Mevlevilik nedir ?

hulusi

Well-known member


Mevlevilik, Mevlânâ Celâleddin Rûmi adına, oğlu Sultan Veled tarafından kurulan tarikatın adı.

Mevlânâ Celâleddin Rûmi (1207-1274) dostlarının katıldığı özel toplantılar düzenler, tasavvufi ve dini sohbetler yapar, şiir söyler, zikrederek sema ederdi. Zamanla bir tören niteliği kazanan bu toplantılar belli kurallara, belli görüş ve düşünce ilkelerine bağlandı. Toplantılarda ney, kudüm ve benzeri çalgıların çalındığı zikirler, törenler daha derli toplu ve ölçülü yapılmaya başlandı.

Kısa bir süre içinde geniş bir alana yayılan, halk ve özellikle çağın aydınları arasında büyük bir ilgi uyandıran bu toplantılara katılanların sayısı arttı. İran, Arabistan ve Anadolu'nun birçok yerinden gelerek toplantılara katılanlar, katılmak isteyenler, Mevlânâ'ya karşı derin bir sevgi ve saygı duyanlar oldu. Zamanla bu özel toplantılar sınırlandırıldı: belli kurallara, düzenli törenlere bağlandı.

Mevlânâ'nın ölümünden sonra oğlu Sultan Veled, aynı yoldan giderek, babasının düzenlediği toplantılara ve bunlarda yapılan sema, zikir ve benzeri törenlere, bir tarikat niteliği kazandırdı. Törenlere katılmak, toplantılarda bulunmak, sema meclisine ve zikre girmek için birtakım değişmez ve Mevleviler arasında yaygın olan kurallar koydu. Zamanla bunlara resmi bir nitelik kazandırdı. Mevlânâ'nın oturduğu yeri (sonradan tekke adını aldı) genişletti. Bu toplantılar, önceleri yalnız Konya'da yapılıyordu.

Mevlânâ'nın görüşlerini, düşüncelerini benimseyenlerin sayısı çoğalınca, merkez olan Konya tekkesinin izniyle başka illerde de tekkeler, Mevlevihaneler açılması için izin çıktı. Zamanla Anadolu'da olduğu gibi, komşu İslam ülkelerinin birçok ilinde Mevlevihaneler, tekkeler açıldı.

Mevlevilik, Sünni tarikatlar arasında en yaygınlarından biri oldu. Mevlânâ ve oğullarının sağlığında dostluğunu kazanan bazı yakınlarının gömüldüğü Konya Mevlevihanesi, Kubbei Hadre (veya hazret) [Yeşilkubbe] diye anılan türbe, tarikatın merkezi ve kutsal makamı olarak benimsendi, saygı ve sevgi gördü.MEVLEVİLİĞİN ÖZÜ VE ANLAMISünni tarikatların en büyüklerinden biri sayılan Mevlevilik, Tanrı ile evrenin birliği görüşüne dayanır. Tanrı, yarattığı evrende görünüş (tecelli) alanına çıkar. Evrende var olmak, Tanrı'nın bir görünüşü'dür. Gerçek varlık Tanrı'dır. Her şey Tanrı'dan gelir, sonunda gene Tanrı'ya dönecektir. Tanrı, bir bütünlük içinde evreni kuşatır. Tanrı'dan başka varlık yoktur.

Mevleviliğin benimsediği ve Mevlânâ'nın eserlerinde dile gelen bu anlayış, yeni değildir; varlık birliği (vahdeti Vücut) görüşüne dayanır. İnsanda, ruh denen, tanrısal bir öz vardır. Evren yaratıldıktan sonra bu öz, insan varlığının ortaya çıkışı sonucu, bedene girdi. Öz yurdundan, tanrısal ülkeden ayrıldı. Şimdi, geldiği yere kavuşmanın derin özlemi içinde çırpınır durur. Ruh, insan varlığının en yüce özüdür.

