Mevlana"dan SÖZLER
Gülen nar, bağı bahceyi de güldürür;
Erlerle sohbet seni de erlere katar.
Katı taş olsan, mermer kesilsen bile bir gönül sahibine ulaştın mı inci olursun.
Tanrı, bize yardım etmek dilerse gönlümüze, ağlayıp inleme isteğini verir.
Ne mutlu gözdür o göz ki O'nun için ağlar;
Ne kutlu gönüldür ki O'nun için yanar-kavrulur.
Her ağlamanın sonu gülmektir;
Sonu gören kişi mutlu bir kuldur.
Nerde akarsu varsa orada yeşillik vardır;
Nerde akan gözyası varsa oraya Rahmet gelir.
İnleyen dolap gibi gözlerinden yaşlar saç da can alanında yeşillikler bitsin. Ağlamak istiyorsan gözyaşı dökenlere acı;
Acınmak isitiyorsan sen de acı aşıklara.
Gam gördün mü bağışlanma dile;
Çünkü gam, yaptıgı işi yaratıcısının buyruğuyla yapar.
Tanrı isterse gamın ta kendisi neşe olur;
Ayak bağının ta kendisi hürlük kesilir.
Ey oğul, gözünü açarsan yumuşaklık suyunun da Tanrı buyruğuyla varolduğunu görürsün, öfke ateşinin de.
Bu dünya zindandır;
Biz de dünyadaki mahpuslarız
Del zindanı kurtar kendini.
Geminin içindeki su, gemiyi batırır;
Gemi altındaki suysa gemiye arka olur.
Malı-mülkü gönlünden sürmüştü de
Bu yüzden Süleyman, ancak yoksul adını takınmıştı.
Ağzı kapalı testi, uçsuz-bucaksız denizin üstünde
Hava dolu bir gönülle yüzer-gider.
İçte yoksulluk havası oldu mu,
İnsan, dünya denizinin üstünde eğleşir.
Bu dünya, tümden onun mülküdür de
Gönlünün gözünde hiçbir şey değildir mal-mülk.
İmanını yenile; ama dille söyleyerek değil,
Gizlice dileğini yenileyen kişi.
Dile uyuş yenilendikçe iman yenilenemez;
Çünkü nefsin dileğine uyuş,
O kapının kilididir ancak.
Her şeyin adı, bize göre, görünüsüne uygundur;
Fakat Tanrı'ya göre içyüzüne uygundur.
Musa'ya göre sopasının adı sopadır;
Fakat Tanrı katında o sopanın adı ejderhadır.
Hasılı sonumuz ne olacaksa,
Tanrı katında gerçekten adımız odur bizim.
İnsanlarda gördüğün nice zulümler var ki bunlar,
Onlara vuran, huyundur senin.
İnananlar birbirinin aynasıdır;
Bu haberi Peygamber'den getirirler.
Sen dilersen ates tatlı su olur;
Dilemezsen su da ates kesilir.
Bizde ki su istek de senin icadin;
Zulümden kurtulmamız da senin lutfun.
Bu isteği biz istemeden vermişsin bize;
İhsan definesini herkese açmışsın.
Söz söylemek için önce duymak, dinlemek gerek.
Sen de söze, dinlemek yolundan gir.
Dilden, ağızdan ansızın çıkan söz, bil ki yaydan fırlamış bir oktur sanki.
Ay oğul, o ok, bir daha geri dönmez; suyu baştan kesmek gerek.
A dil,
Hem sonsuz bir haznesin sen;
Hem dermanı bulunmaz bir dertsin sen.
Yandım ben;
Birisi kavını tutuşturmak isterse
Benden tutustursun da
Bu çerçöpü alevlesin-gitsin.
Sel selliğini yapmaya,
Gürleyip akmaya başladı mı
Başından kes seli;
Yoksa her yanı rezil eder, yıkar gider.
Fakat yıkılacakmış alem,
Varsın yıkılsın, gam yemem ben;
Yıkık yerin altında padişahın definesi bulunur.
Tanrı'ya batmış kişi,
Daha da fazla batmak ister;
Can denizinin dalgası gibi alt-üst olmayı diler.
Denizin dibi mi daha hoş gelir ona, üstü mü,
O'nun oku mu daha güzeldir, kalkanı mı?
A gönül, neş'eyi beladan ayırd edersen, vesvese tarafından paralanmıs olursun.
Dileğine erişmekte şeker tadı bile olsa değil mi ki sevgili, dilekten vazgeçmeni istiyor; vazgeç dilekten.
A dost, aşıkların yaşayışı ölmektedir; gönül vermedikçe gönlü bulamazsın sen.
