Muhteşem Mü'min

İlim-irfan

Well-known member
İman, mü'mini aziz yapar; aktif, fedakâr, vefalı ve cesur bir insan çıkarır ortaya. Allah'ın en büyük olduğunu haykıran insan, insanların önünde eğilmez, onurundan taviz vermez. Mü'min, bakarken Allah'ın nuruyla bakar, ferasetinden korkulur. Yürürken yere basar, konuşurken doğruyu konuşur. Mü'min muhteşemdir. İmanı ona sürekli bir ihtişam verir. Mü'min ihtişamını korur.
Mü'min, muhteşem olduğu için gelip geçen olayların, sıkıntıların altında ezilmez. Dar düşünceler peşinde olmaz. Tavırlarında ve tutumlarında imanının ihtişamı vardır. Büyük düşünür, büyük yapar.
Muhteşem bir imanın ihtişamını taşıyan mü'min, kendini Allah'a dayar. Acizden medet ummaz; kendisi gibi fanilere bel bağlamaz. İmanının kıymetini bilir. İmanını güçlü tutacak işleri benimser; onu Allah'ın en büyük ihsanı olarak canı, cananı bilir. İmanın ihtişamını yansıtan bakışlarla bakar. Tuttuğunu öyle tutar. Saldığını öyle salar. Mü'min, imanıyla, amel ve ahlâkıyla muhteşemdir. Azizdir, değerlidir. Allah katında değerlidir, mü'min kardeşleri yanında değerlidir.
İhtişam testi

İmanın üzerimizde bıraktığı izin, bize oluşturduğu kimliğin ne düzeyde olduğunu biz de test edebiliriz:
*İman kardeşlerimize yüreğimizde ne kadar yer açabildiğimizi,
*Dünyevileşme iptilasına karşı ne durumda olduğumuzu,
*İbadetlerden haz alıp almadığımızı,
*İnfak edip etmediğimizi,
*Gözlerimizdeki rutubeti,
*Haramlardan ne kadar kaçındığımızı,
*Kur'an'la alakamızı,
*Sabır ve sebatımızı,
*Tevekkülümüzü, rızk endişemizi, umudumuzu,
*Allah'a davette görev alabilmemizi,
Test ederek, imanın ihtişamını ölçebiliriz. Ölçümümüz sahabiler üzerinden olmalıdır elbette.
Allah'ı tanımak ihtişamı artırır!

Mü'Minin Allah Teâlâ hakkındaki bilgisi derinleştikçe, iman menşeli ihtişamı da büyür. Allah'ın zatını tanımak, razı olacağı ve gazap edeceği şeyleri bilmek, O'nun kitabını anlayabilmek hayatın sırrına vakıf olmak, dolu dolu yaşamaktır. Allah'ı, emir ve yasaklarını, şeriatını bilmek, bilgiyi tatbikata koyabilmek, Allah'ın razı olacağı yolda bulunmaktır. Bunun bir anlamı da sürekli Allah'ın korumasında olmak, O'nun yardımını hissederek yaşamaktır. Allah'ı tanıyan O'ndan korkar. O'ndan korkan azabından emin olur. Nihai gaye, en büyük emel de budur. Mü'min, Rabbini görüyor gibi ibadet etme düzeyine gelince ihtişamın zirvesine çıkmış olur. Şehadete koşacak hale gelir. Malını infak etmekte tereddüt etmez. Sevdiğini Allah için sever, buğzu Allah için olur. O artık yeryüzünde yürüyen bir melektir.
Kulları arasında ancak âlimler Allah'tan hakkıyla korkacakları için, Allah'ı tanıtan Kur'an'ı, Allah adına konuşmuş olan Peygamber aleyhisselamın mirasını öğrenmeye çalışır. Allah'ın mülkünde tefekkür eder. Kur'an okudukça imanı artar, kendine güveni artar. Allah'ı tanıyan biri olarak O'nu çok zikreder. Allah'ı zikredenle zikretmeyen arasındaki farkın diri ile ölü arasındaki fark gibi olduğunu bilir. (Buharî, Daavat, 66-6407)
Yapabileceği bir nafile üzerinde yoğunlaşarak veya nafileleri önemseyerek Allah'a yakınlığını artırır. Bu yakınlık sayesinde Allah'ın veli kulu olur. (Buharî, Rekaik, 38-6502)
Sevdiğini sadece Allah için sever

