[NOT]Ve o makine-i insaniyede yüzer âlet var. Herbirinin elemi ayrı, lezzeti ayrı, vazifesi ayrı, mükâfâtı ayrıdır.[/NOT]
Altıncı Söz de izahı var. Akıl bir alet; hem elemi var, hem lezzeti var. Menfi düşüncelerle elem duyuyor, müsbet düşüncelerden lezzet alıyor.
Dil bir alet; acıyla elem, tatlıyla mütelezziz oluyor.
Göz bir alet; güzelle lezzet alıyor, çirkinle elem duyuyor.
Misaller çoğaltılabilir. Bunlar gibi maddi manevi bütün cihazatlarımızın, bir elem yönü bir de lezzet yönü var. Böyle olduğu gibi her bir cihazatın vazifeleri ve o vazifelere göre e mükafatı var. Mesela gözün vazifesi Allahın cc. yaratmış olduğu şu kainattaki sanat eserlerini mütalaa etmek, o güzelliklere takdirkarane bakıp hayrette bulunmak gibi vazifeleri var. Mükafatı cennetin sonsuz güzelliklerine mazhar olmakla birlikte, Cemalullah ile de müşerref olmak. Gözümüz gibi ne kadar maddi manevi cihazlarımız varsa hepsinin de benzer şekilde vazifeleri ve mükafatları var.
[NOT]Adeta insan-ı ekber olan âlemde tecellî eden bütün esmâ-i İlâhiye, bir âlem-i asgar olan insanda dahi o esmânın umumiyetle cilveleri var.[/NOT]
Bu kadar vücutta, bu kadar çok özelliğin bir arada bulunması, insanın kainatın bri fihristesi, özeti, çekirdeği mahiyetinde olduğunu gösteriyor. Yani büyük alem olan kainatta Allahın hangi isim ve sıfatları tecelli etmişse, insanda da aynı isim ve sıfatlar daha latif bir surette tecelli etmiştir. Hislerimizdeki değişiklikler, tavırdan tavıra girişimiz, düşünebilmemiz, gücümüz-kuvvetimiz, irademiz, güzelliklerimiz, mükemmelliklerimiz gibi şeyler Rabbimizin isim ve sıfatlarının tecellisi neticesinde ortaya çıkıyor..