İnsana insanlık değeri kazandıran bir cevher'dir. insanı gerçeğe ulaştıran, tanrısal özün sırlarına erdiren, akıl değil aşktır. Aşk, insanın özünde, Tanrı'ya karşı duyulan en derin bir özlem niteliğini taşır. Aşkın özünde dile gelen, sezgidir. Aşk ile sezgi birbirini bütünleyen iki manevi güçtür. Onlar birbirinden ayrılmaz, biri ötekini gerekli kılar. Sezgi ile aşk, insan ruhunun kavrayış, anlayış gücüdür; bilme, öğrenme yeteneğidir.

İnsan, yalnız aşk ile olgunlaşır, gerçekleri, tanrısal sırları kavrayabilecek olgunluğa (kemale) ulaşır. Bütün yaratıklar, gök katları (felekler) bu aşk ile dönerler (sema ederler), kendi dillerince (hal diliyle) Tanrı'yı anarlar (zikrederler). Tanrı, sürekli yaratış eylemi içinde olan, daima kendini yenileyen, bütün varlık evrenini bir yüce bütünlük içinde kuşatan som iradedir, som sevgidir, nurdur.

Her türlü tanımın, açıklamanın, anlatımın üstündedir. Onun varlığı, insan aklının sınırlarını, kavrayış yeteneklerini aşar. insan, gönlünü aşk ile, Tanrı sevgisi ile doldurursa, Tanrı'yı gönlünde duyar, gönül gözüyle görür, gönül diliyle konuşur. Tanrı aşkı insanın içine dolunca, insan, Tanrı'dan başka bir varlık görmez olur. Her an kendinin Tanrı katında olduğunu, her anının, her yanının Tanrı ile dolduğunu sezer, gönlünde duyar. İnsan, Tanrı'nın dile geldiği, söz ve ses olarak tecelli ettiği bir varlıktır, kelâmullahı nâtık'tır. Tanrı'nın, konuşan, söyleyen kelâm'ıdır.

Tanrı, değişik biçimler içinde, ayrı ayrı niteliklerle görünüş alanı'na çıkar. Bu yüzden insanın evrende gördüğü değişik varlık türleri, renk, ses, uyum (ahenk), düzen, güzellik gibi nitelikler Tanrı'nın görünüşünden başka bir şey değildir. İnsan, aşk ile basamak basamak Tanrı'ya yükselir, belli kemal aşamalarına (mertebelerine) ulaşır. Ulaştığı her aşamada, Tanrı'yı ayrı bir görünüş niteliği'nde sezer. Bu bakımdan aşk ile yükselmek, kemal ve irfan sahibi olmak, Tanrı'ya yaklaşmak anlamına gelir. Bütün insanlar, yeryüzünde edindikleri bilgi (aşk ile kazanılan bilgi) derecesine göre Tanrı'yı yansıtan birer varlık oldukları için, insanı sevmek, Tanrı'yı sevmektir.

Mevleviliğin sevgiye dayanan insan anlayışı, insana varlık türleri içinde ayrı bir değer ve önem vermesinden dolayıdır. İnsan, evrenin özü (zübdei âlem), varlık bütününün söyleyen dili, gören gözüdür. Mevlevi tarikatına göre, bütün evren ve insan, toprak, ateş, hava ve su gibi dört ana ilkeden kuruludur. Göklerle insanın özü, yapısını kuran ilkeler birdir, eştir. Ancak, felekleri yöneten yasalar ayrıdır. Çünkü onlar, bir bakıma manevi aşamalardır.



Yaratılmışlar içinde en yücesi insandır. İnsanın yüceliği, Tanrı'ya yakınlığından, gönlünün bir tanrısal görünüş (tecelli) alanı olmasından ileri gelir. Tanrı, insanı birtakım ilâhi özlerle, yüce nitelik ve yeteneklerle donattı. Varlıklar içinde onu yüce kıldı. İşte bunu anlama ve bu yüceliği kavramaya irfan denir. İrfan, aşk ve sezgi ile kazanılır. Gönlünde aşk ateşi, ruhunda Tanrı sevgisi bulunmayan, bunu, derin anlamı kavrayamaz; insanın özünde saklı ilâhi sır'a eremez. Bu sıra ermenin yolu «aşk ile yanmak, aşk ile pişmek»tir.

