Muallimleri Değil, Onları Dinleyiniz.

Huseyni

Müdavim
Meyve Risâlesinden Altıncı Mesele

[Risâle-i Nur'un çok yerlerinde izahı ve katî hadsiz
hüccetleri bulunan "imân-ı billâh" rüknünün binler
küllî bürhanlarından birtek bürhana kısaca bir işarettir.]

Kastamonu'da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler.
"Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah'tan bahsetmiyorlar," dediler.
Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen,
kendi lisân-ı mahsusuyla, mütemâdiyen Allah'tan bahsedip,
Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz.


Meselâ, nasıl ki mükemmel bir eczahâne ki, her kavanozunda
hârika ve hassas mîzanlarla alınmış hayattar mâcunlar
ve tiryaklar var. Şüphesiz, gayet maharetli ve kimyâger
ve hakîm bir eczâcıyı gösterir. Öyle de, küre-i arz eczahânesinde
bulunan dört yüz bin çeşit nebâtât ve hayvanât kavanozlarındaki
zîhayat mâcunlar ve tiryaklar cihetiyle, bu çarşıdaki eczahâneden
ne derece ziyâde mükemmel ve büyük olması nisbetinde, okuduğunuz
fenn-i tıb mikyâsıyla küre-i arz eczahâne-i kübrâsının eczâcısı olan
Hakîm-i Zülcelâli, hattâ kör gözlere de gösterir, tanıttırır.

Onüçüncü Söz s.142


 

Zuhr

Talebe
Öyle de, küre-i arz eczahânesinde
bulunan dört yüz bin çeşit nebâtât ve hayvanât kavanozlarındaki
zîhayat mâcunlar ve tiryaklar cihetiyle, bu çarşıdaki eczahâneden
ne derece ziyâde mükemmel ve büyük olması nisbetinde, okuduğunuz
fenn-i tıb mikyâsıyla küre-i arz eczahâne-i kübrâsının eczâcısı olan
Hakîm-i Zülcelâli, hattâ kör gözlere de gösterir, tanıttırır.


bu nasıl bir tanımdır nasıl bir anlatımdır yaHu !
gel de tekrar tekrar okuyup her seferinde hayran kalma ..
 

Huseyni

Müdavim
Hem, meselâ, nasıl bir hârika fabrika ki,
binler çeşit çeşit kumaşları basit bir maddeden dokuyor;
şeksiz, bir fabrikatörü ve maharetli bir makinisti tanıttırır.
Öyle de, küre-i arz denilen yüz binler başlı,
her başında yüz binler mükemmel fabrika bulunan
bu seyyar makine-i Rabbâniye,
ne derece bu insan fabrikasından büyükse, mükemmelse,
o derecede, okuduğunuz fenn-i makine mikyâsıyla,
küre-i arzın ustasını ve sahibini bildirir ve tanıttırır.
 

Huseyni

Müdavim
Hem meselâ, nasıl ki gayet mükemmel,
bin bir çeşit erzak, etrafından celb edip
içinde muntazaman istif ve ihzâr edilmiş depo
ve iâşe ambarı ve dükkân, şeksiz bir fevkalâde
iâşe ve erzak mâlikini ve sahibini ve
memurunu bildirir. Öyle de, bir senede,
yirmi dört bin senelik bir dairede
muntazaman seyahat eden; ve yüz binler
ve ayrı ayrı erzak isteyen tâifeleri içine alan;
ve seyahatıyla mevsimlere uğrayıp, baharı
bir büyük vagon gibi, binler ayrı ayrı taamlarla doldurarak,
kışta erzakı tükenen bîçare zîhayatlara getiren;
ve küre-i arz denilen bu Rahmânî iâşe ambarı
ve bir sefine-i Sübhâniye ve bin bir çeşit cihazâtı
ve malları ve konserve paketleri taşıyan bu depo ve
dükkân-ı Rabbânî, ne derece o fabrikadan büyük ve mükemmel ise,
okuduğunuz veya okuyacağınız fenn-i iâşe mikyâsıyla,
o katiyette ve o derecede, küre-i arz deposunun Sahibini,
Mutasarrıfını, Müdebbirini bildirir, tanıttırır, sevdirir.
 

