Ben de cevaben dedim:
Madem lezzet ve zevk için ölümü hatıra getirmeyip dalâlet ve sefahete atılıyorsun. Kat’iyen bil ki, senin dalâletin hükmüyle bütün geçmiş zaman-ı mazi ölmüş ve mâdumdur. Ve içinde cenazeleri çürümüş bir vahşetli mezaristandır. İnsaniyet alâkadarlığıyla ve dalâlet yoluyla, senin başına ve varsa ve ölmemişse kalbine, o hadsiz firaklardan ve o nihayetsiz dostlarının ebedî ölümlerinden gelen elemler, senin şimdiki sarhoşça, pek kısa bir zamandaki cüz’î lezzetini imha ettiği gibi, gelecek istikbal zamanı dahi, itikatsızlığın cihetiyle yine mâdum ve [/BILGI]
Bu risaleyle ilgili sorular
[NOT] Üçüncü Mes'ele
Bismillahirrahmanirrahim.
Esselamün aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü ebeden daimen.
Bu haftaki Lahika Analizi dersimize Asâ-yı Mûsâ’ Üçüncü Mes'ele,den devam ediyoruz insallah. Anladiklarinizi paylasarak katilimlarinizi bekliyoruz kardesler.
[BILGI]
Üçüncü Mesele
Gençlik Rehberinde izahı bulunan ibretli bir hâdisenin hülâsası şudur:
Bir zaman, Eskişehir Hapishanesinin penceresinde, bir Cumhuriyet Bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raksediyorlardı. Birden, mânevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki, o elli altmış kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar kat’î müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: “Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.”
Evet, gördüğüm hakikattır, hayal değil. Nasıl ki bu yaz ve güzün âhiri kıştır; öyle de, gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hâdisatı sinema ile hal-i hazırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hâdisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet ve sefahetin elli altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilseydi, şimdiki güldüklerine ve gayr-ı meşru keyiflerine nefretler ve teellümlerle ağlayacaklardı.
Ben o Eskişehir Hapishanesindeki müşahede ile meşgul iken, sefahet ve dalâleti terviç eden bir şahs-ı mânevî, insî bir şeytan gibi karşıma dikildi ve dedi:
“Biz hayatın herbir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattırmak istiyoruz; bize karışma.”
Ben de cevaben dedim:
Madem lezzet ve zevk için ölümü hatıra getirmeyip dalâlet ve sefahete atılıyorsun. Kat’iyen bil ki, senin dalâletin hükmüyle bütün geçmiş zaman-ı mazi ölmüş ve mâdumdur. Ve içinde cenazeleri çürümüş bir vahşetli mezaristandır. İnsaniyet alâkadarlığıyla ve dalâlet yoluyla, senin başına ve varsa ve ölmemişse kalbine, o hadsiz firaklardan ve o nihayetsiz dostlarının ebedî ölümlerinden gelen elemler, senin şimdiki sarhoşça, pek kısa bir zamandaki cüz’î lezzetini imha ettiği gibi, gelecek istikbal zamanı dahi, itikatsızlığın cihetiyle yine mâdum ve [/BILGI]
Bu risaleyle ilgili sorular
[NOT] Üçüncü Mes'ele
- Hattâ kesilmek için yatırılan bir hayvan, bir şey hissetmez. Yalnız bıçak kestiği vakit hissetmek ister; fakat, o his (acı) dahi gider, o elemden de kurtulur... Cümlesini açar mısınız?
- "Hayvan gibi olamazsın. Çünkü, hayvanın mazi ve müstakbeli yok. Ne geçmişten elemler ve teessüfler alır ve ne de gelecekten endişeler ve korkular gelir. Lezzetini tam alır." ifadelerini nasıl anlamalıyız; plan kuran, intihar eden hayvanlar var?
- “Fakat ey insan, senin mazi ve müstakbelin akıl cihetiyle bir derece gaybîlikten çıkmasıyla, setr-i gaybdan hayvana gelen istirahattan tamamen mahrumsun.” Bu bahsi, hayvanlar için setr'i gayb ile izah eder misiniz?
- Üstadımızın, "Elli sene sonraki halleri göründü vs..." ifadesine göre, bizim hayatımız gösterilseydi, hayatımızda ne gibi değişiklikler olurdu?
- Bediüzzaman hazretleri, hapishane penceresinden bakarken kızların elli yıl sonraki ahvallerini müşahede ediyor. Bu düşünce hayalden öte gerçek bir sinema mı; hakikaten de ordaki kızların hepsi aynı akibete mi maruz kalmışlar?
- "Hayvan gibi olamazsın. Çünkü, hayvanın mazi ve müstakbeli yok. Ne geçmişten elemler ve teessüfler alır ve ne de gelecekten endişeler ve korkular gelir. Lezzetini tam alır..."Hayvanın hissetmediği bıçak acısı mı, geçmiş ve gelecekten gelen elem mi?
- Aklı olmayan ve özellikle Allah (c.c)'ın rızası için kesilen bir hayvan, nasıl olur da ölüp yok olmaktan korkabilir, Kurbanlık Hayvanın Korkusu Var mı?
- "İman hakikati öyle bir çekirdektir ki, eğer tecessüm etse, bir cennet-i hususiye ondan çıkar, o çekirdeğin şecere-i tubası olur." izah eder misiniz?
- "Hattâ kesilmek için yatırılan bir hayvan, birşey hissetmez." ifadesinin dayanağı nedir?
- Üstad'ın, sefahet ve dalaleti tervic eden ve muannid denilen şahs-ı manevi suretinde gördüğü ve konuştuğu şahsı, nasıl anlamalıyız?
- "İman hakikati öyle bir çekirdektir ki, eğer tecessüm etse, bir Cennet-i hususiye ondan çıkar, o çekirdeğin şecere-i Tubası olur." Bunu biraz açıklar mısınız?
- "Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raksediyorlardı." deniyor. Bu ulu orta bir raks mıydı, yoksa başka türlü müydü ki, gelecek hayatlarını bu kadar etkilemiştir?
- "Madem lezzet ve zevk için ölümü hatıra getirmeyip dalalet ve sefahete atılıyorsun, katiyen bilki; senin dalaletin hükmüyle bütün gecmiş zamanın mazi olmuş ve madumdur..." paragrafını izah eder misiniz?
- Üstad'ın: "Kur'an'dan bildiğimiz sûreleri okumak ve manalarını bildiren arkadaşlardan öğrenmek…” ve “… şu kelimat-ı mübarekenin meâl-i icmalîsini öğrenmemesine nasıl mazur olabilirler." ifadeleri, okuduğumuz surelerin mealini bilmemizi mi gerektiriyor?
- "Ve oradan gelen ve başını vücuda çıkaran ve zaman-ı hazıra uğrayan biçarelerin başları ecel cellâdının satırıyla kesilip hiçliğe atıldığından,.." cümlesini devamıyla açıklar mısınız.