Mevleviliğin anladığı aşk, insanın insana karşı duyduğu geçici, beşeri muhabbet değildir, Tanrı'ya duyulan sınırsız, derin ve karşılıksız bağlılığı gerektiren sevgidir, sonsuz coşkunluktur. Mevleviliğin düşünce ve görüş bakımından Yeni-Eflatun'cu felsefe akımının dolaylı olarak etkisi altında kaldığı, hem Mevlana’nın hem de onun ardından gelenlerin eserlerinde geçen tasavvuf kavramlarından açıkça anlaşılır. Mesnevi'de. Divanı Kebir'de, Sultan Veled'in, Ulu Arif Çelebi'nin eserlerinde görülen bütün tasavvuf kavramları Plotinos'un geliştirdiği Yeni-Eflatun'cu felsefe akımının düşünce ürünleridir.

İslâm dünyasında dinle musikiyi, dar bir alanda resmi bağdaştıran, ibadette musikiye yer veren ilk tarikat Mevleviliktir denebilir.
 

hulusi

Well-known member
Mevleviliğin temel ilkeleri



Mevleviliğin temel ilkeleri, genellikle on iki konuda toplanır:

1. insanlığa hizmet etmek;
2. başkalarına her zaman iyi ve güzel davranışın örneği olmak;
3. Mesnevi okumak ve mutasavvıf olmak;
4. aklı iyi kullanmak, hikmet sahibi olmak;
5. dindar olmak;
6. içini her zaman temiz tutmak;
7. Mevlânâ'yı pir tanımak;
8. Mevlânâ'nın yolundan ayrılmamak;
9. Allah'tan, Hz. Muhammed'den sonra Mevlânâ'ya bağlanmak, ona gönülden inanmak;
10. bilim edinmek, bilgili olmak;
11. alçakgönüllü, sabırlı, güler yüzlü ve nazik olmak;
12. maddi ve manevi bakımdan temiz olmak.

Bunlar Mevleviliğin değişmez kurallarıdır. Mevlevi tarikatına giren, çile dolduran herkesin bunlara uyması gereklidir.
 

hulusi

Well-known member
Cevap: Sultan-ül-Evliya Gavs-ı A’zam Seyyid Abdülkadir-i Geylânî

Allah razı olsun.Rabbim şefatlerinden mahrum etmesin
 

mihrimah

Well-known member
Mevlevilik

Mevlana Celaleddin Rumi'nin (d. 1184 Belh, Horasan-ö. 1273 Konya) düşünceleri çevresinde kurulan tarikat. Babasının düşüncelerini sistemleştirdiği ve tarikat biçiminde örgütlendirdiği için Mevlana'nın oğlu Sultan Veled (ö. 1312) Mevlevilik'in asıl kurucusu ve ikinci piri sayılır.

Mevlana'nın hayatı boyunca tarikatlara özgü birtakım kurallara uymadığı, kendisine bağlananlar için özel kurallar koymadığı bilinmektedir. Sözgelimi kendisine bağlananlar için ne bir giriş töreni düzenler, ne de belli bir zikir öngörürdü. Diğer tarikatlar gibi özel giysilerle ayrılma yoluna da gitmemişti. Bilinen başlıca uygulaması müridliğe kabul edilenlerin saç, sakal, bıyık ve kaşlarından birkaç kıl kesmek, kendisine halifelik verilenlere de bugün hırka denilen geniş kollu, yakasız, önü açık bir giysi olan fereci giydirmek, halkı aydınlatma görevini simgelemek üzere bir çerağ vermekti. Mevlevilik'in başlıca kurallarından birisi olan semayı da yalnızca aşk ve cezbe için yardımcı bir öğe sayardı. Ancak oğlu Sultan Veled, halifeliği döneminde Mevlana'nın düşüncelerini temel olarak Mevleviliği kendine özgü kuralları, törenleri olan bir tarikat durumuna getirdi.