Huseyni

Müdavim
Hem, nasıl ki dört yüz bin millet, içinde bulunan
ve her milletin istediği erzakı ayrı
ve istimâl ettiği silâhı ayrı
ve giydiği elbisesi ayrı
ve tâlimâtı ayrı
ve terhisâtı ayrı olan bir ordunun
mu'cizekâr bir kumandanı, tek başıyla
bütün o ayrı ayrı milletlerin ayrı ayrı erzaklarını
ve çeşit çeşit eslihâlarını ve elbiselerini
ve cihazâtlarını, hiçbirini unutmayarak
ve şaşırmayarak verdiği o acîb ordu ve ordugâh,
şüphesiz, bedâhetle, o hârika kumandanı gösterir,
takdirkârâne sevdirir. Aynen öyle de, zemin yüzünün ordugâhında
ve her baharda yeniden silâh altına alınmış bir yeni
ordu-yu Sübhânîde, nebâtât ve hayvanât milletlerinden
dört yüz bin nevin çeşit çeşit elbise, erzak, eslihâ, tâlim,
terhisleri gayet mükemmel ve muntazam ve
hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak birtek
kumandan-ı âzam tarafından verilen küre-i arzın
bahar ordugâhı, ne derece mezkûr insan ordu ve
ordugâhından büyük ve mükemmel ise, sizin okuyacağınız
fenn-i askerî mikyâsıyla dikkatli ve aklı başında olanlara
o derece küre-i arzın Hâkimini ve Rabbini ve Müdebbirini
ve Kumandan-ı Akdesini hayretler ve takdîslerle bildirir
ve tahmîd ve tesbihle sevdirir.
 

Huseyni

Müdavim
Hem nasıl ki, bir hârika şehirde, milyonlar elektrik lâmbaları,
hareket ederek her yeri gezerler; yanmak maddeleri
tükenmiyor bir tarzdaki elektrik lâmbaları ve fabrikası,
şeksiz, bedâhetle, elektriği idare eden ve seyyar
lâmbaları yapan ve fabrikayı kuran ve iştiâl maddelerini getiren
bir mu'cizekâr ustayı ve fevkalâde kudretli bir elektrikçiyi
hayretler ve tebriklerle tanıttırır,
yaşasınlar ile sevdirir.

Aynen öyle de, bu âlem şehrinde, dünya sarayının damındaki
yıldız lâmbaları-bir kısmı, kozmoğrafyanın dediğine bakılsa-
küre-i arzdan bin defa büyük ve top güllesinden yetmiş defa
süratli hareket ettikleri halde, intizamını bozmuyor, birbirine
çarpmıyor, sönmüyor, yanmak maddeleri tükenmiyor.
Okuduğunuz kozmoğrafyanın dediğine göre, küre-i arzdan
bir milyon defadan ziyâde büyük ve bir milyon seneden
ziyâde yaşayan ve bir misafirhâne-i Rahmâniyede bir lamba
ve soba olan güneşimizin yanmasının devamı için, hergün
küre-i arzın denizleri kadar gazyağı ve dağları kadar kömür
veya bin arz kadar odun yığınları lâzımdır ki, sönmesin.
Ve
onu ve onun gibi
ulvî yıldızları gazyağsız, odunsuz, kömürsüz
yandıran ve söndürmeyen;
ve beraber çabuk gezdiren ve
birbirine çarptırmayan bir nihayetsiz kudreti ve saltanatı,
ışık parmaklarıyla gösteren bu kâinat şehr-i muhteşemindeki
dünya sarayının elektrik lâmbaları ve idareleri, ne derece
o misâlden daha büyük, daha mükemmeldir, o derecede,
sizin okuduğunuz veya okuyacağınız fenn-i elektrik mikyâsıyla,
bu meşher-i âzam-ı kâinatın Sultanını, Münevvirini, Müdebbirini,
Sâniini o nurânî yıldızları şâhid göstererek tanıttırır, tesbihâtla,
takdîsâtla sevdirir, perestiş ettirir.
 

