Bu ders konusu bana Düzceli Mehmet'i hatırlattı.Ve o kitaptan biraz alıntılarla derse katılmak isterim.
[DIKKAT]Trafik kazası mehmetin hayatında çok derin,çok önemli ve çok ibretli izler bırakmıştı. Adeta,bütün hayatını yeniden planlamasına yeniden yorumlamasına ve yeni bir bakış açısıyla yeniden tanzim etmesine vesile olmuştu. Öyle tahmin ediyorum ki,hastanede gördüğü o ibretli olayın hepsi,bana anlattığı kadar değildi.
Bana anlatmadığı ve kendisine bir sır olarak kalan çok önemli konular ve çarpıcı hususlar vardı.
Birlikte olduğum günlerde bir günlük programında şunlar vardı:
1.günde 4 saat uyku.
2. hergün kaza namazları ve haftada 5 gün kaza orucu.
3.günde 2 vakit yemek.
4. her gün bir cüz Kuran-ı Kerim okuma
5. iki günde bir,Büyük Cevşeni hatim etme
6. günde 100 sayfa Kuran tefsiri okuma ve fıkıh bilgileri elde etme çalışması.
Her insanın kaldıramayacağı ağır bir program. Sanki,ölüme,ahirete acelesi varmış gibi bütün zamanını kulluk ve yapamadığı ibadetlere ayırmıştı. Belki de o bu aceleyi çok iyi görmüş ve hissetmişti. Aslında her insanın ölüme ve ahirete acelesi vardı. Çünkü,heran karşılaşma ihtimali olan ölüm ve ecelle iç içe yaşıyoruz işte mehmet bunu çok iyi anlamıştı.
Telefonun bir ucundan ben diğer ucundan mehmet,karşılıklı gözyaşı döküyorduk. Çok önemli şeylerin olduğunu anlamıştım. Yine mehmet beni şaşırtmaya beni heyecanlandırmaya ve çok ibaretli bir hadiseyle bana önemli dersler vermeye hazırlanıyordu.
Mehmetin o temiz kalbi ve tertemiz duygularıyla gözlerin göremeyeceği ulvi şeyleri gördüğünü tahmin etmiştim. Çünkü mehmet öyle bir manevi makam yakalamıştı ki,o makamda çok şeyler görülebilirdi. Ama kendisi kendisinin nerelerde olduğunu bilmiyordu.
Hıçkırıkları biraz hafifleyince:
Mehmet seni dinliyorum diye üsteledim. Bana anlatmalısın. Çünkü senin yaşadıklarından ibret alcak birçok insan var. Hatta anlatmazsan mesul olursun.
Kendisine has tatlı ve dokunaklı bir ses tonuyla anlatmaya başladı.
Cuma namazı için camiye gittim. Caminin sol tarafında boş bir yer bularak oturdum. Vaiz efendi güzel şeyler anlatıyordu. O anlattıkça ben kendi alemime dalıp gittim.
Mehmet tekrar anlatıp anlatmamakla tereddüt edince :
Sonra diye ikaz ettim.
Sonra kendi dünyamda bir yolculuk başladı. Bu yolculuğu nasıl anlatsam hocam ?
Yine sesi titremeye başlamıştı.
Nasıl olduğunu bilemediğim ve anlayamadığım bu yolculukta karşıma bütün ihtişamıyla KABE çıkmıştı ,diye devam etti:
Kendimi o muhteşem kalabalıkta buldum. Orada kılınan Cuma namazında saf tuttum. O heyecanımı size anlatamam. Namazdan sonra baktım Kabenin içine bir kapı açılmış,bazı insanlar oraya gidiyorlar. Ama oraya her insanı almıyorlar.
Ben de şansımı deneyeyim,orada ne var diye kapıya yöneldim. Kapıya kavuşunca baktım,benim çok sevdiğim ve çok iyi bir insan kapıda bekliyor. Onu görünce kucaklaştık. İçeri gir mehmet bak neler görceksin dedi.
Heyecanla içeri girdim. Baktım ki muhteşem saray gibi bir yer. Tam karşıda bir kalabalık,kalabalığın önünde de bir kürsü kurulmuş,başta peygamberimiz (a.s.m) Hz Ebubekir,Hz Ömer, ve diğer bazı zatlar ve Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri...
Ben içeri girince, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bana işaret etti ve beni yanına çağırdı. Hoş geldin ,kardaşım mehmet diyerek kolumdan tuttu. Peygamber Efendimizin (a.s.m) önüne getirdi. Ya Resulallah işte mehmet budur dedi.
Peygamber Efendimiz saçımı okşadı,ben de mübarek ellerinden öptüm.
Peygamber Efendimiz yüzüme şefkatle bakarak yalnızca maşallah dedi.
O esnada camide müezzin sesini duydum ve kendime geldim,baktım ki ,Düzce de camideyim.
Bu yolculuk bir hayalmiydi bilmiyorum hocam. Ama oradaki mübarek havanın ciğerlerime işlediğini hissettim.
Mehmetim seni tebrik ederim diyebildim. Ve yine karşılıklı ağlamaya başladık.
Bir müddet sonra da:
Camide de bambaşka bir cemaat vardı hocam,diye mehmet içini çeke çeke konuşmasını sürdürdü.
Nasıl bir cemaat diye sordum.
Bambaşka bir cemaat vardı. Bugüne kadar böyle camii cemaati görmedim. Özellikle de caminin sağ tarafını doldurmuşlardı. Tek tip elbiseli,son derece namaz adabına uygun oturuşları ciddiyetleri ile dikkat çekiyorlardı.
İlk anda bu insanların bir tarikata mensup bir cemaat olduklarını tahmin etmiştim. Ama değildi. Sanki insan üstü bir görüntü ve çok mükemmel bir davranış içindeydiler.
O namazda aldığım hazzı ve lezzeti anlatamam . içime tarifsiz bir huzur dolmuştu. Namaz boyunca ağladım durdum.
Ben böyle bir namaz böyle bir cemaat görmemiştim. Böyle bir manevi havayı solumamıştım.
Mehmet kendini bilmiyordu ama,onun iç dünyasında ve gönül ikliminde çok kutsal ve çok ulvi hadiseler cereyan ediyordu. Bütün bunlar,mehmetin katettiği manevi yüceliğin işaretleriydi. Artık inanmıştım ki,o meleklerle velilerle ve şehitlerle namaz kılıyordu.
Mehmeti fazla hislendirip duygulandırmamak için tekrar telefon konuşmasını kesmek istedim.
Mehmetin bana son cümleleri şunlar olmuştu:
Hocam dün size bir mektup yazıp gönderdim. Ömür kısa,belki de görüşmeyebiliriz. Hakkınızı helal edin.ellerinizden öpüyorum.
Ben de kalbi dualarımı ve iyi dileklerimi ifade ettim.[/DIKKAT]