*Mürşitlik ve Şahıs Merciiyyeti Mes'elesi*

OrhanCAN

Active member
Risale-i Nur dairesinde

“yaşlılar konseyi", "lider", "karizmatik kişilik” var mıdır?

Yazan ittihad ilmi araştırma heyeti

MÜRŞİDLİK VE ŞAHIS MERCİİYETİ MES’ELESİ

Evet insanda şan ve şöhret arzusu, insanları kendine bağlamak ve etrafına toplamak hissi kuvvetlidir. Bu ise İslâm dünyasında tarafgirane ve zıt mânada guruplaşmaya sebebiyet verir ve ittihad ve uhuvvet-i İslâmiyeye zarar getirir. Bu gibi sebeblerdendir ki, Risale-i Nur’da terk-i enaniyet ve ihlâs dairesine çok ehemmiyet verilmiş ve şahıs merciiyeti nazara verilmemiştir.

Dinî mesleklerde şahsın hâdî ve metbu olması, yani hidayete vesile ve kendisine bağlanılması, ancak vesilelik cihetiyledir.


Evet “Velilerin himmetleri, imdadları, manevî fiilleriyle feyiz vermeleri hâlî veya fiilî bir duadır. Hâdi, Mugis, Muin ancak Allah'tır.” Ms:240

Eğer şahıs, Kur’andaki hak ve hakikatın muhafızı ve mazharı ise ve merciiyet makamını istemek temayülü de yoksa makbuldur.


Risale-i Nur mesleğinde ise, cadde-i kübra olan sahabe mesleğinin bir yansıması cihetiyle evvelâ Kur’andan gelen hak düsturlarına ve hakikat-ı İslâmiyeye; ve sâniyen bu İlâhî hidayete tabi ve muhafızı olmaları sebebiyle bir şahs-ı manevîye ittiba edilir, merciiyet mânasında olarak şahıs nazara verilmez. Evet şu sarih beyan ve ifadeler nazar-ı teemmüle alınmalıdır.
 

OrhanCAN

Active member
“Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsi ve o şahs-ı manevîyi temsil eden has şakirdlerinin şahs-ı manevîsi "Ferîd" makamına mazhar oldukları için, değil hususî bir memleketin kutbu, belki -ekseriyet-i mutlaka ile- Hicaz'da bulunan kutb-u a'zamın tasarrufundan hariç olduğunu.. ve onun hükmü altına girmeye mecbur değil.

Her zamanda bulunan iki imam gibi, onu tanımağa mecbur olmuyor. Ben eskide Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsini, o imamlardan birisini zannediyordum.

Şimdi anlıyorum ki; Gavs-ı A'zam'da kutbiyet ve gavsiyetle beraber "ferdiyet" dahi bulunduğundan, âhirzamanda şakirdlerinin bağlandığı Risale-i Nur, o ferdiyet makamının mazharıdır.

Bu gizlenmeye lâyık olan bu sırr-ı azîme binaen, Mekke-i Mükerreme'de dahi -farz-ı muhal olarak- Risale-i Nur'un aleyhinde bir itiraz kutb-u a'zamdan dahi gelse; Risale-i Nur şakirdleri sarsılmayıp, o mübarek kutb-u a'zamın itirazını iltifat ve selâm suretinde telakki edip, teveccühünü de kazanmak için, medar-ı itiraz noktaları o büyük üstadlarına karşı izah etmek, ellerini öpmektir.” K:196
 

OrhanCAN

Active member
Bediüzzaman Hazretleri, “hattâ Said de -El'iyazü billah- Risale-i Nur'un aleyhine dönse, bizim sadakatımız ve alâkamızı inşâallah sarsmayacak.” (E:125) diyerek Risale-i Nur’a bağlılığın elzemiyetini ehemmiyetle nazara vermiştir.

“Evet bu asrın ehemmiyetli ve manevî ve ilmî bir mürşidi olan Risalet-in Nur'un heyet-i mecmuası, sair şahsî büyük mürşidler gibi kendine muvafık ve hakikat-ı ilmiyeye münasib olarak, birkaç nevide ve bi-l-hassa hakaik-i imaniyenin izharında, intişarında azîm kerametleri olduğu gibi;

üç keramet-i zahiresi bulunan Mu'cizat-ı Ahmediye, Onuncu Söz ve Yirmidokuzuncu Söz ve Âyet-ül Kübra gibi çok risaleleri dahi herbiri kendine mahsus kerametleri bulunduğunu çok emareler ve vakıalar bana kat'î bir kanaat vermiş.