Ten gözü görebilir mi; gamlanman, gülmen hayale gelebilir mi?
Sen gamlanmaya, gülmeye bağlanmış gönüle,
Onu görmeye layık bir gönül deme.
Gama, gülüşe bağlı olan kişi, bu iki eğreti şeyle diridir.
O, sonu olmayan yemyeşil aşk bahçesinde, gamdan, neş'eden, başka ne de çok meyveler var.
Aşıklık bu iki halden de üstündür;
Baharsız, güzsüz yemyeşildir, teru tazedir.
Padişahın kulağı, gözü pencerededir;
Erkek olsun, kadın olsun, kimin canı neye çalışıyor,
Onu gözetleyip durur.
Dünyanın lütüflarda bulunması, yaltaklanması hoş bir lokmadır ama
Az ye o lokmayı;
Çünkü ateşlerle dolu bir lokmadır o.
Ateş gizlidir de tadı meydandadır;
Fakat dumanı işin sonunda belirir.
Baharlardan taş yeşerir mi hiç?
Sen de toprak ol da senden renk-renk güller bitsin.
Yıllardır gönüller tırmalayan taş oldun;
Denemek için bir zamancagız da toprak kesil.
Bir mumdan yakılan mumu gören, gerçekten de asil mumu görmuştür.
Böylece o mumun ışığı, yüz muma nakledilse, o mumdan yüzlerce mum yakılsa, sonuncusunu gören bile, asıl ilk mumu görmüş sayılır.
Işığı isitersen son mumdan al; istersen can mumundan; hiçbir farkı yoktur.
İstersen son mumun ışığını gör; istersen geçmişlerin mumunu gör.
A benim canım,
Bu dünyanın direği gaflettir;
Uyanıklık, afettir şu dunyaya.
Uyanıklık o dünyadandır;
Uyanıklık üst gelirse bu dünya alçalır-gider.
Uyanıklık güneştir, ümitse buzdur sanki;
Uyanıklık sudur, bu dünya kir.
Bu dünyada ümit, haset coşup köpürmesin diye o dünyadan bu aleme birazcık su sızar.
Fakat sızıntı, o gizli dünyadan fazlaca geldi mi, ne hüner kalır bu alemde, ne ayıp kalır.
Bu dünya ile bu dünyanın yolu meydanda olsaydı bile gene pek az kişi bir soluk orada kalabilirdi ancak.
Tanrım,
Bu feryad edenin elinden, feryad; kimsenin elinden değil,
Bu medet isteyenin elinden, medet.
Kimsecikten çare bulamam;
Ancak bana benden yakın olandan çare bulurum.
Çünkü bu varlık, soluktan soluğa ondan gelir;
Varlığım bitince de ancak onu görürüm ben.
Hani birisi, sana altın saysa kendine bakmazsın, hep onu gözetirsin ya, onun gibi işte.
Bu dirhem vermek, cömerde layıktır;
Aşıkın cömertliğiyse, can bağışlamaktır.
Tanrı uğruna ekmek verirsin; ekmek verirler sana.
Tanrı uğruna can bağışlarsın, can bağışlarlar sana.
Allah saklasın, halktan bir ümidim yok;
Kanaatten bir dünya var gönlümde.
Yoksulluktaki iki kat zenginliği gör.
Dinleyen, hem susuz, hem de arayıcı olursa,
Ögüt veren, ölü bile olsa söyler.
Dinleyen, yeni gelmiş, usanmamış olursa,
Dilsiz bile yüz dilli kesilir.
"İnsanlar için bezenmiştir" hükmünce Tanrı bezemiştir kadını;
Tanrı'nın bezediğinden nasıl kaçılır?
Tanrı kadın erkek onunla yatışsın, erkeğe eş olsun diye yarattı;
Adem nasıl olur da Havva'dan ayrılabilir?
Kadın. Tanrı ışığıdır, Sevgili değil;
Kadın sanki yaratıcıdır;Yaratılmış değil.
Aklın deveciye benzer, sense devesin;
Seni emrine rameder; ister-istemez, dilediği yere çeker, götürür.
Tanrı, onu incitsinler de sınanmayı görsünler diye
Gizlice, canı bedenle birleştirmiştir.
İncitenin haberi yoktur ki, bunu incitmek, Tanrı'yı incitmektir;
Bu küpün suyu ırmak suyuyla birleşiktir.
Tanrı, birisinin, bütün alemin dayanğı, sığınacağı zat olmasını murad etmiştir de onun için bedenle ilgilenmiştir.
