Hiç hatırına gelmesin ki, şu hilkatte câri olan nâmuslar, kanunlar, kâinatın hayattar olmasına kâfi gelir.Çünkü, o cereyan eden nâmuslar, şu hükmeden kanunlar, itibârî emirlerdir, vehmî düsturlardır; ademî sayılır.
Onları temsil edecek, onları gösterecek, onların dizginlerini ellerinde tutacak melâike denilen ibâdullah olmazsa, o nâmuslara, o kanunlara bir vücud taayyün edemez, bir hüviyet teşahhus edemez, bir hakikat-i hariciye olamaz.
Halbuki, "Hayat, bir hakikat-i hariciyedir; vehmî bir emir, hakikat-i hariciyeyi yüklenemez."
Kainatta görünen bütün mahlukat ve cismani varlıklar, Allah’ın koymuş olduğu kanunlar üstünde varlığını idame ettirirler. Nasıl bir ev, sütunlar ve kolonlar üstünde durur. Aynı şekilde kainattaki bütün nizam ve ahenk de adetullah denilen kanunlar sütunu üstünde hareket ederler.
Halbuki insanların kanun diye isimlendirdiği şeyler Allah’ın kudretinin üstünde bir levha bir itibari işaretlerdir. Mesela suyun kaldırma kanunu dedikleri şey, Allah’ın kudret sıfatının su üzerindeki tecellisinden ibarettir. İşte bu kanun, bu kudret tecellisi üzerinde bir sembol, bir vehmi isimdir.
İşte itibari ve vehmi olan bu kanunların belirgin ve şahsiyet sahibi olması, ancak meleklerin o kanunlara vekalet ve nazır olması ile mümkündür. Bu yüzden Allah kainatta her bir kanun ve adetinin üstüne bir nazır ve vekil olarak bir melek tayin ediyor. O melek, o kanunun üstünde bir levha, bir kul olarak görev yapıyor. Melekler o kanunlar üstünde vazifeli olmasa idi, biz o kanunların farkında olamayacaktık.Ya da hakiki fiiller, hakiki şahsiyetler ile temsil edilir. Yoksa, vehmi ve itibari olan kanun tesmiyesi ile temsil edilemezler.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale-i Nur