Mevleviliğe göre tasavvufi eğitimin amacı insanın kendine gelmesini, kendini bulmasını sağlamaktır. Gerçeğe ulaşmak için insan tabiatına aykırı yöntemlere başvurulmamalıdır. Zikir ve çile gerçeğe ulaşmanın temel yöntemi değildir. Zikir ancak düşünceyi harekete geçirdiği ölçüde yararlıdır. Gerçeğe ulaşmanın asıl yolu aşk ve cezbedir. Bunun için de isimlerden ve kelimelerden geçip Allah'ı bulmak Allah dışındaki varlıklardan (masiva) arınmak gerekir. Bütün varlığı kuşatan Allah'ın varlığı tek gerçektir. Varmış gibi görülen varlıklar gerçekte yoktur; varolan, bu varlıklar aracılığı ile kendini gösteren Allah'tır. Evren her an yeniden yaratılmaktadır. Zıdlar alemi olan bu dünyada herşey izafidir. Allah'ı gerçek anlamda tanımayan insanlar dünyanın, altın ve gümüşün kulu, kölesi olurlar. Bu kölelikten kurtulmanın tek yolu da Allah aşkıdır.

Mevleviliğe göre mürid kendini mürşidinde yok etmeli, kendine baktığında mürşidini görmelidir. Mürşidinin tüm isteklerini tereddüt etmeden kabul etmeli, ona itaatı Allah'a ve Peygamber (s.a.s)'e itaat, muhalefeti de Allah ve Peygamber (s.a.s)'e muhalefet bilmelidir. Kendisini şeyhinden uzaklaştıracak hiçbir sözü dinlememeli, onun iyiliğin mutlak temsilcisi olduğuna inanmalı, hakkında kötü düşünmemeli, yanında çok konuşmamalıdır. Nefsini zayıflatmaya, riyazet ve mücahede ile öldürmeye çalışmalıdır. Kötülüğü buyuran nefsi (nefs-i emmare) ancak mürşid öldürebilir. Bu nedenle mürid mürşidinin irşadına sıkı biçimde sarılmalıdır.

Mevlevilikte başlıca tarikat ayini, âyin-i şerif de denilen semadır. Belli kurallar içinde ve müzik eşliğinde yapılan semadan başka zikir telkini, tac ve hırka giyme, halvet, tarikata giriş, halifelik verme de belli kurallara bağlanmıştır. Sözgelimi zikir telkininde şeyh müridi önüne oturtarak elini tutar, bütün günahlardan sakınacağına, iyilik ve takva üzere bulunacağına dair söz alır, kelime-i tevhidi üç kez telkin eder, sonra da onun için dua eder. Duanın arkasından şeyh, dünya ile ilgisini kestiğini simgelemek üzere müridin saçından birkaç kıl keser. Halvet, diğer tarikatlarda olduğu gibi kırk gün süren bir ibadet, riyazet biçiminde değil, tekkede hizmet biçiminde uygulanır. Binbir gün süren bu halveti (çile) tamamlayan kişiye derviş adı verilir.

Tac ve hırka giydirme de küçük bir törenle yapılır. Tac giyecek mürid başını açarak şeyhin önüne oturur, başını şeyhin dizine koyar. Mevlevi silsilesini okuyan şeyh Allah'tan müridi fakirlik yolunda (tasavvuf) başarılı kılmasını, başına manevi bir tac ihsan etmesini dileyerek tacı giydirir. Fatiha sûresini okuyarak dua eder. Hırka ise ayakta giydirilir. Yine mevlevi şeyhleri silsilesi ve Fatiha okunur, dua edilir. Duanın arkasından hırkası giydirilen mürid şeyhin ve orada bulunan büyüklerin ellerini öper.

