“"Mübhem''in lügatta algılanması, anlaşılması zor” olan şey, ayırıcı bir özelliği olmayan şey, kendisinden maksadın ne olduğu, açık ve belirli olmayan söz gibi anlamlara geldiğini biliyoruz. Nahivcilere göre, ism-i işaretler, ism-i mevsuller vezamirler, mübhem isimlerdir. Zerkeşi ve Suyuti’nin ifadelerine ve verdikleri misallere baktığımızda Kur’ân'ınmübhematının da temelde nahivcilerin kabul ettiği mübhem isimler olduğu anlaşılmaktadır. Ancak özellikle Suyuti’nin mübhematla ilgili eserine baktığımızda "mübhemat"ın,söz konusu isimlerden ibaret olmadığı görülür. Buna göre "mübhemat"ın kendisinden ne kastedildiği kesin olarak tayin edilmemiş olan kelimeler olduğunu söyleyebiliriz. İşte "Mühhematu'l-Kur’ân İlmi"nin konusu da bu kelimelerdir.
Mühhematu'l-Kur'an İlmi'nin Amacı
Mübhemat açıklanırken, fikirler, kavramlar ve ifadelerin muhataba vermek istediği mesajın belirlenmesi veya Esbâb-ı nüzûl ilmi'nde olduğu gibi hadiselerin cereyan ediş tarzının bütün teferruatıyla anlatılması gibi bir amaç güdülmemektedir.
Amaç, sadece mübhem sayılan kelimelerin medlullerinin ortaya konmasıdır. Amaç, şahıs, grup, eşya ve hayvan isimlerinin belirlenmesi, coğrafi bölge adlarının tespiti, sayı ve miktarla ilgili belirsizliklerin giderilmesi gibi şeylerdir.” (1)
Kur’ân-ı Kerim’de sarih olarak isimleri zikredilmeyip de, ismi mevsuller veya zamirlerle zikredilen erkek veya kadınlar olduğu gibi, melek veya cin veyahut ta bir topluluk veya kabile de olabilir. Bu gibi ismi mevsullerin veya zamirlerin kime delalet ettiğini bilmek kolay bir şey değildir… Mübhemat hakkındaki bilgiler, nakle dayandığına göre, o haberlerin sağlam senetlerle, Rasulullah (s.a.s), sahabe ve tabiuna ulaşması gerekir.
Evvela akla şöyle bir sual gelebilir. Acaba Kur’ân-ı Kerim’de müphemlerin bulunmasının sebebi nedir? Bu hususları İslam bilginleri şöyle cevaplandırmışlardır.
a) Müphem olan husus Kur’ân’ın başka bir yerinde tekrar zikredilerek onun aydınlatılmasıyla bir zenginlik elde etmek için. Mesela: “Kendilerine nimet verilenler” (Fatiha: 1/7) den kasıt nedir? İşte bu ayet “Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse kendilerine nimet verilen nebi, sıddık, şehid ve salihlerle beraberdir.” (Nisa: 4/69) bu ayetle beyan olunmaktadır.
b) Yakinen görülecek bir hale getirerek, müphemi meşhur etmek için. Mesela: “Ey Adem sen ve eşin birlikte cennete yerleşin.” (Bakara: 2/35) Havva denilmedi de, eşi denildi.
c) Müphemin gizlenmesinin maksadı, o müphemin atfedilmesini istemenin daha beliğ olduğunu göstermek için. Mesela: “İnsanlardan öylesi vardır ki, onun bu dünya hayatına ait sözü hoşunuza gider.” (Bakara: 2/204) Buradaki şahıs Ahnes b. Şerik’tir. Sonunda iyi bir müslüman olmuştur.
d) Müphemin tayin edilmesinde büyük bir faide umulmadığı için. Mesela: “Yahut o kimse gibisini ki bir kasabaya uğradı.” (Bakara: 2/259) Burada kastedilen kasaba Beytü’l-Makdis’tir. Ama bunun bilinmesinde bir fayda mülahaza edilmemektedir.
e) Şahıs tayin edilse bile, hususiliğin zıddı ifade edilerek, umumiliği tenbih için. Mesela: “Allah ve Rasulüne hicret etmek için evinden çıkan” (Nisa: 4/100) âyeti hakkında İkrime bunu bilinceye kadar, 14 sene üzerinde durduğunu ve bu şahsın Damra b. İys olduğunu zikreder.
f) İsim zikretmeksizin kâmil bir vasıf ile onu yüceltmek için. Mesela: “Doğruyu getiren ve onu doğrulayanlar.” (Zümer: 39/33) Âyetteki doğruyu getiren Hz. Muhammed’dir (s.a.s). Onu tasdik eden ise Ebu Bekir’(r.a)dir.
g) Nakıs bir vasıfla, onu tahkir etmek için. Mesela: “Muhakkak ki sana buğzeden, zürriyetsizin ta kendisidir.” (Kevser: 108/3) Bu âyette kastedilen şahıs ise As b. Vail’dir.