Sevgi, acıları tatlılaştırır;
Çünkü sevgilerin temeli, insanı doğru yola götürmektir.
Eren, zehir yese bal olur;
İstekli yerse aklı-fikri kararır.
Sevgi, yalnız düşünce, tamamıyle mana olsaydı namazının, orucunun şekilleri de yok olur-giderdi.
Dostların birbirlerine sundukları armağanlar bile dostluğu belirten seylerdir.
Bu armağanlar, gizli olan, görünmeyen sevgilere tanıklık etsin diye sunulur.
Peygamber,
Tanrı buyurdu ki dedi; "Ben ne yücelere sığarım, ne asağılara
A üstun er, şunu bil ki ben, ne yeryüzüne sığarım, ne gökyüzüne, ne de Arş'a.
Şaşılacak sey şu ki, inanan kişinin gönlüne sığarım ancak;
Beni arıyorsan gönüllerde ara."
Gönlündekini gizleme de gönlümdekiler meydana çıksın;
Gücüm neye yeterse buyur, hemen yapayım.
Ses diyordu ki: Cömertlik, yoksulları, zayıfları aramakta; güzellerin, cilalı, tozsuz-passız ayna aramaları gibi hani.
Güzellerin yüzleri, aynayla bezenir; ihsanın yüzü de yoksulla belirir.
Bunun içindir ki Tanrı, "Vedduha" suresinde "Ey Muhammed" buyurdu, "Yoksula pek bağırma".
Usta, hangi hünerle tanınırsa kalfaların, çırakların canları da o hünerle övünür.
Bütün bu bilgilerin içinde ölüm günü yol azığı olacak bilgi, yokluk bilgisidir.
Dünyada zamanın allamesi ol istersen.
İste şimdicek şu dünyanın yokluğunu gör, zamanın geçip gittiğini seyret hele.
Oğul, bütün dünyayı testi bil;
Hem de ağzına dek bilgiyle, güzellikle dopdolu bir testi.
Acıkınca köpek oluyorsun; kızgın, geçimsiz, kötü damarlı kesiliyorsun.
Fakat doyunca da bir leş kesiliyorsun; duvar gibi hiç birşeyden haberi olmayan, ayağı bulunmayan biri lup gidiyorsun.
Bir soluk leş oluyorsun, bir soluk köpek.
Arslanların yolunda nasıl yelip yortacaksın?
Eğer tamamıyla zorluklara daldınsa, daralıp kaldınsa sabret;
Sabır genişliğin anahtarıdır.
Perhizler, gercekten de ilacın temelidir; perhiz et de canındaki gücü-kuvveti seyret.
Her zahmete öfkelenmede, kin gütmedesin; peki ama silahlanmadan nasıl ayna olacaksın?
Kimin bedeninde, ateşe tapan nefis olduysa, güneş de onun buyruğuna ram olur, bulut da.
Gönlü ışık yakmayı, aydınlanmayı öğrenen kişiyi güneş bile artık yakamaz.
Akıllı o kişidir ki çekilen beladan, dostların ölümünden ibret alır.
Noksan sıfatlardan münezzeh olanın huzurunda
Gönlünüzü koruyun, gözetin de
Kötü zanlar yüzünden utanca düşmeyin.
O,
Gizli şeyleri de, düşünceleri de, kuruntuları da, arayıp taramaları da,
Arı-duru sütün içindeki kıl gibi görür.
Şekilden geçip gönlünü arıtan kişi,
Gizli şeylere ayna kesilir.
Bizim gizli şeylerimizi de, hiç süphe yok ki anlar;
Çünkü inanan, inananın aynasıdır.
Dostların ziyaretine eli boş gelmek, değirmene buğdaysız gitmektir.
Ana rahmindeki çocuk gibi azıcık oyna, kımılda da, sana ışıkları gören duygular versinler.
Varlığın aynası nedir? Yokluk.
Ahmak değilsen yokluğu seç.
Çünkü gerçekten de zıddı meydana çıkaran onun zıddı olan şeydir;
Bal, sirkeyle belirir.
Kendisini olgun sanansa, ululuk sahibi Tanrı'ya, bu zannı yüzünden ucup ulaşamaz.
A sapık, olgunluk zannından, vehminden daha beter birşey yoktur senin canında.
Senden bu kendini görüş gidinceye dek gönlünden, gözünden çok kanlar akar.
Kulum, köleyim o kişiye ki, her konakta, bir sofra basına çökeceğini ummaz.
Adamın, bir gün evine ulaşabilmesi için
Birçok konakları bırakıp gitmesi gerek.
Kendine bir bak, korkudan titreyip duruyorsun.