Halvetten çıkmış, eğitimini tamamlamış ve gerekli olgunluğa ulaşmış dervişlere verilen üç tür halifelik vardır. Bunlar suret-i hilafet, mana-yı hilafet ve hakikat-ı hilafet olarak anılır. Suret-i hilafet, bir dervişe bir tekkenin yönetimini yürütmesi amacıyla verilen halifeliktir. Bu tür halifeler irşad yetkisine sahip değildir. Mana-yı hilafet, seyr-ü süluk denilen tasavvufi yolculuğun makam ve mertebelerini iyi bilen, Allah'ı tam anlamıyla tanıyan dervişe halkı irşad etmesi amacıyla verilen halifeliktir. Hakikat-ı hilafet de doğrudan irşad ve şeyhlik yetkisiyle verilen halifeliktir. Şeyhlik makamı boş olan tekkelere atanacak şeyhler bu halifeler arasından seçilir.

Mevleviliğe mensup kişiler seyrü sülukteki durumlarına göre çeşitli derecelere ayrılır. İlk dereceyi mevlevilerin büyük çoğunluğunu temsil eden muhibler oluşturur. Seven kişi demek olan muhib, mevlevi kurallarına göre sikke tekbirletip tarikata giren, ancak dervişliğe ikrar vermeyen müriddir. İkinci derecede dede de denilen dervişler yeralır. Derviş ikrar verip tekke mutfağında (matbah) üç gün saka postunda oturan, kararından dönmezse arakiye ve hizmet tennuresi giyinip çeşitli hizmetlerle binbir gün halvet (çile) çıkaran, onsekiz gün süren hücre çilesini de tamamlayan mevleviye verilen addır. Şeyhler üçüncü dereceyi oluşturur. Şeyh, bir tekkeyi yönetmek, muhib ve dervişlerin yetiştirme yetkisine sahip olan mevlevidir. Mevlevilikte son dereceyi halifeler meydana getirir. Halifeler, başkasına halifelik verme yetkisine sahip şeyhlerdir.

Sultan Veled'ten sonra bütün Mevleviliği temsil eden Konya'daki merkez tekke şeyhliğinin babadan oğula ya da ailenin büyüğüne geçmesi gelenekleşti. Bu geleneğe bağlı olarak şeyhlik makamına oturan kişiye Çelebi adı verildi ve zamanla merkez tekke şeyhliği Çelebilik makamı olarak anılmaya başladı. Çelebiler, başlangıçta, şeyhlik makamında oturan kişi tarafından önceden belirlenirdi. Sonraları çelebiler dedelerin onayıyla atanmaya başladı. Daha sonra da, adaylar arasındaki çekişmeler nedeniyle çelebiler padişah iradesiyle atanır oldular.

Mevlevilik Türk düşünce ve sanat hayatına önemli etki ve katkıları olan bir tarikattır. Mevlana'nın vahdet-i vücud (varlık birliği) anlayışına dayanan düşünceleri yüzyıllar boyunca etkisini sürdürmüş, günümüze kadar canlılığını koruyabilmiştir. Mevlevi tekkeleri, tarikat faaliyetlerinin yanısıra bir sanat ve kültür kurumu gibi çalışmış, baştan beri birçok şair, yazar ve bestecinin yetiştiği merkezler olmuştur.

Osmanlılar döneminde Türkiye'de en yaygın tarikatlardan birisi olan Mevleviliğin faaliyetine, diğer tarikatlarla birlikte, 13 Eylül 1925 tarihli bir kanunla son verildi. Faaliyetini bir süre Şam'da sürdürmeyi denediyse de başarılı olamadı. Ancak 1926 yılında Konya'daki merkez tekke ve Mevlana türbesi müze olarak yeniden açıldı. Günümüzde de her yılın Aralık ayında Konya'da turistik amaçlı mevlevi ayinleri icra edilmektedir.

Ahmet ÖZALP
sorularla islamiyet
 

Musekkit

Member
Mevlevilik öldürüldü. Resmî kanallarla hemde. Sahte semazenler turistleri eğlendirmek için dönüyor, Her Hz.Pir'i okuyan "Ben Mevleviyim" diyor.
 
Üst