Huseyni

Müdavim
Hem meselâ, nasıl ki bir kitap bulunsa ki,
bir satırında bir kitap ince yazılmış;
ve herbir kelimesinde ince kalemle bir
sûre-i Kur'âniye yazılmış. Gayet mânidar
ve bütün meseleleri birbirini teyid eder ve
kâtibini ve müellifini fevkalâde maharetli
ve iktidarlı gösteren bir acîb mecmûa,
şeksiz, gündüz gibi, kâtip ve musannifini
kemâlâtıyla, hünerleriyle bildirir, tanıttırır,
b640.gif
-1- cümleleriyle takdir ettirir;
aynen öyle de, bu kâinat kitâb-ı kebîri ki,
birtek sayfası olan zemin yüzünde ve birtek
forması olan baharda üç yüz bin ayrı ayrı
kitaplar hükmündeki üç yüz bin nebâtî ve hayvanî
tâifeleri beraber, birbiri içinde, yanlışsız,
hatâsız, karıştırmayarak, şaşırmayarak, mükemmel,
muntazam ve bâzan ağaç gibi bir kelimede bir
kasîdeyi ve çekirdek gibi bir noktada bir kitâbın
tamam bir fihristesini yazan bir kalem işlediğini
gözümüzle gördüğümüz bu nihayetsiz mânidar ve
her kelimesinde çok hikmetler bulunan şu mecmûa-i kâinat
ve bu mücessem Kur'ân-ı ekber-i âlem, mezkûr misâldeki
kitaptan ne derece büyük ve mükemmel ve mânidar ise,
o derecede, sizin okuduğunuz fenn-i hikmetü'l-eşya ve
mektepte
bilfiil mübâşeret ettiğiniz fenn-i kıraat ve
fenn-i kitâbet, geniş mikyaslarıyla ve durbîn gözleriyle
bu kitâb-ı kâinatın Nakkaşını, Kâtibini hadsiz kemâlâtıyla
tanıttırır,
b515.gif
-2- cümlesiyle bildirir,
b642.gif
-3-
takdîsiyle tarif eder,
b643.gif
-4- senâlarıyla sevdirir.

1- Allah dilemiş ne güzel, ne mübârek yaratmış!
2- Allah en büyüktür, en yücedir.
3- Allah, zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde bütün kusur ve noksanlardan uzaktır
4- Rahmet ve merhameti sonsuz olan Allah'a ezelden ebede kadar hamd olsun.

 

Huseyni

Müdavim
İşte bu fenlere kıyasen, yüzer fünûndan herbir fen,
geniş mikyâsıyla ve hususi aynasıyla ve dürbünlü gözüyle
ve ibretli nazarıyla, bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelâlini
esmâsıyla bildirir; sıfâtını, kemâlâtını tanıttırır. İşte,
bu muhteşem ve parlak bir bürhan-ı vahdâniyet olan
mezkûr hücceti ders vermek içindir ki, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyân,
çok tekrar ile, en ziyâde
b644.gif
-5- ve
b645.gif
-6- âyetleriyle Hâlıkımızı bize tanıttırıyor,
diye o mektepli gençlere dedim. Onlar dahi tamamıyla kabul edip
tasdik ederek, "Hadsiz şükür olsun Rabbimize ki, tam kudsî
ve ayn-ı hakikat bir ders aldık. Allah senden râzı olsun"
dediler. Ben de dedim:

İnsan binler çeşit elemler ile müteellim ve binler nevi lezzetler
ile mütelezziz olacak bir zîhayat makine ve gayet derece acziyle
beraber hadsiz maddî, mânevî düşmanları ve nihayetsiz fakrıyla
beraber hadsiz zâhirî ve bâtınî ihtiyaçları bulunan ve mütemâdiyen
zevâl ve firâk tokatlarını yiyen bir bîçare mahlûk iken, birden
İmân ve ubûdiyetle böyle bir Padişah-ı Zülcelâle intisap edip,
bütün düşmanlarına karşı bir nokta-i istinad ve bütün hâcâtına
medâr bir nokta-i istimdâd bularak, herkes mensup olduğu
efendisinin şerefiyle, makamıyla iftihar ettiği gibi, o da böyle
nihayetsiz Kadîr ve Rahîm bir Padişaha İmân ile intisap etse ve
ubûdiyetle hizmetine girse ve ecelin idâm ilânını kendi hakkında
terhis tezkeresine çevirse, ne kadar memnun ve minnettar ve ne
kadar müteşekkirâne iftihar edebilir, kıyas ediniz.

O mektepli gençlere dediğim gibi, musîbetzede mahpuslara da tekrar ile derim:

Onu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. Onu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır. Hattâ bir bahtiyar mazlum idâm olunurken, bedbaht zâlimlere demiş: "Ben idâm olmuyorum. Belki terhis ile saadete gidiyorum. Fakat, ben de sizi idâm-ı ebedî ile mahkûm gördüğümden, sizden tam intikamımı alıyorum."
b489.gif
-7- diyerek, sürurla teslim-i ruh eder.

b457.gif
-8-

5- Gökleri ve yeri yaratan [Allah'tır]. (A'râf Sûresi: 54; En'âm Sûresi: 1, 73.)
6- Göklerin ve yerin Rabbi [Allah'tır]. (Ra'd Sûresi: 16; İsrâ Sûresi: 102; Kehf Sûresi: 14)
7- Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. (Saffât Sûresi: 35; Muhammed Sûresi: 19.)
8- Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi: 32.)


Onuçüncü Söz s.144-145
 
Üst