"Sen, ey riyakâr nefsim! Dine hizmet ettim diye gururlanma... sırrınca, müzekka olmadığın için, belki sen kendini o racül-ü facir bilmelisin; hizmetini, ubudiyetini, geçen nimetlerin şükrü ve vazife-i fıtrat ve farize-i hilkat ve netice-i sanat bil
İnsan, başarılarını Allah’ın bir lütfu bilmeli, böylece gurur ve kibir gibi hallerden kurtulmalıdır. Yoksa nefis daima onu aldatabilir. İnsan dine hizmet ettiğinden dolayı kendinde bir kibir hali hissettiğinde “Muhakkak, Allah (dilerse) bu dini bir facir kisiyle de teyid eder.” gerçeğini hatırlatmalı ve kendisinin o facir kişi olabileceğini düşünerek büyüklenme yerine tövbe ve istiğfar yoluna girmelidir.
Nefsimiz müzekkâ değildir, yani hatalardan tezkiye edilmiş temizlenmiş bir nefse sahip değiliz. Kötülüğü bize emreden nefsimiz, kendisini dinlemeyerek iyi bir iş gördüğümüzde bu defa bir başka kötülük olan kibirlenmeyi bize emreder.
Nefis, rahmani işlerde bile kendini öne çıkarmak ister. Ama yaptığı hizmetleri fıtri bir görev, yaratılışın bir neticesi olarak bilirse böyle hallerden kurtulur. Bir arı bal yaptığında gururlanmadığı gibi, böyle bir insan da hizmet ettiğinde bu iyiliği kendi nefsine veremez.
İyilikler Allah’tan kötülükler nefistendir. Bir öğrenci, iyi not aldığında “ben aldım” derken, kötü not aldığında ise “öğretmen verdi” der. Bu öğrenci psikolojisi aynen nefsin tabiatında da görülür. Yaptığı iyi şeyleri kendinden bilip gururlanırken, kötü şeyleri ise kadere verir, sorumluluktan kurtulmak ister.
Kur’an-ı Kerim, bunun tam aksini bizlere bildirir ve şöyle der: “Sana gelen her iyilik Allah’tan, her kötülük ise nefsindendir.” Kuyunun dibindeki bir insan, yukarıdan uzatılan bir zembile binip yükseldiğinde “ben kendim çıktım” demeye hakkı yoktur. Ama o zembile binmese, kuyu dibinde kalma sorumluluğu tümüyle ona aittir.
Allah’ın verdiği gözle ve Onun yarattığı ışıkla eşyayı görürüz. Ama gözümüzü kapadığımızda karanlıkta kalırız. “Görüyorum” diye gururlanmaya hakkımız yoktur. Görmemek ise bütünüyle bizim tercihimize bırakılmıştır.
Allah’ın verdiği göz ile, Allah’ın yarattığı şeylere bakıp “Maşaallah, Rabb’imiz ne güzel yaratmış” demek bir tefekkürdür, bir iyiliktir ve Allah’tandır. Bu gözü haram şeylere çevirmek, veya “tabiat ne güzel yapmış” diye bakmak haddi aşmaktır, kötülüktür ve nefse aittir.
İnsana düşen görev, iyilikleri Allah’tan bilip gurur yerine şükretmek, kötülükleri nefsinden bilip istiğfar etmektir. Şükür, nimetin artmasına, istiğfar da kusurların azalmasına sebebiyet verir.
İlm-i Heyet
İnsan, başarılarını Allah’ın bir lütfu bilmeli, böylece gurur ve kibir gibi hallerden kurtulmalıdır. Yoksa nefis daima onu aldatabilir. İnsan dine hizmet ettiğinden dolayı kendinde bir kibir hali hissettiğinde “Muhakkak, Allah (dilerse) bu dini bir facir kisiyle de teyid eder.” gerçeğini hatırlatmalı ve kendisinin o facir kişi olabileceğini düşünerek büyüklenme yerine tövbe ve istiğfar yoluna girmelidir.
Nefsimiz müzekkâ değildir, yani hatalardan tezkiye edilmiş temizlenmiş bir nefse sahip değiliz. Kötülüğü bize emreden nefsimiz, kendisini dinlemeyerek iyi bir iş gördüğümüzde bu defa bir başka kötülük olan kibirlenmeyi bize emreder.
Nefis, rahmani işlerde bile kendini öne çıkarmak ister. Ama yaptığı hizmetleri fıtri bir görev, yaratılışın bir neticesi olarak bilirse böyle hallerden kurtulur. Bir arı bal yaptığında gururlanmadığı gibi, böyle bir insan da hizmet ettiğinde bu iyiliği kendi nefsine veremez.
İyilikler Allah’tan kötülükler nefistendir. Bir öğrenci, iyi not aldığında “ben aldım” derken, kötü not aldığında ise “öğretmen verdi” der. Bu öğrenci psikolojisi aynen nefsin tabiatında da görülür. Yaptığı iyi şeyleri kendinden bilip gururlanırken, kötü şeyleri ise kadere verir, sorumluluktan kurtulmak ister.
Kur’an-ı Kerim, bunun tam aksini bizlere bildirir ve şöyle der: “Sana gelen her iyilik Allah’tan, her kötülük ise nefsindendir.” Kuyunun dibindeki bir insan, yukarıdan uzatılan bir zembile binip yükseldiğinde “ben kendim çıktım” demeye hakkı yoktur. Ama o zembile binmese, kuyu dibinde kalma sorumluluğu tümüyle ona aittir.
Allah’ın verdiği gözle ve Onun yarattığı ışıkla eşyayı görürüz. Ama gözümüzü kapadığımızda karanlıkta kalırız. “Görüyorum” diye gururlanmaya hakkımız yoktur. Görmemek ise bütünüyle bizim tercihimize bırakılmıştır.
Allah’ın verdiği göz ile, Allah’ın yarattığı şeylere bakıp “Maşaallah, Rabb’imiz ne güzel yaratmış” demek bir tefekkürdür, bir iyiliktir ve Allah’tandır. Bu gözü haram şeylere çevirmek, veya “tabiat ne güzel yapmış” diye bakmak haddi aşmaktır, kötülüktür ve nefse aittir.
İnsana düşen görev, iyilikleri Allah’tan bilip gurur yerine şükretmek, kötülükleri nefsinden bilip istiğfar etmektir. Şükür, nimetin artmasına, istiğfar da kusurların azalmasına sebebiyet verir.
İlm-i Heyet