Musikî hususunda umumî ölçümüz Nedir_?

Musikî hususunda umumî ölçümüz şu ifadeler olmalıdır:
“Şeriatça bazı savtlar (dinî bakımdan bazı sesler) helâl, bazılar ıharam kılınmıştır. Evet, ulvî hüzünleri, RAbbanî aşkları iras eden (hatırlatan) sesler helâldir. Yetimane hüzünleri, nefsanî şehevâtı tahrik eden sesler haramdır. Şeriatın tayin etmediği kısım ise senin ruhuna, vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır.”1

Musikîde iki ses kullanılır: insan sesi ve âlet sesi. Bir eser icra edilirken ya tek başına insan sesi veya müzik âletleri kullanılır; çok kere de her ikisinden birden istifade edilir. Her üç halde de insanın hoşuna giden, onun zevk duyduğu ve tesirinde kaldığı ölçülü, belli bir makamda ses çıkarılır. Bu sesler mahiyetine, mevzuuna ve tesirine göre değerlendirilir. Ya insanın ruhuna tesir eder, onda ulvî, dinî, hamâsî hislerin canlanmasına sebep olur; ya da dinlediği bir musikî parçası, nefsine ve süflî hislere hitap ederek yüce hislerin körelmesine sebebiyet verir. Yukarıdaki ifadelerde de açıkça görüldüğü gibi, meşru olan, dinlenilmesinde bir mahzur bulunmayan ses, insana ulvî hüzünleri, yani dünyanın fâniliğini, ölümün her an gelebileceğini, insanın bir gün gelip toprak olacağını, Allah korkusunu hatırlatmalı veya ilâhî aşkı, Allah sevgisini, dünya üzerinde Cenab-ı Hakkın güzel sanat eserlerindeki yüce isimlerinin ve sıfatlarının tecellîlerini hatıra getirmeli. Bu hisleri tahrik eden her türlü sesi dinlemek helâl ve caizdir. Fakat yetimane hüzünleri; insana ümitsizlik veren, sevdiği kimselerden ve nimetlerden ayrılmanın ıztırabını hatırlatan, insanı bedbinliğe, karamsarlığa iten; insanın şehevanî hislerine hitap eden, dinlediği zaman nefsin hoşuna giden sesler ise haramdır, dinlemek caiz değildir.

Bu iki sınıfa girmeyen birtakım sesler de vardır ki, insandan insana değişir. Meselâ aynı musikî parçasını dinleyen iki kişiden birisi nefsânî bir his duyarken, diğeri ondan daha ulvî bir mânâ çıkarmaktadır. Meselâ “İncecikten bir kar yağar, tozar elif elif diye/Deli gönül abdal olmuş, gezer elif elif diye” parçasını bir musikî eşliğinde dinleyen iki kişiden birisi “elif”ten Allah’ı hatırlayıp, ilâhî aşkı düşünürken, öbürü zahirî mânâsına bakarak “elif”ten bir kadını hatırlar, mecâzî bir aşk düşünür.

Bir başka misâl: Yunus’un, “Aşkın aldı benden beni/ Bana Seni gerek Seni/Ben yanarım dünü gün/Bana Seni gerek Seni/Aşkın şarâbından içem/Mecnûn olup dağa düşem/Sensin dünü gün endîşem/Bana Seni gerek Seni” şiiri bugün hem ilâhî olarak, hem de türkü olarak söylenmektedir. Şimdi biri burada geçen “aşk”tan ilâhî aşkı düşünürken, diğeri zâhirî mânâsına bakarak mecâzî bir aşkı hatırlar.

İmam Gazalî Hazretleri ise musikîyi, haram, mekruh ve mubah olmak üzere üç ana başlık altında inceleyerek şöyle der:

Dünya arzusu ve şehvet hisleri ile dolup taşan kimseler için yalnızca bu duyguları tahrik eden sesler haramdır.

Vakitlerinin çoğunu buna veren, meşguliyeti âdet haline getiren kimse için mekruhtur.

Allah sevgisi ile dolup taşan, duyduğu güzel ses kendisinde yalnızca güzel sıfatları tahrik eden kimse için müstehaptır.

İmam Gazalî daha sonra, musikîyi haram kılan şeyin kendisi değil, sonradan ârız olan bazı sebepler olduğunu ifade eder, bunu da şöyle tasnif eder:
Şarkı söyleyen kadın olur, dinleyen de kadın sesinin şehvetini tahrik edeceğinden korkarsa dinlemek haramdır. Burada haram hükmü müzikten değil, kadının sesinden gelmektedir.