Ateşe atılmaktan korktuğu gibi küfre dönmekten korkar.' (Buharî, İkrah, 1-6941; Müslim, İman, 15-164)
Çevresini seviyeli tutar, çevreyi muhafaza eder

Resûlullah sall
Allah.gif
u aleyhi ve sellemin münafıklaştığını söyleyen Hanzala'ya yaptığı uyarının inceliğini kavramaya çalışır: 'Nefsimi elinde tutana yemin olsun ki siz, hep benim yanımda olduğunuz gibi devam edecek olsanız melekler yataklarınızda ve sokaklarda sizinle musafaha ederdi. Ama Hanzala, bir öyle bir böyle.' (Müslim, Tevbe, 3- 6900; Tirmizî, Sıfatülkıyameti, 59-2514)

Hanzale, Resûlullah sall
Allah.gif
u aleyhi ve sellemin huzurundaki imanî heyecanını, çoluk çocuğunun arasına karıştığında koruyamadığını, bu durumun da bir tür münafıklaşma olduğunu söyleyerek şikâyette bulunmuştu. İhtişamın mescit ve evde aynı düzeyde kalmayı gerektirdiğini zannetmişti. İniş ve çıkışları helak olmak olarak telakki ediyordu. Gerçek ise öyle değildi. Sokak şartlarında mescitteki pozisyonu devam ettirmek mümkün değildi.

İman aynı iman olarak kalacak ama sokaktaki pozisyon sokağa, evdeki de eve uygun olacaktı. Ama imanın ihtişamından taviz vermeden olmalıydı bu. Mü'min muhteşemdir diye uyumaz, yemez, gülmez, yorulmaz diyemeyiz. İhtişamına uygun olmayanı yapmaz deriz.
O ihtişama uygun olmayan insanla oturup kalkmaz, deriz: 'Kişi arkadaşının dini üzeredir. Sizden biriniz, kiminle arkadaş olduğuna baksın.' (Ebu Davud, Edeb, 19-4833; Tirmizî, Zühd, 45-2378)
Günahlara karşı gevşekliğin, kendisini Allah'tan uzaklaştırabileceğini bilir ve günaha taviz vermez. Günahkârlarla mesafeli kalır. Bedene giyilen elbisenin eskidiği gibi imanın da eskiyebileceğini bilir. Allah'tan imanını kalbinde yenilemesini ister. (Müstedrek, 5)
Mü'min güzeldir, muhteşemdir. İman farklıdır. O farkı hisseden daha da farklıdır.
İhtişam sıradanlığa manidir

İman farkı gündelik hayatta ve idealde kendini gösterir. Sevdiğini yalnız Allah'ın rızasını esas alarak sever, buğz ettiğinde de durumu böyledir.
Vatandaşlardan bir vatandaş, evden işe, işten eve; ezan okununca camiye giden insan seviyesi imanın yerleştiği bir kalbin sahibinin seviyesi değildir. Giyimden, yürüyüşe kadar her şeyde fark kendini gösterir.
'Üç şey vardır ki, kimde onlar varsa imanın tadını bulmuş olur:
Allah ve peygamberi, ikisinin dışındaki herkesten daha sevgili olur ona.