Hattâ sekeratta bulunan talebelerine imanını kurtarmak için bir mürşid gibi yetiştiğinemüteaddid vakıalar şübhe bırakmıyor.” K:10
 

OrhanCAN

Active member
“Evet عُلَمَاءُ اُمَّتِى كَاَنْبِيَاءِ بَنِى اِسْرَائيِلَ ferman etmiş.

Gavs-ı A'zam Şah-ı Geylanî, İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbanî gibi hem şahsen, hem vazifeten büyük ve hârika zâtlar bu hadîsi, kıymetdar irşadatlarıyla ve eserleriyle fiilen tasdik etmişler.

O zamanlar bir cihette ferdiyet zamanı olduğundan hikmet-i Rabbaniye onlar gibi ferîdleri ve kudsî dâhîleri ümmetin imdadına göndermiş.

Şimdi ise aynı vazifeye, fakat müşkilâtlı ve dehşetli şerait içinde, bir şahs-ı manevî hükmünde bulunan Risalet-in Nur'u ve sırr-ı tesanüd ile bir ferd-i ferîd manasında olan şakirdlerini bu cemaat zamanında o mühim vazifeye koşturmuş.” K:7
 

OrhanCAN

Active member
“Hem onun mesleğinde şahsa ehemmiyet verilmiyor.

Şirket-i maneviye ve kardeşler birbirinde tefani noktasında Risale-i Nur'un mazhar olduğu binler keramet-i ilmiye ve intişar-ı hizmetteki teshilât ve çalışanların maişetindeki bereket gibi ikramat-ı İlahiye umuma kâfi gelir;

daha başka şahsî kemalât ve kerameti aramıyorlar.”E:87


“Risale-i Nur'un samimî, hâlis şakirdlerinin heyet-i mecmuasının kuvvet-i ihlâsından ve tesanüdünden süzülen ve tezahür eden bir şahs-ı manevî, size bâki ve muktedir bir kuvvet-i zahrdır, bir rehberdir.” K:56
 

OrhanCAN

Active member
“Risale-i Nur'un hakikî şakirdleri, buz parçası olan enaniyetlerini şahs-ı manevîde ve havz-ı müşterekte erittiklerinden, inşâallah bu fırtınada sarsılmayacaklar.” Ş:318

“Eğer hakikî bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefani sırrıyla hareket etseler; o dört adam, dörtyüz adam kuvvetinin kıymetindedirler...

Ben nasıl sizin meziyetinizle iftihar ediyorum, o meziyetlerden ben mahrum kaldıkça, sizde bulunduğundan memnun oluyorum, kendimindir telakki ediyorum. Siz de üstadınızın nazarıyla birbirinize bakmalısınız.

Âdeta her biriniz ötekinin faziletlerine naşir olunuz.” 124-125

 

OrhanCAN

Active member
“Mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlâd, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır.” L:162

Yine Hazret-i Üstadın şahsını dahi merciiyetten azledip Risale-i Nur’u üstad gösterdiğine dair ifadeleri de vardır. Ezcümle bir mektubda şöyle der:

“Aziz Sıddık Kardeşlerim!

Şimdi namazda bir hâtıra kalbe geldi ki: Kardeşlerin ziyade hüsn-ü zanlarına binaen, senden maddî ve manevî ders ve yardım ve himmet bekliyorlar. Sen nasıl dünya işlerinde hasları tevkil ettin, erkânların meşveretlerine bıraktın ve isabet ettin. Aynen öyle de; uhrevî ve Kur'anî ve imanî ve ilmî işlerinde dahi Risale-i Nur'u ve şakirdlerinin şahs-ı manevîlerini tevkil ile o hâlis, muhlis hasların şahs-ı manevîleri senden çok mükemmel o vazifeni kendi vazifeleriyle beraber yaparlar.


Hem daima da şimdiye kadar yapıyorlar. Meselâ, seninle görüşen muvakkat bir dirhem ders ve nasihat alsa, Risale-i Nur'dan bir cüz'ünden yüz dirhem ders alabilir. Hem senin yerinde ondan nasihat alır, sohbet eder.

