topraktoprak
Well-known member
Risale-i Nur'un çeşitli yerlerinde bahsedilen nefse muhabbet ne demektir? Nefse muhabbeti nasıl anlamalıyız?
Cevap
Risale-i Nur'da nefse muhabbet iyi bir şey olarak değil, terk edilmesi gereken zararlı bir hastalık olarak anlatılır. Zaten hadis-i şerifte de;
"Senin en zararlı düşmanın nefsindir." buyrulmuştur. (Keşful Hafa, 1 /143)
Nefsini seven bir kimsenin kötü halini Bediüzzaman Hazretleri şöyle tarif eder:
"Tezkiyesiz (arındırılmamış) nefs-i emmaresi bulunmak şartıyla kendi nefsini beğenen ve seven adam, başkasını sevmez. Eğer zahirî (görünüşte) sevse de samimî sevemez, belki ondaki menfaatini ve lezzetini sever.
Daima kendini beğendirmeye ve sevdirmeye çalışır ve kusuru nefsine almaz; belki avukat gibi kendini müdafaa ve tebrie eyler (beraat ettirir). Mübalağalar ile, belki yalanlarla nefsini medih ve tenzih ederek âdeta takdis eder ve derecesine göre "Nefsini ilah edineni gördün mü?" âyetinin bir tokadını yer." (28. Lem'a)
Başka bir yerde de nefse muhabbetle değil, belki düşmanımız bilerek yaklaşmak gereğini ve daha sonra yapılması gerekeni şöyle anlatır:
"Ey nefis! Nefsine muhabbet değil, belki adavet (düşmanlık) etmelisin veyahut acımalısın veyahut mutmainne olduktan sonra (terbiyesi tamam olduktan sonra) şefkat etmelisin." (24. Söz, 5. Dal)
İnsan bir tek nefisten ibaret değildir. Akıl, kalb, ruh, vicdan gibi manevi güzel yönleri de vardır. Bizi Allah'a isyana, haramlara yönlendiren, daima kötülüğe meyl eden bir tarafımız vardır ki buna nefis diyoruz.
İnsan işte bu tarafına, kendi zararına çalışan ve Şeytanın emrine itaate meyilli bir düşmanı olarak bakmalı ve bu tarafına muhabbet etmemeli ve onun zararlı isteklerine karşı uyanık davranmalıdır.
Eskiden beri tarikatler nefis terbiyesine çok önem vermişler ve tarikatin esasının "Nefse muhalefet" olduğunu beyan etmişlerdir.
Fakat nefsin mertebeleri olup Nefs-i Mutmainne makamına geldikten sonra artık bu nefis insanı günaha ve isyana sevk etmez ve itaate alışır. Bu durumdaki nefis sevilebilir. Zaten bu nefsi Allah da sever ve onun hakkında şöyle buyurur:
“Ey nefs-i mutmainne! (Hem) râzı olan, (hem) kendisinden râzı olunan (sen Rabbinden, O da senden râzı) olarak Rabbine dön! Artık (sâlih) kullarımın arasına katıl! Ve (onlarla) Cennetime gir!” (Fecir, 27-30)
Alıntı...
Cevap
Risale-i Nur'da nefse muhabbet iyi bir şey olarak değil, terk edilmesi gereken zararlı bir hastalık olarak anlatılır. Zaten hadis-i şerifte de;
"Senin en zararlı düşmanın nefsindir." buyrulmuştur. (Keşful Hafa, 1 /143)
Nefsini seven bir kimsenin kötü halini Bediüzzaman Hazretleri şöyle tarif eder:
"Tezkiyesiz (arındırılmamış) nefs-i emmaresi bulunmak şartıyla kendi nefsini beğenen ve seven adam, başkasını sevmez. Eğer zahirî (görünüşte) sevse de samimî sevemez, belki ondaki menfaatini ve lezzetini sever.
Daima kendini beğendirmeye ve sevdirmeye çalışır ve kusuru nefsine almaz; belki avukat gibi kendini müdafaa ve tebrie eyler (beraat ettirir). Mübalağalar ile, belki yalanlarla nefsini medih ve tenzih ederek âdeta takdis eder ve derecesine göre "Nefsini ilah edineni gördün mü?" âyetinin bir tokadını yer." (28. Lem'a)
Başka bir yerde de nefse muhabbetle değil, belki düşmanımız bilerek yaklaşmak gereğini ve daha sonra yapılması gerekeni şöyle anlatır:
"Ey nefis! Nefsine muhabbet değil, belki adavet (düşmanlık) etmelisin veyahut acımalısın veyahut mutmainne olduktan sonra (terbiyesi tamam olduktan sonra) şefkat etmelisin." (24. Söz, 5. Dal)
İnsan bir tek nefisten ibaret değildir. Akıl, kalb, ruh, vicdan gibi manevi güzel yönleri de vardır. Bizi Allah'a isyana, haramlara yönlendiren, daima kötülüğe meyl eden bir tarafımız vardır ki buna nefis diyoruz.
İnsan işte bu tarafına, kendi zararına çalışan ve Şeytanın emrine itaate meyilli bir düşmanı olarak bakmalı ve bu tarafına muhabbet etmemeli ve onun zararlı isteklerine karşı uyanık davranmalıdır.
Eskiden beri tarikatler nefis terbiyesine çok önem vermişler ve tarikatin esasının "Nefse muhalefet" olduğunu beyan etmişlerdir.
Fakat nefsin mertebeleri olup Nefs-i Mutmainne makamına geldikten sonra artık bu nefis insanı günaha ve isyana sevk etmez ve itaate alışır. Bu durumdaki nefis sevilebilir. Zaten bu nefsi Allah da sever ve onun hakkında şöyle buyurur:
“Ey nefs-i mutmainne! (Hem) râzı olan, (hem) kendisinden râzı olunan (sen Rabbinden, O da senden râzı) olarak Rabbine dön! Artık (sâlih) kullarımın arasına katıl! Ve (onlarla) Cennetime gir!” (Fecir, 27-30)
Alıntı...