Şarkı ve türkünün güftesi bozuk, İslâm inancına ve ahlâkına aykırı ise, bunu müzikli veya müziksiz söylemek ve dinlemek haramdır.
Gençliği icabı şehevî duyguların mahkûmu olan bir kimse aşırı derecede müziğe düşer, vaktinin çoğunu bu yolda geçirirse sefih olur.

1. İşaratü’l-İ’câz, s. 78; Sözler, s. 382, 687-688.
2. İhyâ, 2: 279-81.
Mehmed Paksu Helal – Haram​


Aşağıda bediüzzaman hazretlerinin işaratül icaz kitabında yapmış olduğu açıklamayı aynen istifadenize sunuyoruz.



Müziğin dindeki yeri
“Ve keza," ve ala sem-i-him" kelimesiyle, küfür sebebiyle kulağa ait pek büyük bir nimeti kaybettiklerine işaret edilmiştir. Hattâ kulaktaki zar, nur-u iman ile ışıklandığı zaman, kâinattan gelen manevî nidaları işitir. Lisan-ı hal ile yapılan zikirleri, tesbihatları fehmeder. Hattâ o nur-u iman sayesinde, rüzgârların terennümatını, bulutların na'ralarını, denizlerin dalgalarının nağamatını ve hakeza yağmur, kuş ve saire gibi her nev'den Rabbanî kelâmları ve ulvî tesbihatı işitir. Sanki kâinat, İlahî bir musikî dairesidir. Türlü türlü avazlarla, çeşit çeşit terennümatla kalblere hüzünleri ve Rabbanî aşkları intıba' ettirmekle kalbleri, ruhları nuranî âlemlere götürür, pek garib misalî levhaları göstermekle, o ruhları ve kalbleri lezzetlere, zevklere garkeder.

Fakat o kulak, küfür ile tıkandığı zaman, o leziz, manevî yüksek savtlardan mahrum kalır. Ve o lezzetleri îras eden avazlar, matem seslerine inkılab eder. Kalbde, o ulvî hüzünler yerine, ahbabın fıkdanıyla ebedî yetimlikler, mâlikin ademiyle nihayetsiz vahşetler ve sonsuz gurbetler hasıl olur.

Bu sırra binaendir ki, şeriatça bazı savtlar helâl, bazıları da haram kılınmıştır. Evet ulvî hüzünleri, Rabbanî aşkları îras eden sesler, helâldir. Yetimane hüzünleri, nefsanî şehevatı tahrik eden sesler, haramdır. Şeriatın tayin etmediği kısım ise, senin ruhuna, vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır.”


Selam ve dua ile...
 
Ynt: Musikî hususunda umumî ölçümüz Nedir_?

suden ' Alıntı:
Allah razı olsun sevban abi yani diyorsunki rock dinleme :p ;D

Bizim mahallede bir arkadaş vardı he metalica grubundandı cok eskidendi neyse sormusdum bir keresinde dinlediği acaib şeylerin manasını cevaben demişdi valla turkceye cevirdiğinde cok sacma manalar cıkıyor genelde hep küfür vardır diye...
 

Garib

Well-known member
Ynt: Musikî hususunda umumî ölçümüz Nedir_?

BEN TÜRKÇE ROCK DİNLİYORDUM YANİ SÖZLERİNİ ANLIYORUM ESASEN LEMAALAR ABİ DE SÖYLEDİ BAK CEM KARACA HİDAYET OLMUŞ
BİDE DUMAN OLSA NE GÜZEL OLURDU ;D
 

SaYa

Well-known member
NEREYE KADAR MÜZİK

BİR EĞLENCE ve neşe türü olan müzik hakkında Peygamberimiz (a.s.m.) zamanındaki uygulamaya baktığımızda, özellikle sünnetteki şekil ve tarza dikkat ettiğimizde, onun da eğlence kategorisi içinde değerlendirildiğini görmekteyiz. Mûsikîye, aşırılığa varmadan belli ölçü ve çerçeve içinde ihtiyaç olduğu kadar yer verildiğine şahit olmaktayız
Hz. Âişe validemiz bir kadını Ensardan bir zâtla evlendirip damadın evine götürüyordu. Resûlullah (a.s.m.), “Ey Âişe! Ensar muhabbet duygusu olan bir kavimdir. Onlara, ‘Size geldik, size geldik; Allah bize de, size de hayat versin’ şarkısını söyleyen birini gönderseydiniz” buyurmuştu. (İbn Mâce, Nikâh: 21; Müsned, 4: 78)

Hadislerde ifadesini bulan kafiyeli mısralar ve makamla söylenen sözler, daha ziyade, sanat müziği ve ilahi türü sözlerdir. Bu hususta Enes bin Mâlik bir hatırasını şöyle anlatır:

“Resûlullah (a.s.m.) Medine’nin bir tarafından geçti. O anda def çalıp şarkı söyleyen birkaç kızcağızla karşılaştı. Kızlar şöyle diyorlardı:

‘Biz Neccâr oğullarının kızlarıyız.

Muhammed ne iyi komşudur.’

Bunun üzerine Resûlullah (a.s.m.) onlara:

‘Allah biliyor ki, ben de sizleri seviyorum’ buyurdu.” (İbn Mâce, Nikâh: 21).

Yine bir sefer esnasında Peygamberimizin de hazır bulunduğu bir kafilede bir sahabinin okuduğu eseri Peygamberimizin büyük bir sevinç içinde ve dua ederek karşıladığını görmekteyiz.

Seleme b. Ekva anlatıyor: “Resûlullah’la (a.s.m.) beraber Hayber gazasına çıktık. Geceleyin yürüdük. Topluluktan birisi Âmir bin Ekva’ya, ‘Şiirlerini bize dinletsen olmaz mı?’ dedi.

Âmir şairdi ve develeri nağme söyleyerek yeden birisiydi. Devesinden indi ve o topluluğa şu şiiri makamla okudu:

‘Allah’ım! Şayet Sen olmasaydın biz hidayete eremezdik.

Sadaka da vermez, namaz da kılmazdık.

O halde can Sana feda, biz günah işledikçe affet.

Düşmanla karşılaşınca ayaklarımızı sabit kıl.

Üzerimize sekînetini indir.

Çünkü biz, cihada çağrıldığımız zaman ona icabet ederiz.

Düşman ise yaygara ile aleyhimize yardım topladı.’

Resûlullah (a.s.m.), ‘Develeri süren bu adam kim?’ diye sordu. ‘Âmir bin Ekva’dır’ dediler. ‘Allah ona rahmet etsin’ diye dua etti. Topluluktan birisi, ‘Duanız sebebiyle [şehit olmak ona] vacip oldu ey Allah’ın Resûlü! Bizi de bundan faydalandırsaydınız’ dedi.” (Müslim, Cihad: 123).

Mezhep imamları ve İslâm âlimleri yukarıda meallerini verdiğimiz hadislerden hareket ederek bellibaşlı şu hükümlere varmışlardır:

Mâlikî fakihlerinden Ebu Bekir İbnü’l-Arabî şöyle der: “İçinde Mâlik b. Enes’in de bulunduğu ekser ulemaya göre, mûsikî kalpleri heyecana getiren eğlencelerdendir. Ne Kur’ân’da, ne de sünnette onun haram olduğuna dair delil yoktur. Ama sahih hadiste mübah olduğuna delil vardır. Sahih hadiste Hz. Ebû Bekir, Hz. Âişe’nin yanına girer. O anda onun yanında Ensarın mersiyelerini okuyan iki cariye vardır. [Sonra hadîsin tamamını yazarak] Mûsikî haram olsaydı, zahiren Ebu Bekir hoş karşılamadığı halde Resûlullah’ın (a.s.m.) evinde olmaması gerekirdi.” (İbnü’l-Arabî, Ahkâmü’l-Kur’ân, III: 9).

İbn Cerîr şöyle der: “Onu tâate güç kazanmak için yapan itaatkâr, günaha güç kazanmak için yapan âsi olur. Yoksa o bir bahçede gezinmek ve gezinti yerinde hava almak kabilinden olur.” (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 13:160).

Şâfiîlerin görüşüne göre, teganni (mûsikî), hakkında gelen haberlere göre mübahtır; çünkü bunda develeri yürütmeyi canlandırma, uyuyanı uyandırma faydası vardır. Onu dinlemek de, dinletmek de mübahtır. (Şirbinî, Mağni’l-Muhtâc, VI, 428).

Hanbelîlere göre, dinen hoş karşılanmayan birşey olmadıkça teganni mübahtır. İmam Ahmed b. Hanbel’e göre, mûsikînin mekruh olması, bizzat söz üzerine değil, kötü fiil üzerinedir. Yani teganni sebebiyle işlenecek kötü şey üzerinedir. (İbn Kudâme, el-Muğnî, 12:42-43)

Zâhirîlerden İbn Hazm, mûsikînin haram olduğunu söyleyenlerin delil getirdikleri hadîs-i şeriflerin sıhhatli olmadığını söyler. Ona göre, bir farza saygısızlık etmemek şartıyla, mûsikî mutlak surette mübahtır. (İbn Hazm, el-Muhallâ, 9:60)

İmam Gazalî, âyet ve hadislerden ve genel prensiplerden hareket ederek, mûsikînin helal olduğunu, aksini gösteren delillerden bir kısmının uydurma olup bir kısmının da ârızî bir durum arzettiğini belirtir. İnsan aklının ve duygularından her birinin kendine has bir özelliği olduğunu ve bu özelliğine göre zevk aldığını dile getirir.

Gözün zevki, güzel şeyleri görmek, kulağın zevki de, güzel şeyleri dinlemektir kanaatini belirten Gazalî, mûsikîden etkilenmemeyi ruhsal bir bozukluk ve bazılarının tabiatında bulunan bir kabalık olarak değerlendirir. Ayrıca Medine’ye hicretinde Ensar kadınlarının def çalarak ve “Talaa’l-Bedru” şiirini nağme ile söyleyerek Resûlullah’ı karşılamalarını delil getirir. (İhyâ, I, 351)

Bu konuda sayfalar dolusu izahlara yer veren İmam Gazalî mûsikî konusunda bazı hususlara da dikkat çekerken özetle şu noktaları dile getirir:

Asıl itibarıyla mûsikîyi haram kılan şey kendisi değil, sonradan ârız olan bazı sebeplerdir.

1. Şarkı söyleyen kadın olur, dinleyen de bazı kötü duygulara kapılırsa dinlemesi caiz olmaz.

2. Şarkı ve türkünün güftesi bozuk, İslâm inanç ve ahlâkına aykırı ise bunu müzikli ve müziksiz dinlemek haramdır.

3. Cinsel duygularına mahkum olan bir genç aşırı derecede müziğe düşer, vaktinin çoğunu da bu yolda geçirirse sefih biri olur. (İhyâ, 1:700)

Bediüzzaman’ın mûsikî konusuna getirdiği ölçü çok açık bir formül gibidir. Her türlü mûsikî âleti ve insan sesini kapsamaktadır.

“Şeriatça bazı savtlar helâl, bazıları da haram kılınmıştır. Evet, ulvî hüzünleri, Rabbânî aşkları îras eden sesler helâldir. Yetimâne hüzünleri, nefsânî şehevâtı tahrik eden sesler haramdır. Şeriatın tayin etmediği kısım ise, senin ruhuna, vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır.” (RNK, İşârâtü’l-İ’câz, 2:1185.)

Gerek insan, gerekse mûsiki âletlerinden çıkan sesler mahiyetlerine ve etki alanlarına göre değerlendirilir. Ya insanın ruhuna tesir eder, onda yüce, dinî ve hamasî duyguların canlanmasına sebep olur veya dinlediği bir mûsikî parçası nefsine ve süflî hislerine hitap ederek manevî duyguların körelmesine sebebiyet verir. Birinci sınıfa giren helal iken, insanı ümitsizliğe, karamsarlığa ve bedbinliğe iten, cinsel duygularına hitap eden mûsikî eserleri ise haram sınıfına girmektedir.

Geriye kalanlar, yani içinde dinen mahzur bulunmayan kısım ise, insanın ruh yapısına göre değişikik gösterir, vicdanına yaptığı tesir gücüne göre hüküm alır

Mehmet Paksu..
 

hknco

Well-known member
Abim mevzu bahis olan duman olunca insan duraksıyor tabi ama. Dinlememek en güzeli hem biliyormusun. İnsan zihni köreliyor.uyuyşturucu gibi bir yönü ile yani beyni yüksek sesle uyuşturmak insana ne haz verirki ama mesele şu dumanda uçuruma götüren sözlerden var. Onlardan uzak durmak icab eder. Hadi dinleyelim ama sakat olmayan vicdanımızdan şüphe bırakmadan geçecek o süzgece takılmayacak parçaları dinleyelim. Ama bu demek değil ki bunlar caiz bu benim kendi kanaatim.
 
Üst