Cevap: Mukaddime - 18
DÖRDÜNCÜ NOKTA:Eski Said, ilm-i hikmet ve ilm-i hakikatin çok derin meseleleriyle meşgul olması ve büyük ulemâlarla derin meseleler üzerinde münazarası ve medresenin yüksek derslerini gören eski talebelerinin fehimlerinin derecesine göre yazması ve Eski Said’in de terakkiyat-ı fikriye ve kalbiyesinde, yalnız kendisi anlayacak bir sûrette, gayet kısa cümlelerle ve gayet muhtasar bir ifadeyle uzun hakikatlere kısa kelimelerle işaretler nev’inde, o mecmuayı yazdığı için, bir kısmını en müdakkik âlimler de zorla anlayabilir. Eğer tam izah olsaydı, Risale-i Nur’un mühim bir vazifesini görecekti.
Demek o fidanlık Mesnevî, turuk-u hafiye gibi enfüsî ve dahilî cihetinde çalışmış, kalb ve ruh içinde yol açmaya muvaffak olmuş. Bahçesi olan Risale-i Nur, hem enfüsî, hem ekseri cihetinde turuk-u cehriye gibi âfâkî ve haricî daireye bakıp marifetullaha geniş ve her yerde yol açmış. Adeta Mûsâ Aleyhisselâmın asâsı gibi nereye vurmuş ise su çıkarmış...
Hem Risale-i Nur, hükema ve ulemanın mesleğinde gitmeyip, Kur’ân’ın bir i’câz-ı mânevîsiyle, herşeyde bir pencere-i marifet açmış, bir senelik işi bir saatte görür gibi Kur’ân’a mahsus bir sırrı anlamıştır ki, bu dehşetli zamanda hadsiz ehl-i inadın hücumlarına karşı mağlûp olmayıp galebe etmiş.
BEŞİNCİ NOKTA: Eski Said’in Yeni Said’e inkılâp etmesi zamanında, yüzer ilimlerle alâkadar binler hakikatler, ayrı ayrı birer risaleye mevzu olacak kıymette iken, o Said telif ederken, meselelerin başında “i’lem, i’lem, i’lem”lerle, herbir hakikatı—ki, bir risale olacak derecede ehemmiyetli iken—birkaç satırda, bazan bir sahifede, bazan bir iki satırda zikrediyorlar. Adeta herbir “i’lem” bir risalenin şifresidir.
Hem “i’lem”ler, birbirine bakmayarak muhtelif ilimlerin ve hakikatlerin fihristleri hükmünde yazıldığından, o mecmuayı okuyanlar, bu noktaları nazara alıp itiraz etmesinler.
Said Nursî


Eski Said: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî) | Mesnevî: Mesnevî-i Nuriye risalesi |
Mûsâ Aleyhisselâm: [bk. bilgiler – Mûsâ (a.s.)] | Said/Said Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî) |
Yeni Said: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî) | alâkadar: alâkalı, ilgili |
asâ: baston, değnek | cihet: yön |
dahilî: iç, içsel | ehemmiyetli: önemli |
ehl-i inat: dinsizlik ve inkarcılıkta inat edenler, direnenler | ekseri: çoğunlukla |
enfüsî: iç dünyamıza ait | fehim: anlayış, kavrayış |
fihrist: kitabın içindekiler bölümü | galebe etmek: yenmek; üstün gelmek |
gayet: çok | hadsiz: sonsuz, sınırsız |
haricî: dışa ait | hükema: aklî ilimlerde ve felsefede ileri seviyelere ulaşanlar |
hükmünde: yerinde, bir şeyle aynı hükmü alma | i'câz-ı mânevî: mânevî yönde görünen mu'cizeler |
i'lem: "bil ki!" mânâsında kullanılan uyarı ifadesi | ilm-i hakikat: hakikat ilmi; bir şeyin aslı ve esası, gerçek mahiyetini ortaya koyan ilim |
ilm-i hikmet: felsefe ilmi; varlıkların mahiyet, nitelik ve özelliklerinden bahseden ilim | inkılâp etmek: değişmek, dönüşmek |
mahsus: has, özel | marifetullah: Allah’ı bilme ve tanıma |
mecmua: derlenmiş eser | medrese: İslâm tarihi boyunca üniversite seviyesinde eğitim ve öğrenim yapılan müessese |
mevzu: konu, bahis | muhtasar: kısa, özet |
muhtelif: çeşitli | müdakkik: dikkatli; meseleleri bütün incelikleriyle ele alan |
münazara: ilmî tartışma | nazara almak: göz önünde tutmak, dikkate almak |
nev'inde: şeklinde, türünde | pencere-i marifet: Allah’ı bilme ve tanımaya yönelik bir pencere gibi açılan vasıta |
risale: Risale-i Nur’dan herhangi bir bölüm | sûret: şekil, biçim |
telif etmek: yazmak | terakkiyat-ı fikriye ve kalbiye: fikren ve kalben ilerlemeler |
turuk-u cehriye: zikirlerini âşikâr ve sesli yapan tarîkatler | turuk-u hafiye: gizli ve sessiz zikri temel alan tarikatlar, Nakşibendîlik gibi |
ulema: âimler | zikretmek: anmak, belirtmek |
âfâkî: dış dünyaya ait |
|