Huseyni
Müdavim
Soru
Said Nursi, risalelerde "tesadüf" kelimesi yerine genellikle "tevafuk" kelimesini kullanmıştır ve "kör tesadüf", "kanunsuz tesadüf", "sersem tesadüf" "hiç ender hiç olan tesadüf", "tesadüf oyuncaklığı", "karışık tesadüf", "serseri tesadüf", "şuursuz tesadüf"gibi ifadelerle tesadüf kelimesini kullanmıştır. Bunu nasıl izah edersiniz ?
Cevabımız
Değerli Kardeşimiz;
Üstad “tesadüf yoktur” diyor, fakat bazı yerlerde tesadüf kelimesi geçiyor. Orada geçen tesadüf kelimeleri başka bir mana da mı kullanılıyor?
Tesadüf kelimesinin kullanımına itirazı; iradesiz, kontrolsüz, plansız ve programsız kader ve ilm-i ilahinin rağmına olan ifadeler ve davranışlardır. Yani inanç ve itikad bakımından Allahın ilmini, iradesini ve kudretini reddeden materyalistlerin saplandığı tesadüf kelimesi tamamen inkara ve küfre götürdüğünden üstadımız üzerinde şiddetle durup ikaz ediyor. Fakat miraç risalesinde olduğu gibi “gözüne ve kulağına tesadüf eden” ve buna mümasil ifadeler -haşa- aynı manaya gelmez.
Buradaki tesadüf, Resulüllah (S.A.V) miraç merdiveniyle alemi gezerken kendi iradesinin dışında kendisinin kontrolü olmadan ne olup biteceğini bilmeden gözünün gördüğü kulağının işittiği kevni delil ve burhanlara hayret ederek tefekkür etmesinde kullanılan tesadüf kelimesi ilm-i ilahi açısından doğru değildir. Çünkü ilm-i ilahide tesadüf olmaz. Ancak tevafuktur. Fakat Resulüllahın canibinden bilinmeyen, iradesinin dışında cereyan eden hadiseler olduğundan dolayı orda kullanılan tesadüf kelimesi doğrudur ve münasiptir.
Mesela: “Ben de kader-i İlahînin sevkiyle pek acib bir yola girmiştim. Ve pek çok belalara ve düşmanlara tesadüf ettim”.
“Enes'e ferman etti ki: "Filân, filânı çağır. Hem kime tesadüf etsen davet et." Enes de kime rast geldiyse çağırdı.”
Üstad "tesadüf yok" derken hiçbir şey rastgele olmadığını nazara verir. Sizin de dikkat çektiğiniz yerlerde ise "rastlamak" anlamı kendini göstermektedir. "Falana rastladım" dediğimizde bunun önceden planlanan bir görüşme olmadığı anlaşılır.
Aşağıda risalelerde geçen tesadüfle alakalı bazı cümleler yer almaktadır:
“Tesadüf onun işine karışamaz." (S: 197)
"Zelzele gibi vakıalar olan şu hâdisat-ı kevniye, tesadüf oyuncağı değiller." (S: 170)
“Hangi tesadüf bu işlere karışabilir?" (S: 673
“Tesadüf ise, cehlimizi örten gizli bir hikmet-i İlahiyenin perdesidir"
“Demek tesadüf yok, hâdisat başıboş gelmiyor, intizamsız değillerdir." (M: 349)
“Fakat rububiyet-i âmmedeki daire-i esbab-ı zâhiriyede, ehl-i gafletin nazarında hikmeti ve sebebi bilinmeyen işlerde, tesadüf namını vermişler." (M: 379)
“Karışık tesadüf karışamaz." (Ş: 45)
“Evet fennî bir nazarla dikkat edilirse anlaşılır ki, o zerrenin hareketi, körükörüne, tesadüf eseri değildir." (İ: 57)
“Âlemde tesadüf yoktur." (Ms: 243)
“Bu tevafuk kat’iyen tesadüf değil." (B: 255
“Birincisi: Her şeyde -ne kadar cüz’î de olsa- bir kasd ve iradenin cilvesi bulunmasıdır; tesadüf, hakikî olarak olmamasıdır." (K: 65)
"En cüz’î işlerimiz de tesadüf değil, kasdî tevafuktur." (K: 221)
“Gözümüzle bu latif tevafuktaki şirin inayet-i İlahiyenin cüz’î cilvelerini gördük ve anladık ki, kör tesadüf işimize karışmıyor." (K: 222)
“Bu kadar kesret ve vüs’atle tesadüf olamaz." (STİ: 5)
“Bu işler tesadüfî olamaz." (S: 35)
“Demek ki, şu enharın nebeanları, âdi ve tabiî ve tesadüfî bir iş değildir." (S: 250)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale-i Nur Editör
Said Nursi, risalelerde "tesadüf" kelimesi yerine genellikle "tevafuk" kelimesini kullanmıştır ve "kör tesadüf", "kanunsuz tesadüf", "sersem tesadüf" "hiç ender hiç olan tesadüf", "tesadüf oyuncaklığı", "karışık tesadüf", "serseri tesadüf", "şuursuz tesadüf"gibi ifadelerle tesadüf kelimesini kullanmıştır. Bunu nasıl izah edersiniz ?