Hem Nur şakirdlerinin hasları, bu vazifeni her vakit yapıyorlar. Ve inşâallah pek yüksek bir makamda bulunan ve duası makbul olan onların şahs-ı manevîleri, daimî beraberlerinde bir üstad ve yardımcıdır diye ruhuma hem teselli, hem müjde, hem istirahat verdi.” Ş:492

“Risale-i Nur'un talimatı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz.” K:89
 

OrhanCAN

Active member
Keza, Risale-i Nur mesleğinde şahıs merciiyeti bulunmadığı, Mevlâna Hakid Hazretleri ile Hazret-i Üstad’ın farkı anlatılırken de şöyle beyan edilir:

“İkinci fark şudur ki: Üstadım kendi şahsiyetini merciiyetten azlediyor... Hazret-i Mevlâna Hâlid'in şahsiyeti, kutb-ül irşad, merciil-has ve-l âmm olmuştur.”St:165

Mes’elemizi tenvir eden bir düstur:

“Risale-i Nur talebeleri, Risale-i Nur’un dâiresi hâricinde nur aramamalı ve aramaz. Eğer ararsa, Risale-i Nur’un penceresinden ışık veren mânevî güneşe bedel bir lâmbayı bulur, belki güneşi kay­beder.

Hem Risale-i Nur’un dâiresindeki hâlis, pek kuvvetli ve her ferdine çok ruhları kazandıran ve Sahâbenin sırr-ı verâset-i Nübüvvetle meşreb-i uhuvvetkârânesini gösteren “meşreb-i hıllet ve meslek-i uhuvvet” ise, hâriç dâirelerde o pedere ve o mürşide üç cihetle zarar vermek suretiyle, bir pederi aramaya ihtiyaç bırakmaz; birtek peder ye­rine, pek çok ağabeyi buldurur.

Elbette büyük kardeşlerin müteaddit şefkatleri, bir pederin şef­katini hiçe indirir. Dâireye girmeden evvel bulduğu şeyhi, her fert o şeyhini, mürşidini, dâirede dahi muhâfaza ede­bilir. Fakat şeyhi olmayan, dâireye girdikten sonra, ancak dâire içinde mürşid arayabilir.

Hem Risaletü’n-Nur’un velâyet-i kübrâ olan sırr-ı verâ­set-i Nübüvvet feyzini veren ders-i hakâik dâire­sindeki ilm-i hakikat dahi dâire hâricindeki tari­katlere ihtiyaç bırakmaz. Meğer tarikati yanlış an­layıp, güzel rüyalar, hayaller, nur ve zevklere müptelâ ve âhiret faziletinden ayrı olan dünyevî ve hevesî zevkleri arzulayan ve merciiyet maka­mını isteyen nefisperestler ola...

Bu dünya dârü’l-hizmettir; külfet ve meşakkat ile ücret ölçülür—dârü’l-mükâfat değil. Onun için­dir ki, ehl-i hakikat keşif ve kerâmetlerdeki ezvâk ve envâra ehemmiyet vermiyorlar. Belki bazan kaçıyorlar, setrini istiyorlar.
Hem Risale-i Nur’un dâiresi çok geniştir; şâkirt­leri pek çoktur. Hârice kaçanları aramaz, ehem­miyet vermez, belki daha içine almaz. Her in­sanda bir kalp var. Bir kalp ise, hem dâirede, hem hâriçte olamaz.

Hem hâriçteki irşâda hevesli zâtlar, Risale-i Nur­’un şâkirtleriyle meşgul olmamalı. Çünkü üç ci­hetle zarar görmeleri muhtemeldir. Takvâ dâire­sindeki talebeler irşâda muhtaç olmadıkları gibi, hâriçte kesretli namazsızlar var. Onları bırakıp bunlarla meşgul olmak irşad değildir. Eğer bu şâ­kirtleri severse, evvelâ dâire içine girsin, o şâkirt­lere peder değil, belki kardeş olsun, fazileti zi­yade ise ağabeyleri olsun.

Hem bu hâdisede göründü ki, Risale-i Nur’a in­tisâbın çok ehemmiyeti var ve çok bahalı düştü. Ve buna bu fiyatı veren ve o yolda bütün âlem-i İslâm nâmına dinsizliğe karşı mücâhede vaziye­tini alan aklı başında bir adam, o elmas gibi mes­leği terk edip başka mesleklere giremez.” (Hakikat Nurları sh:150)

http://www.ittihad.com.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=341&Itemid=30&mosmsg=Oy+verdi%F0iniz+i%E7in+te%FEekk%FCrler%21
 
Üst