Nureddin Yıldız - Milli Gazete
02/01/2010
 

müdavim

Üye Sorumlusu

Kâmil mü’minin özellikleri

Allah kullarını dünyaya imtihan için göndermiş, başıboş bırakmamıştır. Peygamberler aracılığı ile onlara yol göstermiştir. Bunun için ilk insan, aynı zamanda ilk peygamberdir. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e (asm) kadar gönderilen bütün peygamberler insanlarla Allah arasında elçilik görevini yapmışlar ve hükümleri yaşama aktarma noktasında model şahsiyetler olmuşlardır.


Hz. Muhammed (asm) bir mü’min için her yönüyle örnek teşkil etmiştir. Onun ahlâkı Kur’ân-ı Kerim’de övülmüş ve örnek şahsiyet olduğu açıklanmıştır. Kur’ân-ı Kerim’de seçilmiş şahsiyetler olan peygamberlerin hayatlarından bazı kesitler aktarılarak örnek almamız istenmiştir.


Olgun mü’min olmanın yolu Hz. Peygambere tâbi olmaktan geçer.
Olgun mü’minin özelliklerini kısaca şöyle özetleyebiliriz:
• Namazı huşu ile kılmak: Farz, vacip, sünnet ve adabına uyarak Allah’ı görüyormuş gibi ihlâsla namaz kılmak.
• Allah yolunda infak etmek: Allah’ın kendisine lutfettiği nimetleri muhtaç insanlarla paylaşmak.
• Sabırlı olmak: İmanı son nefese kadar korumada, ibadet ve itaatte, isyan ve günaha düşmeme konusunda, musibetlere karşı tahammülde, zaman isteyen işlerde sabretmek.
• Hilm sahibi olmak: Akıl ve kültür ile kazanılan sosyal ilişkilerde sabırlı, hoşgörülü, bağışlayıcı, uzlaşmacı ve medeni davranışlar sergilemeyi sağlayan ahlâkî bir olguya sahip olmak.
• Öfkeye hakim olmak.
• Ahde vefa göstermek, verilen sözü tutmak.
• Affedici olmak.
• Güvenilir olmak.
• Faydasız işlerden, boş sözlerden uzak durmak. Merhametli olmak.
• İyiliklerin yayılması, kötülüklerin yok edilmesi için çalışmak.
• Günahlarda ısrar etmemek.


Kur’ân’da ve hadislerde bunların dışında pek çok özellik mü’min için zikredilmiştir. Şartlarına uygun bir imandan sonra Allah ve Peygambere itaat eden; Kur’ân ve sünnette yer alan emir ve yasaklara, tavsiyelere uyan insan, mü’min kişidir. Mü’min ne kadar Kur’ân ve sünnete uygun hareket edebilirse, o ölçüde kâmil mü’min olur.
Kaynak: Kürsüden Öğütler


Dinî kavramlar sözlüğü
emr-i bilmaruf: İslâma ve akl-ı selime uygun olan her şeyi tavsiye etme anlamına gelir. İyiliği emretmek bütün peygamberlerin görevidir.


nehy-i anilmünker: İslâma ve akl-ı selime uygun olmayan her türlü kötü söz, fiil ve davranışlardan men etmedir. Bütün peygamberler, emr-i bilmaruf, nehy anilmünkerle görevlendirilmişlerdir.


Bir soru: Bizler de emr-i bilmaruf, nehy-i anilmünker yapmakla mesul muyuz?
Bir cevap: Dinimizde iyiliğin, yani marufun emredilmesi, münkerin ise nehy edilmesi istenmiştir.
“İçinizden bir de öyle bir topluluk bulunsun ki, onlar insanları hayra çağırsın, iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırsın. İşte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir.”
(Al-i İmran Suresi: 104.)


“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. Onlar iyiliğe teşvik eder, kötülükten sakındırırlar.” (Tevbe Suresi: 71.)


“Birbirinizle iyilik ve takvada yardımlaşın. Günahta ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.” (Maide Suresi: 2.)


“Sizden her kim bir münker (kötülük) görürse, onu eliyle değiştirsin. Eğer buna gücü yetmezse kalbiyle nefret etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman, 20.)
 
Üst