Bilki yokluk da böyle tir-tir titremektedir.
Yüce mevkiler elde etsen bile gene kaybetmek korkusundan can çekişirsin.
Güzeller güzeli Tanrı aşkından başka ne varsa hiçtir;
Şeker bile yesen can çekişmektir.
Hatta can çekismek de ne?
Ölüme uğramaktır.
Ab-ı hayata el atmamaktır.
Ateşe benzeyen şehvet, yanıp durdukça eksilmez;
O, ona, dileğini vermemekle eksilir.
Bir ateş odun attıkça hiç söner mi? Hiç odunu yakmaz mı?
Fakat odun atmazsan ateş söner;
Çünkü bu çekinmek, ateşe su serper.
Öfke padişahlara padişahtır.
O'nun eli, kırıkları sarar, onarır;
O'nun kırması, gerçekten de onarmaktır.
Fakat sen kırarsan, gel, yap bakalım der;
Yapamazsan; elin, ayağın yok ki.
Demek ki kırmak, kırılanı onaran kişinin harcıdır.
Dikmeyi bilen, yırtar da; neyi satarsa, yerine daha iyisini alır O.
Akıl, bir başka akılla çift oldu mu, ışık çoğaldı, yol belirdi demektir.
Fakat nefis, bir başka nefisle sevindi mi, karanlık artar, yol belirsiz olur.
Güzel güzeli çeker;
Bunu bil de ona, "Temizler, Temizlerindir" ayetini oku.
Dünyada herşey, birşeyi çekmiştir;
Sıcak sıcağı çekmiştir, soğuk soğuğu.
Aslı olmayanlar, aslı olmayanları çeker-durur.
Ölümsüzler de ölümsüzlerden sarhoştur.
Cehennemlikler cehennemlikleri çeker, ışıklılar ışıklıları ister.
Malını, düzenbaz bir düşman alıp-götürürse
Bir yol kesen, bir yol keseni götürmüş olur.
Dünyada diken tohumunu eken kişi...
Kendine gel,
Onu gül bahçesinde arama sakın.
Sufinin defteri, harflerin karalaması değildir;
Kar gibi bembeyaz gönülden başka defteri yoktur onun.
Bedenine yağlı - ballı yemekler verdikçe
Özünde bir semizlik göremezsin.
Beden, miskler içinde olsa gene de ölüm günü, pis kokusu duyulur.
Miski bedenine değil, gönlüne sür;
Misk nedir; ululuk sahibi Tanrı'nın tertemiz adı.
Düşüncen gülse gül bahçesisin
Dikense külhanına atılacak odunsun.
Hikmeti istediğin kadar söyle
Sen ehil değilsen uzaktır o senden.
İster yaz, belirt, ister söyle, anlat faydası yok.
O senden yüzünü gizler
O inatçı, bağlarını koparır da kaçar senden.
Fakat yanar - yakılırsan, okumasan bile yanlışını görür de, o bilgi
Elinde alışmış bir kuşa döner.
O, her usta olmayan kişinin yanında durmaz.
Köylünün evindeki tavuş kuşu gibi hani.
Sana, Tanrı'yı anmaya, O'na dua etmeye izin verildi
O dua edişten gönlüne bir ululuk geldi.
Kendini Tanrı'yla konuşuyor gördün
Hey gidi-hey, niceler var ki bu zan yüzünden Tanrı'dan ayrı düştü.
Dini, babandan bedava miras olarak buldun,
O yüzden başını diktin, şükretmiyorsun.
Mirasa konan adam, malın değerini ne bilecek?
Ağlatırsam Rahmetim coşar
O coşup köpüren de nimetlerimi yer-içer.
Birisine, birşeyi vermek istemezsem,
O isteği de vermem, o seyi de belirtmem ona;
Fakat birinin gönlünü de daralttım mı,
Gönlünü açarım, ferahlatırım onu.
Acımam, o güzel ağlayışlara bağlıdır;
Birisi ağladı mı
Acıyış denizi kabardı, dalgalandı demektir.
Can İsa'n seninle beraber,
Ondan yardım iste;
Hoş bir yardımcıdır o.
İsa'dan beden diriliğini arama;
Musa'ndan Firavun'un dileğini dileme.
Gönlüne, geçim düşüncesini az getir.
Sen kapıda, kapı eşiğinde ol da,
Neşe az gelmez, rızkın azalmaz.
Bu beden, canın otağıdır; yahut da Nuh'un gemisine benzer.
Bize güç şeyleri kolaylaştıran,
Dünyada, olmayacak şeylerden sen bizi kurtar.
