Risale-i Nur talebelerinin hemen ekserisinin ittifak ettiği ve üstadın da buna iştirak ettiği bir husus vardır. O da şudur: Risale-i Nur'un hizmetinde bulundukları zaman kalblerinde bir sürur ve sevinç, işlerinde muvaffakiyet, maişette genişlik zahiren görmeleridir. Bunun misalleri pek çoktur. Tam sadakat edenlerde, rızkındaki bereket bu davayı ispat eder mahiyettedir. Bu mektubun sahibi Ahmet Nazif Çelebi, Risalelere intisap etmezden evvel ticaretlerinde ve kazançlarında, Risalelere intisaptan sonra pek fevkalade ziyadeliği ve maişetçe rahat yaşamaya başlamaları ve manevi alemlerinin de aynı şekilde düzeldiğini beyan etmektedir. Bu davaya en bariz misallerden birisi Kastamonu Kahramanlarından Çaycı Emin'dir. Bu zat, Doğu'da mühim bir aşiretin reisi iken sürgün hadisesine maruz kalması dolayısıyla o zamanda umumi sürgün yeri olan Kastamonu'ya nefyedilmiş ve bu durum dolayısıyla fakr-ı hale düşmüş bir zattır. üstadın Kastamonu'ya sürgün edilmesi de, Kastamonu'nun umumi sürgün yeri olmasından dolayıdır. Risaleleri tanımazdan evvel bütün sene çalıştığı ve geçimini zorla temin ettiği halde, Risaleleri tanıdıktan sonra 3-4 aydan fazla çalışmadığı halde eskisinden daha rahat yaşamaya başlaması tamamen Risale-i Nur hizmetinin bereketi neticesidir. Bunu insan vicdanen hissediyor ve değerli kardeşlerimizden de bu davaya şehadet edecek çok kişi mevcuttur.
Ahmet Nazif Çelebi'nin Bediüzzaman ismini ilk duyması Rumi 1324 (Miladi 1908) senesinde gazetelerin sitayişle Bediüzzaman'dan bahsetmesi sebebiyledir. Daha sonra Rumi 1326 (Miladi 1910) senesinde muhtemelen Bediüzzaman'ın Tiflis seyahati sırasında İnebolu'ya uğraması esnasındadır. Mektupta bahsedildiği gibi o zaman henüz 19 yaşındadır. Üstadın tebessümüne karşılık vermiş ve o zamandan beri kalbinde yer tutmuştur. Üstadla daha sonra 1938 senesinde karşılaşmalarından 10 sene evvel daima dualarında "Ya Rab, bana bir mürşid-i kamil ihsan buyur" duasının kabule neticesinde üstadının aynı vilayete sürgün gitmesi gerçekten medar-ı ibrettir. Duası öyle bir kabule mazhar olmuş ki, Cenab-ı Hakk, istedii mürşid-i kamili onun ayağına göndermiştir. Evet burası medar-ı nazardır, onun duasındaki halisiyetin neticesidir diyebiliriz. Demek ki duanın tesiri azimdir.
Küçük ve lüzumsuz bir bilgi vermek gerekirse, mektubun başında Rumi tarih verilirken daha sonra Hicri tarihin verilmesi, Rumi takvimin 1925 senesinde yürürlükten kaldırılması dolayısıyladır diyebiliriz.
Hicri takvimi Miladi Takvime çevirmek için şöyle bir formül vardır:
(Hicri Takvim / 1.0307) - 621,536 = Miladi Takvim
Rakamla ifade edersek burada bahsedilen Hicri 1357 senesi;
(1357 / 1,0307) - 621,536 = 1938,1169