molla_zehra
Well-known member
İnsanın nefsine dercedilen binlerce ihtiyaçlar ve arzular; o arzulara cevap verecek, o ihtiyaçları tatmin edecek haricî nimetlerin vücuduna kat’î bir bürhandır. Mesela, bir tavuğun altına hem ördek, hem de tavuk yumurtası konulmuş olsun. Zamanı gelince, tavuk yumurtasından izn-i ilâhî ile çıkan civciv derhal yeri eşelemeye başladığı halde, ördek yumurtasından çıkan yavru sağa sola koşar ve yüzeceği bir göl yahut bir nehir arar. Ördek yavrusunun göle olan bu arzu ve iştiyakı, hariçte göllerin, nehirlerin vücuduna delildir. Ve o yavrularda bu arzuyu yaratan, gölleri ve nehirleri yaratandan başkası değildir. Eğer o Hâkim-i Zülcelâl, akarsuları, gölleri yaratmasaydı ördeğe o arzuyu vermezdi.
Aynen bu misâl gibi, insandaki ebed arzusu da, ebediyetin ve ebedî saadetin vücuduna kat’î bir bürhandır. Madem, O Hakîm-i Zülcelâl, insana ebed arzusunu vermiş, elbette rahmetiyle ebedî saadeti ihsan edecektir.
Evet, Kim kendi uyanık vicdanını dinlerse ebed ebed sesini işitecektir. Bütün kainat o vicdana verilse ebede karşı olan ihtiyacın yerini dolduramaz.
-Nükteler Adlı kitabından-
Aynen bu misâl gibi, insandaki ebed arzusu da, ebediyetin ve ebedî saadetin vücuduna kat’î bir bürhandır. Madem, O Hakîm-i Zülcelâl, insana ebed arzusunu vermiş, elbette rahmetiyle ebedî saadeti ihsan edecektir.
Evet, Kim kendi uyanık vicdanını dinlerse ebed ebed sesini işitecektir. Bütün kainat o vicdana verilse ebede karşı olan ihtiyacın yerini dolduramaz.
-Nükteler Adlı kitabından-