Yukarıda zikretmeye çalıştığımız veya sebebini bilemediğimiz daha pek çok haller yüzünden Kur’ân-ı Kerim’de müphemler mevcuttur. Kur’ân, bugün elde mevcud Tevrat ve İncillerde olduğu gibi, hadiseleri, şahısları ve yerlerini zikrederek anlatmaz. Onun gayesi, olayları bir tarihi hadise olarak anlatmak değil, insanoğluna ibret dersi verip, onu düşünmeye davettir.
Kısaca müphematın sebeplerine temas ettikten sonra, biraz da Kur’ân’dan alacağımız örnekler üzerinde duralım. Alacağımız bu örnekleri iki kısımda mütala edeceğiz:
1) Erkek, kadın, melek, cin, tesniye veya cemi halinde bulunup da isimleri tamamen bilinenler.
a) “Biz Meryem oğlunu da, anasını da bir ayet kıldık.” (Mü’minun: 23/50)
Burada Meryem ve İsa (a.s.) zikredilmektedir. Yine burada iki ayet kıldık denilmemiş, bir ayet kıldık denilmiştir. Çünkü burada tek bir hüküm vardır, o da İsa’nın babasız olarak doğuşudur.
b) “Temeli takva üzerine kurulan mescid.” (Tevbe: 9/108)
Bu mescidin Kuba mescidi olduğu söylenir. Zira bu mescid, Medine’deki mescidden daha evvel tesis edilmiştir. Fakat bu hususta gelen bir haberde, bu âyette geçen mescit hakkında ihtilafa düşen iki kişiye Rasulullah (s.a.v.), o mescidin, Medine’deki mescit olduğunu söylemiştir. Her ikisi de hicretin ilk senesinde yapılmıştır. Bu bakımdan her ikisi de mümkün olabilir.
c) “Hani Rabbin meleklere: “Muhakkak ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” demişti.” (Bakara: 2/30) Âyetin siyakından da anlaşıldığına göre, buradaki halife Âdem’dir.
d) “İsteyen biri, inecek azabı istedi.” (Mearic: 70/1) Gökten inecek azabı isteyen, Nadr b. el-Haris idi.
e) “Kendisine o âmâ geldi diye yüzünü ekşitip çevirdi.” (Abese: 80/1) Âyette zikri geçen âmâ Abdullah b. Ummu Mektum’dur.
f) “Küfrün önderlerini hemen öldürün.” (Tevbe: 9/12) Katade’nin rivayetine göre bunlar Ebu Süfyan, Ebu Cehil, Ümeyye b. Halef, Süheyl b. Amr ve Utbe b. Rabia’dır.
2) Cem’i halinde bulunup da, onladan bazılarının isimleri bilinenler.
a) “Sana yeni doğan ayları sorarlar.” (Bakara: 2/189) Yeni doğan ayları soranlardan yalnız Muaz b. Cebel ve Salebe b. Ganem zikredilir.
b) “Kitap’tan kendilerine bir nasib verilmiş olanları görmedin mi?” (Al-i İmran: 3/2) Bunlar arasında Nu’man b. Amr ve Haris b. Zeyd zikredilir.
c) “Zayıf bırakılmış erkekler, kadınlar ve çocuklar.” (Nisa: 4/75) Onlardan İbn Abbas, annesi Ummu’l-Fadl, Ayyaş b. Ebi Rabia ve Seleme b. Hişam zikredilir.
d) “De ki: “Ey kâfirler!” (Kâfirun: 109/1) Bu ayet Velid b. Mugire, Esved b. Muttalib ve Ümeyye b. Halef hakkında nazil olmuştur. Ama bu ayetin şumulü içerisinde, İslama karşı olan Kureyşin diğer ileri gelenleri de olabilir.” (2)
DİPNOTLAR:
1- Halis Albayrak, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/776/9929.pdf
2- İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2009.