Rızık diye gösterdiğin meğer tuzakmış.
Herşeyi nasılsa öyle göster bize.
Zanlar, kimi çağda yanlış olur
Ama bu ne biçim zandır ki yoldan kor olarak geliyor?
A baskalarına ağlayan göz,
Gel, bir zamancagız otur da kendine ağla.
Dal, ağlayan bulutun yüzünden yeşerir, tazelesir
Mum, ağlayışı yüzünden daha da aydın bir hale gelir.
Bir parıltı vurmasa da
Denizden su çekebilecek hale gelinceye dek iyi dostlardan gelen parıltı, gerekli bir şeydir.
İlk önce gelen aks'i taklit bil;
Ardı-ardına gelmeye başladı mı, gerçek olur artık.
Gerçek akse ulaşıncaya dek dostlarından ayrılma.
Sedefi bırakma; o katre daha inci olmadı ki.
Sabır, iman yüzünden baş tacı olur
Çünkü sabrı olmayanın imanı yoktur.
Peygamber, "yüreğinde sabır olmayanın,Tanrı'ya imanı yoktur" dedi.
Varlık alemi çarelerle dopdolu ama
Tanrı, sana bir pencere açmadıkça, hiçbir çaren yoktur.
Şimdi, ondan haberin bile yok ama ihtiyacın oldu mu, onu belirtir Tanrı.
Güneşin ışığı duvara vurdu, onu ısıttı
Duvarın eğreti bir ışıktır, elde etti.
A yüreği temiz er, ne diye bir ker***e gönül verdin?
Hiç sönmeden ışıyanı ara.
A kişi, sen hem kendi aklına aşıksın,
Hem de kendini puta tapanlardan üstün görüyorsun.
Duyguna vuran akıl ışığıdır;
Onu, bakırın üstündeki altın yaldız gibi eğreti bil.
İnsandaki güzellik de altın yaldızdır
Öyle olmasaydı güzellik kart eşeğe döner miydi?
Azar-azar, yavaş-yavaş, o güzelliği alırlar ondan...
Azar-azar, yavas-yavas, fidan kurur gider.
Yürü "Yaşattığımızın gücünü-kuvvetini azaltırız" ayetini oku;
Gönle girmeye, gönül almaya bak,kemiğe gönül verme.
Eşek nefsin boşanmış kaçıyor
Bir kazığa bağla onu;
Ne vakte dek işten, yükten kaçıp duracak?
İster yirmi yıllık yol olsun, ister otuz yıllık, İster ikiyüz yıllık.
Ona sabır yükünü yüklemek, ona bu yükü taşıtıp götürmek gerek.
Birisi, ansızın bir define buluverir de,
Ben de bunu istiyordum işte;
Artık işle-güçle, dükkanla ne işim var der.
Baht işidir bu; ama pek az olur böyle sey.
Bedende güç-kuvvet oldukça çalışıp kazanmak gerek.
Çalışıp cabalamak, define bulmaya engel değil ya.
Sen işten ayak çekme de kısmetse o da arkadan gelsin.
İnsanoğlu dilinin altında gizlidir
Şu dil, can kapısının perdesidir.
Yel perdeyi kaldırdı mı, evin içinde ne var, belirir bize.
O evde inci mi var, buğday mı,
Evin içi altın hazinesi mi, yoksa yılanlarla, akreplerle mi dolu?
Yoksa içeride define mi var da kıyısında yılan bekliyor?
Çünkü altın definesi de bekçisiz olmaz ya.
Cömertlik gözden geliyor, elden değil.
Görüştür iş gören;
Gözü görenden başkası kurtulamadı gitti
Gönül, her dosttan bir gıda alır;
Gönül, her bilgiden bir temizlik elde eder.
Bu sözler, mana bakımından,
Ya Rabbi...! sözüne benzer...
Harfler, tatlı dudaktan çıkan soluğa tuzaktır.
Kulun, "Ya Rabbi..!" demesine karşılık, "buyur kulum" cevabı gelirse
Nasıl susar, nasıl Ya Rabbi..! demez kul?
Bir buyur kulum var ki duymana, işitmene imkan yok;
Fakat baştan sona dek de tadabilirsin onu.
Her bir kötü huyunu bir diken bil
Dikenler, kaç keredir, ayağını yaraladı.
Beden ağacının köküne kurt düştü...
Onu söküp ateşe atmak gerek.
Kendine gel a yolcu, kendine gel...
Akşam oldu;
Ömür güneşi kuyuya düşmek üzere.
Gücün kuvvetin varken şu iki günceğiz olsun,
Kocalığını cömertlik yolunda harca.