Mesneviden Hikâyeler-3 Tacir ile papağan

Ticaretle uğraşan bir adamın güzel bir papağanı vardı. Bir gün
bu tâcir işi gereği Hindistan'a gitmek için yol hazırlığına
başladı. Cömertliği ile tanınan bu tüccar, köle ve
câriyelerine tek tek sordu: ''Sana Hindistan'dan ne getireyim?
Ne istersin?'' Her biri ayrı ayrı istekte bulundu. Bu cömert
ve iyi kalpli tüccar onların isteklerini not aldı.
Getireceğine dair söz verdi.
Sıra papağana geldi. Ona da sordu: ''Ey güzel kuşum, sen ne
istersin?'' Papağan, ''Oradaki papağanları görünce, halimi
onlara anlat. Papağanımın size selamı var. Sizi özlediğini ve
kurtuluşu için çare bulmanız konusunda yardımcı olmanızı
istiyor dersin'' dedi. Sözlerine devam ederek. ''Ben gurbet
ellerde özlemle ve ayrı düşmenin ıstırabıyla çırpınırken,
sizlerin yeşil ormanların güzel ağaçlarının dallarında
dolaşarak keyfetmeniz reva mıdır? Dostların vefası böyle mi
olur? Sizler boylu poslu güzel eşlerinizle zevk sefa
içerisindesiniz. Ben ise burada mahpusum. Yüreğim kan ağlar.
Hiç olmazsa, sabahın seherinde şu garibi de hatırlayın.
Dostların dostu hatırlaması mutluluktur. Başka bir şey
istemiyorum'' dedi.
Tüccar, papağanın selâmını ve mesajını oradaki dostlarına
götürmeyi de kabul ederek kervanını hazırlayarak, yola
koyuldu. Günlerce yol aldıktan sonra, Hindistan'ın öbür ucuna
vardı. Ağaçların üzerinde papağanları görünce, atını
durdurarak onlara seslendi. Evde kafeste beslediği papağanın
selâmını bildirdi. Söylemesini istediği sözleri, bir bir
aktardı.
Tüccar sözlerini bitirir bitirmez, oradaki papağanlardan biri
birkaç kere titredi. Nefesi kesilerek düşüp öldü.
Bu durumu görünce söylediğine de söyleyeceğine de pişman oldu.
Kendi kendine, ''Bir canlının ölümüne sebep olarak günaha
girdim. Galiba bu papağan, benim papağanın ya bir yakını ya da
çok candan seveniydi'' diye düşündü.
Hindistan'daki alışverişini bitirerek memleketine döndü.
Herkesin istediklerini birer birer teslim etti.
Papağan, tüccarın hediyeleri dağıtmasını kafesinden izliyordu.
Köle ve câriyelerle işi bittiğinde sahibine seslendi.
''Benim armağanım nerede? Papağan dostlarıma selâmımı
ulaştırdın mı? Onların haberlerini bana anlat ki, ben de
diğerleri gibi mutlu olayım.'' Tüccar, ''Sevgili kuşum! Bana
öyle bir iş yaptırdın ki, sana uyup da nasıl böyle bir
cahillik yaptığıma hâlâ yanmaktayım. Bin pişman oldum ama
pişmanlık neye yarar?''
Papağan bu sözleri duyunca olanları daha çok merak etti.
Sevgili kuşunun ısrarlarına dayanamayan tâcir, olanları
başından sonuna bir bir anlattı.
''Söylediğin yere gittim. Dostlarına selâmını ve
söylediklerini aktarınca içlerinden biri, senin gönderdiğin
haberin üzüntüsüne dayanamamış olacak ki düşüp öldü. Bu durumu
görünce çok pişman oldum. Ne gelir ki elden? Bir kez söylemiş
bulundum'' dedi.
Tüccarın bu anlattıklarını dinleyen kafesteki papağan da, önce
titredi, sonra kaskatı kesildi. Tâcir kendi güzel papağanının
da aynı şekilde düşüp öldüğünü görünce, aklı başından gitti.
Ağlayıp sızlanmaya, ah vah edip dövünmeye başladı. Başındaki
külahını yere atarak,
''Ey güzeller güzeli papağanım. Hoş sesli kuşum, yoldaşım,
sırdaşım. Ne oldu sana? Neden bu hale geldin?'' diye feryat
etti, ağıtlar yaktı.
Ölü papağanı üzüntüyle kafesin içinden çıkınca, papağan birden
canlanıp uçtu. Yüksek bir dala kondu.
Tâcir kuşun bu durumuna şaşırdı kaldı. Başını kaldırıp, ''Ey
güzel papağanım! Ben bu işten bir şey anlamadım. Sen bu hileyi
nereden öğrendin? Böyle canımızı yaktın'' dedi. Papağan
konduğu yerden cevap verdi: ''Sevgili efendim! Hindistan'daki
o kuş, yaptığı hareketle bana yol gösterdi. Selâmımı alınca
düşüp ölmüş gibi yapması, bana öğüttü. Söz söylemeyi,
neşelenmeyi bırak. Çünkü sen, güzel sözler söylediğin için o
kafesin içerisine hapsedildin. Kurtulmak için kendini ölü gibi
göster. Esirlikten kurtul demek istedi.'' Tâcirin hayata
bakışını değiştirecek çok hoş bir de öğüt verdi.
''Efendim! Sen de benim gibi yap. Ölmeden önce öl. Canını, ten
kafesinin esaretinden kurtar. Ruhun gerçek vatanın
güzelliklerine uçsun.''
Papağan efendisine, ''Allaha ısmarladık'' diyerek vatanına ve
dostlarına doğru kanat çırptı.
 
Üst