Cevabımız
Değerli Kardeşimiz;
Üstad “tesadüf yoktur” diyor, fakat bazı yerlerde tesadüf kelimesi geçiyor. Orada geçen tesadüf kelimeleri başka bir mana da mı kullanılıyor?
Tesadüf kelimesinin kullanımına itirazı; iradesiz, kontrolsüz, plansız ve programsız kader ve ilm-i ilahinin rağmına olan ifadeler ve davranışlardır. Yani inanç ve itikad bakımından Allahın ilmini, iradesini ve kudretini reddeden materyalistlerin saplandığı tesadüf kelimesi tamamen inkara ve küfre götürdüğünden üstadımız üzerinde şiddetle durup ikaz ediyor. Fakat miraç risalesinde olduğu gibi “gözüne ve kulağına tesadüf eden” ve buna mümasil ifadeler -haşa- aynı manaya gelmez.
Buradaki tesadüf, Resulüllah (S.A.V) miraç merdiveniyle alemi gezerken kendi iradesinin dışında kendisinin kontrolü olmadan ne olup biteceğini bilmeden gözünün gördüğü kulağının işittiği kevni delil ve burhanlara hayret ederek tefekkür etmesinde kullanılan tesadüf kelimesi ilm-i ilahi açısından doğru değildir. Çünkü ilm-i ilahide tesadüf olmaz. Ancak tevafuktur. Fakat Resulüllahın canibinden bilinmeyen, iradesinin dışında cereyan eden hadiseler olduğundan dolayı orda kullanılan tesadüf kelimesi doğrudur ve münasiptir.
Mesela: “Ben de kader-i İlahînin sevkiyle pek acib bir yola girmiştim. Ve pek çok belalara ve düşmanlara tesadüf ettim”.
“Enes'e ferman etti ki: "Filân, filânı çağır. Hem kime tesadüf etsen davet et." Enes de kime rast geldiyse çağırdı.”
Üstad "tesadüf yok" derken hiçbir şey rastgele olmadığını nazara verir. Sizin de dikkat çektiğiniz yerlerde ise "rastlamak" anlamı kendini göstermektedir. "Falana rastladım" dediğimizde bunun önceden planlanan bir görüşme olmadığı anlaşılır.
Aşağıda risalelerde geçen tesadüfle alakalı bazı cümleler yer almaktadır:
“Tesadüf onun işine karışamaz." (S: 197)
"Zelzele gibi vakıalar olan şu hâdisat-ı kevniye, tesadüf oyuncağı değiller." (S: 170)
“Hangi tesadüf bu işlere karışabilir?" (S: 673
“Tesadüf ise, cehlimizi örten gizli bir hikmet-i İlahiyenin perdesidir"
“Demek tesadüf yok, hâdisat başıboş gelmiyor, intizamsız değillerdir." (M: 349)
“Fakat rububiyet-i âmmedeki daire-i esbab-ı zâhiriyede, ehl-i gafletin nazarında hikmeti ve sebebi bilinmeyen işlerde, tesadüf namını vermişler." (M: 379)
“Karışık tesadüf karışamaz." (Ş: 45)
“Evet fennî bir nazarla dikkat edilirse anlaşılır ki, o zerrenin hareketi, körükörüne, tesadüf eseri değildir." (İ: 57)
“Âlemde tesadüf yoktur." (Ms: 243)
“Bu tevafuk kat’iyen tesadüf değil." (B: 255
“Birincisi: Her şeyde -ne kadar cüz’î de olsa- bir kasd ve iradenin cilvesi bulunmasıdır; tesadüf, hakikî olarak olmamasıdır." (K: 65)
"En cüz’î işlerimiz de tesadüf değil, kasdî tevafuktur." (K: 221)
“Gözümüzle bu latif tevafuktaki şirin inayet-i İlahiyenin cüz’î cilvelerini gördük ve anladık ki, kör tesadüf işimize karışmıyor." (K: 222)
“Bu kadar kesret ve vüs’atle tesadüf olamaz." (STİ: 5)
“Bu işler tesadüfî olamaz." (S: 35)
“Demek ki, şu enharın nebeanları, âdi ve tabiî ve tesadüfî bir iş değildir." (S: 250)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale-i Nur Editör