Konuya cevap cer

Cevap: Lem'alar - Sayfa No:29


birdir. Çünkü ikisi de bir merkeze bakar, bir kanuna bağlıdır, terbiye ve keyfiyetleri birdir. Malûmdur ki, merkezin ittihadı, kanunun vahdeti, terbiyenin vahdaniyeti sayesinde külfet, meşakkat, masraf azalır ve öyle bir kolaylık hasıl olur ki, pek çok semereleri olan bir ağaç yed-i vâhide, tek bir semerenin yapılışı da eyâdi-i kesireye tevdi edildiği zaman, her iki tarafın yapılışları suhuletçe bir olur. Ve aralarında yaratılışça fark yoktur. Çok adamlar tarafından yapılan bir semerenin terbiyesi için lâzım olan cihazat ve âlat ve edevat ve saire, bir adam tarafından yapılan semeredar şecerenin terbiye ve yapılması için de aynen o kadar malzeme lâzımdır. Yalnız keyfiyetçe fark olabilir.


Meselâ: Bir ordu askere yapılan elbise tedariki için ne kadar âlât, edevat ve makine lâzımdır; bir neferin elbisesi için de o kadar âlât ve edevat lâzımdır. Ve keza, bir kitabın bin nüshasıyla bir nüshasının ücreti matbaaca birdir. Bazan da tek bir nüshanın tab’ı, daha fazla bir ücrete tâbi tutulur. Buna kıyasen, bir matbaayı bırakıp çok matbaalara başvurulursa, bir kaç kat fazla ücretlerin verilmesi lâzım gelir.


Evet, kesret vahdete isnad edilmediği takdirde, vahdeti kesrete isnad etmek mecburiyeti hasıl olur. Demek, dağınık bir nev’in icadındaki suhulet-i harika, vahdet ve tevhid sırrına bağlıdır.


ON BİRİNCİ LEM’A: Arkadaş! Bir nev’in efradı arasındaki tevafuk ve bir cinsin envâı arasında âzâ-yı esasiyede bulunan müşabehet, sikkenin ittihadına, kalemin vahdetine delâlet ettiklerinden anlaşılıyor ki, bütün mütevafık ve müteşabihler, yani birbirine benzeyen çokluk, bir Zât-ı Vâhidin eser-i san’atıdır.


Kezalik, inşa ve icadlarda görünen şu suhulet-i mutlaka, bütün mevcudatın bir Sâni-i Vâhidin eseri olduğunu, vücub derecesinde istilzam ediyor. Aksi halde, suubet, güçlük öyle bir derece-i imtinâ ve muhaliyete çıkacaktır ki, o cins ve nevilerin ademden vücuda çıkmalarına bir sed çekilmiş olur. Binaenaleyh, Cenâb-ı






Sâni-i Vâhid: tek olan ve her şeyi san’atlı yapan AllahZât-ı Vâhid: bir ve tek olan, ortağı olmayan Zât, Allah
adem: hiçlik, yoklukaynen: tıpkı, tıpkısı, tamamıyla
binaenaleyh: bundan dolayıcihazat: cihazlar, donanım
cins: tür, çeşitdelâlet etmek: delil olmak, göstermek
derece-i imtinâ: imkânsızlık derecesi, olması mümkün olmamak
edevat: edatlar; araçlar
efrad: fertlerenvâ: çeşitler, türler
eser-i san'at: san’at eserieyâdi-i kesire: çok eller
hasıl olmak: meydana gelmekicad: var etme, yaratma
inşa: belirli unsurları kullanarak yaratmaisnad etmek: dayandırmak
istilzam etmek: gerektirmek; şart kılmakittihad: bir ve tek olma
kesret: çoklukkeyfiyet: durum, nitelik, özellik
keza: aynı, aynı biçimdekezalik: bunun gibi
külfet: güçlükkıyasen: karşılaştırmak suretiyle
malûm: bilinen, bellimecburiyet: zorunluluk
mevcudat: varlıklarmeşakkat: sıkıntı, zorluk, zahmet
muhaliyet: imkânsızlık, olma ihtimâli asla bulunmamamütevafık: birbirine denk olan; uyan
müteşabih: birbirine benzeyen, aralarında benzerlik olanmüşabehet: benzeyiş
nefer: asker, ernev': çeşit, tür
nüsha: kopyasair: diğer, başka
sed çekmek: engel koymaksemere: meyve
semeredar: meyveli, verimlisikke: damga, mühür
suhulet: kolaylıksuhulet-i harika: olağanüstü bir kolaylık
suhulet-i mutlaka: sınırsız kolaylıksuubet: zorluk
sır: gizli gerçektab’: basmak
takdirde: durumdatedarik: bir ihtiyacı sağlama, karşılama
terbiye: belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunluğa kavuşturmatevafuk: uygunluk
tevdi etmek: bırakmaktevhid: birleme, her şeyin bir elde toplanması
tâbi tutmak: bağlı kılmakvahdaniyet: birlik
vahdet: birlik; tek olmavücub: zorunluluk, gereklilik
vücud: varlık, var oluşyed-i vâhid: tek el
âlât: aletlerâzâ-yı esasiye: temel organlar
şecere: ağaç





Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst