Namazı işçiye ödemek I - II

İlim-irfan

Well-known member
Allah Teâlâ'nın takdir buyurduğu dünya düzeninde zenginlerle fakirlerin, işverenlerle işçilerin, verenlerle alanların aynı mekânı paylaşması gerekmektedir. Dünya düzeninin sürmesi de böyle bir beraberlikle mümkündür. Üsttekilerle alttakiler aynı binayı paylaşmaya mecburdurlar. Zenginler fakirlerin, fakirler de zenginlerin veliyi nimetidir. Bu iki zıt kutup birbirlerinin mütemmimi durumundadırlar. Bu düzen insanlığın çadırlarda yaşadığı dönemlerde böyle olduğu gibi gökdelenlerde yaşadığı dönemlerde de böyledir. Üst el alt ele, alt el de üst ele mahkûmdur. Allah'ın yeryüzünde takdir buyurduğu rızk planında böyle bir sınıflandırılmanın bulunması tabiidir.
Çalışanın ve çalıştıranın bulunması doğaldır. Doğal olmayan, bu ikisi arasında bir hukuk kuralının bulunmaması olur. Alanla verenin bulunduğu bir yerde kurallar olmalıdır. Kurallar da müeyyideyle desteklenmelidir. Alanın ve verenin hakları korunmadığı zaman, zulüm iddiası olur. Zulmün olduğu yerde ise insana huzur yoktur. Güven de yoktur.
İslam şeriatı, iki insanın bir araya gelmesini gerektirecek her iş için kurallar koymuştur. Hiçbir insan ikinci insanın merhametine terk edilmemiştir. İslam şeriatını, namaz kurallarını koyan bir din olarak değil, namaz kılanların uyduğu hayat kurallarını da koyan bir din olarak bilmemiz şarttır.
İşçi ile işveren arasındaki hukuk, İslam'ın en temel prensipleri ile çizilmiş bir dairenin içinde bulunmaktadır.
İşçi ve işverenle ilgili fıkıh kitaplarında yer alan kuralların bütününü yok sayarak şu ilkeyi düşünmemiz bile, Allah'a ve ahiret gününe, hesaba iman eden bir insan için yeterli ikaza vesile olacaktır. İşçi ve işveren arasındaki ilişkinin doğuracağı hukukun en nihai adı 'kul hakkı' dairesinde kalmaktır. Gerek işçinin ve gerekse işverenin hak sahibi olması, o hakkının 'kul hakkı' olarak tescil edilmesi demektir. Kul hakkı ise şehadetle bile kurtulmanın mümkün olmadığı bir haktır. Allah yolunda şehit olmak bütün günahlardan kurtulmaya sebep olmasına rağmen kul haklarından kurtarmadığına göre, iki kul arasındaki işçi işveren ilişkisinin nihai adı olan kul hakkının ne denli ağır bir noktada durmakta olduğu gayet rahat anlaşılacaktır. İmza oyunlarıyla, el altı işlemleriyle kurtulabileceğini zannedenler ya ahiret inancından mahrumdur ya da ahiretteki hesaplaşmayı bilmemektedirler.
İşçi, hizmetçi veya köle adıyla çalıştırılan her insan, Allah Teâlâ'nın hamisi olduğu bir hakkın sahibidir. Bunun karşılığında işveren de işçiye karşı bir hak sahibidir. İşçinin hakkının abartılarak, işverenin mağdur edilmesi de hakka uygun bir tutum değildir. Ne zarar vermek ne de zarara razı olmaktan yana meyletmeyen bir anlayış tam bir İslam anlayışıdır. Adalet herkesin hakkını elde etmesiyle mümkündür. Belki tamahlar tatmin edilemez ama taahhütlerle belirlenen sözler tatmin edilebilir.
İşçilik patronluk ilkeleri

1) Kesinlikle belirli bir işe karşılık belirli bir ücret üzerinden işçi-işveren ilişki kurulmalıdır. İş belli olmalıdır, ücret belli olmalıdır. Çalışma zamanı belirlenmelidir. Ucu açık sözler etrafında bir iş akit olamaz. Olağan dışı durumlarda getirilecek farklılıklar belli olmalıdır. İki taraf da imzalarının sahibi olacaklarına göre neye imza attıklarını bilmeli ona göre imzalamalıdırlar. Taraflar arasındaki anlaşma yazılı ve belge niteliği taşıyor olmalıdır.
2) Mer'i yasaların işçi işveren ilişkilerini belirleyen kuralları, iki tarafı da bağlayıcıdır. Eğer kuralların haricinde bir iş yapılacaksa bu ayrıca belirlenip kayıt altına alınmalıdır. Kuralların koyucular açısından niteliğinin engel görülmesi doğru değildir. Biz sadece Allah Teâlâ'nın hududunu yok sayan kuralları yok sayarız.
3) 'Her ümmetin bir imtihanı vardır. Bu ümmetin imtihanı da mal ile olacaktır.' (Tirmizî, Zühd, 26-2336) Mal ile imtihan edileceğimizin şuurunu asla yitirmemeliyiz. Başkalarının hakları ile kazanılan malların bizim için vebalden başka bir anlam ifade etmeyeceğini bilmemiz gerekir.
4) İşçinin genelde mağdur edildiğine dair yaygın kanaat umuma teşmil edilemez. İşçinin mağdur edilmesi mümkün olduğu gibi işçinin de iş sahibini mağdur etmesi mümkündür. Hak kimden yana ise o haklıdır. Hak da atılan imzalarla belirlenecektir.
5) İşverenin, işçinin yetersizliğini, kusurlarını ileri sürerek ücretinden kısması, haklarını yok sayması caiz değildir. Resûlullah sall
Allah.gif
u aleyhi ve sellem efendimiz, beğenilmeyenlerin salınmasını, beğenilenlerle bir arada devam edilmesini emretmiştir. (Ebu Davud, Edeb, 133- 5161) İşçinin yetersizliğini zulme gerekçe göstermek yoktur.

Ben ve onlar
Aişe radıyalalhu anha diyor ki:
Adamın biri Resûlullah sall
Allah.gif
u aleyhi ve selleme gelip önüne oturdu ve şöyle dedi:

'Ya Resûlullah. Benim kölelerim var. Bana yalan konuşurlar, beni aldatırlar, sözümü dinlemezler. Ben de onlara söverim, onları döverim. Ben onlarla ne yapacağım.' Ona şu cevabı verdi:
'Kıyamet günü olduğunda, sana yaptıkları hıyanet, isyan ve yalanlarıyla senin onlara verdiğin ceza hesaplanacak. Eğer onlara verdiğin ceza, onların suçu ile denkse denklik olacak; ne zararın ne karın olur. Eğer onlara verdiğin ceza az ise sana yazılacak. Senin verdiğin ceza suçlarından fazla ise, fazlalık senden kısas edilecek.'
Adam bir kenara çekildi. Mırıldanıp ağlamaya başladı.
Resûlullah sall
Allah.gif
u aleyhi ve sellem ona şu ayeti okumadın mı, diye sordu: 'Kıyamet gününde biz adalet terazisini kurarız. Hiç kimseye en küçük bir haksızlık edilmez. Hardal tanesi kadar bir şey bile olsa onu ortaya koyarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.' [Enbiya, 47]

Adam dedi ki:
'Ya Resûlullah. Onları salmaktan başka bir çıkar yol bulamıyorum. Şahit ol, hepsini azat ettim.' [Tirmizî, Tefsir, 21-3165]
Namazdan, hacdan ücret nasıl ödenecek?
'Kimin bir kardeşi ile iffeti veya bir şeyle ilgili bir davası varsa onu bugünden, dinar veya dirhemin olmayacağı günden önce helalleşerek halletsin. Eğer salih ameli varsa yaptığı zulüm kadar ondan alınacak öbürüne verilecektir. Sevabı yoksa diğerinin günahlarından alınıp ona yüklenecektir.' [Buharî, Havalat, 1-2287; Müslim, Müsakat, 7- 3978; Ebu Davud, Buyû', 10- 3345]



Nureddin Yıldız - Milli Gazete
10/03/2010
 

İlim-irfan

Well-known member
Namazı işçiye ödemek II

İşçilik patronluk ilkeleri

6) İşçi ile işveren arasındaki aktin, işçi veya işverenin dini ile bir ilgisi yoktur. Bir sözleşme üzerine kurulu akit bulunduktan sonra taraflardan birinin mü'min olmaması, doğacak hukuku değiştirmez. Mü'min, imzasının sahibidir, hakkının müdafiidir. Zarar vermek de yoktur zarara katlanmak da.
7) İşveren işçiyi kardeşi görmelidir
İşverenin işçiyi kardeşi görmesi esastır. İşçiyi köle gibi görmek, onun insanî onurunu çiğnemek caiz değildir. İşçilik bir ar vesilesi değildir.
Peygamber aleyhisselam efendimiz de dâhil olmak üzere her peygamber çobanlık yapmıştır. [Buharî, İcare, 2-2262] Eğer işçi, mü'min işverenin kendisine gösterdiği kardeşlik yüzünü suiistimal ediyorsa, bu onun iş akdinin feshi için gerekçe olabilir ama zulmedilmesine, horlanmasına, 'işçi sınıfı' başlığı altında bir gözle izlenmesine neden olamaz. Bu konuda Peygamber aleyhisselamın hadislerinde oldukça nazik bir örnek vardır.
Müslim'in rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurmaktadır: 'Sizden birinize işçisi yemeğini hazırlayıp getirdiğinde -ki, işçi o yemeğin buharını koklamış sıcaklığını hissetmiştir- işçisini de onunla beraber oturtup yedirsin. Eğer yemek yetmeyecek kadarsa, eline bir iki lokma verip göndersin.' [At'ime, 51-3846]
8) İşçi dövmek, işçiye sövmek yoktur
Ebu Mes'ud radıy
Allah.gif
u anh diyor ki: 'Bir kölemi dövüyordum. Arkamdan bir ses işittim. 'Ebu Mes'ud! Allah, senin bu köleye karşı gücünden daha güçlüdür sana karşı!' diyordu. Döndüm ki, Resûlullah sall
Allah.gif
u aleyhi ve sellemmiş. 'Ya Resûlullah. O hürdür artık' dedim.

Buyurdu ki: 'Böyle yapmasaydın, ateş seni yakalayacaktı.' [Müslim, Eyman, 8-4282; Ebu Davud, Edeb, 133-5159; Tirmizî, Birr, 30-1948]
9) Mü'minin hakkını gasp edene cehennem farz kılınır
İşverenin işçinin haklarından birini gasp etmesi, işçinin işverenin işini aksatarak veya malına zarar vererek ya da herhangi bir yolla onun hakkına tecavüz ederek ona zarar vermesi haramdır. Resûlullah sall
Allah.gif
u aleyhi ve sellem efendimiz, mü'min için aşılamaz ölçüyü koymuştur. Tam bir itaatle ona uymak durumundayız;

Efendimiz buyurdu ki: 'Kim bir Müslüman'ın hakkını yemin ederek gasp ederse Allah ona ateşi farz kılar, cenneti de ona haram eder.' Bir adam dedi ki: 'Ya Resûlullah. Bu söz konusu olan şey basit bir şey ise?' Buyurdu ki: 'Bir dal parçası bile olsa!' [Müslim, İman, 61- 351; Nesaî, Âdabulkada, 30- 5434; İbni Mace, Ahkâm, 8- 2324]
Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği bir hadiste Resûlullah sall
Allah.gif
u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: 'Allah Teâlâ buyurdu ki: Üç kişinin düşmanı kıyamet günü benim. Benim adıma yemin edip sözünden cayan, hür bir insanı satıp parasını yiyen ve işçi tutup onu çalıştırdığı halde ücretini ödemeyen.' [Buharî, İcare, 10- 2270]

10) 'İşçinin ücretini alın teri kurumadan ödeyin'
İşçinin ücretini peşin ödemek, geciktirmemek esastır. Eğer iki taraf arasında ödeme takvimi belirlenmemiş ise örfe bağlı olarak ödeme yapılmalıdır. Zorunlu bir durum olmadıkça iş de gecikmemelidir işin ücreti de. Resûlullah sall
Allah.gif
u aleyhi ve sellem meşhur hadisinde: 'İşçinin ücretini alnının teri kurumadan ödeyin.' [İbni Mace, Ruhûn, 4-2443] buyurarak, muazzam bir kural belirlemiştir. Bilhassa mü'minler bu standarda dikkat etmelidirler. Alın teri kurumadan şeklinde belirlenen bir kuralı, tükürüğü kurumadan şekline çevirmek asla doğru değildir.

11) Allah'ın haramlarından bir harama direk veya dolaylı yolla kapı açan bir iş üzerinde akit yapmak mümkün değildir.
12) 'Zayıfın zorlanmadan hakkını alamadığı bir ümmette hayır yoktur'
Mü'min işçisini veya işverenini kendi dinine müntesipler arasından seçmeye çalışmalıdır. Mü'min işverenler de çalıştırdıkları işçilerine dini hassasiyetlerinde yardımcı olmalıdırlar. Mü'min işçinin de, işverenin de hakkını aramasında bir sakınca yoktur. Hatta hakkını aramalıdır. Hakkın verilmediği ve aranmadığı bir ümmet hayırlı bir ümmet değildir. Bu konuda en güzel örnek sevgili Peygamber aleyhisselam efendimizde vardır:
Ebu Said el-Hudri radıy
Allah.gif
u anh diyor ki: Bir bedevi Peygamber aleyhisselama gelerek alacağını istedi. İsterken de kabaca davrandı. Muhakkak ödeyeceksin gibi çıkışlar yaptı.

Ashap adama çıkıştılar; 'Yazık sana be, kiminle konuşuyorsun biliyor musun?' dediler. O da: 'Ben hakkımı istiyorum.' dedi. Resûlullah sall
Allah.gif
u aleyhi ve sellem buyurdular ki: 'Hak sahibinden yana olsanıza!' Ardından da Havle binti Kays isimli kadına haber gönderip: 'Senin hurman varsa, bizim hurmamız gelinceye kadar borç verir misin?' dedi.

'Elbette ya Resûlullah. Anam babam sana feda olsun.' diye cevap verdi kadın. Alınan borç adama verildi. Adama biraz da fazla verdi. Adam: 'Hakkımı verdin. Allah da sana versin.' dedi. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselam şöyle buyurdu: 'Zayıfın zorlanmadan hakkını alamadığı bir ümmette hayır yoktur.' [İbni Mace, Sadakat, 3-2426; Ebu Ya'la, 1092; Şuabuliman, 7143]
Namazdan, hacdan ücret nasıl ödenecek?
'Kimin bir kardeşi ile iffeti veya bir şeyle ilgili bir davası varsa onu bugünden, dinar veya dirhemin olmayacağı günden önce helalleşerek halletsin. Eğer salih ameli varsa yaptığı zulüm kadar ondan alınacak öbürüne verilecektir. Sevabı yoksa diğerinin günahlarından alınıp ona yüklenecektir.' [Buharî, Havalat, 1-2287; Müslim, Müsakat, 7- 3978; Ebu Davud, Buyû', 10- 3345]

Nureddin Yıldız - Milli Gazete
11/03/2010
 
Üst