topraktoprak
Well-known member
Niyet denilince, aklımıza öncelikle namaz yahut oruç gelir. Bu ibadetleri yaparken Allah rızasına ermeyi talep ederiz. Ve bunu işin başında hemen dile getiririz. Rızanın zıddı riyadır. Rıza Hak içindir, riya ise halk içindir. Birincisinde İlâhî teveccühe ve rahmete ermek esastır; ikincisinde ise insanlara hoş görünmek, onların takdirlerine ve alkışlarına can atmak. Bu ise bence dilenciliğin bir başka türlüsüdür.
Herkesin kendi nefsini beğendiği bir dünyada, riya yolunu tutmamız ve kendimizi başkalarına beğendirme sevdasına kapılmamız büyük bir gaflettir. Ama gel gör ki, nefis aldanmaya can atıyor ve bu çıkmaz sokağa bilerek ve severek giriyor.
Dünyada mesut bir hayat sürmemiz ve ölümle başlayan ebediyet yolculuğumuzda saadet yurduna varmamız, öncelikle, niyet şartına bağlıdır. İbadetlerimizde niyet Allah rızası olduğu gibi, dünya işlerine çalışmamızda da niyetimiz “helal kazanmak, aile fertlerimize helal lokma yedirmek, örnek bir zengin olarak başkalarını da helal dairesinde çalışmaya teşvik etmek, memleketimizin maddî kalkınmasında rol üstlenerek düşmanlarımız karşısında ülkemizi daha güçlü kılmak” gibi yüksek gayeler olmalıdır. Bu niyetle yaptığımız dünyevî çalışmalarımız ahiretimize mal olabilir. Nur Külliyatından Dördüncü Sözde şöyle buyrulur:
“Namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır.”
Yukarıda bu güzel niyetlerden bir kaçını saymış olduk.
“Başkalarına üstün gelmek, parmakla gösterilmek, rakiplerimizi kıskandırmak, alkış ve taktir toplamak” gibi nefsin hoşuna giden niyetler o çalışmalarımızın faydasını sadece bu dünyada bırakır. O kadar yorulmamıza rağmen ahiretimize bir şey götüremeyiz.
Üstat Bediüzzaman Hazretleri, “Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb’inize ibadet ediniz ki takva mertebesine nail olasınız.” mealindeki âyetin tefsirinde, çok önemli bir noktaya işaret eder:
İnsan, Rabbine, öncelikle, Rabbi olduğu için ibadet etmelidir. Bu ibadetin sonunda ereceği makamlar ve lütuflar ikinci derecede kalırlar. Bunun bir küçük misâlini, büyüklerimize hürmet noktasında yaşamıyor muyuz?
Babamıza niçin hürmet ederiz?
Babamız olduğu için; yoksa, bize hediyeler vereceği, yahut miras bırakacağı için değil. Zira bu ikinci halde, sevgimize menfaat karışmış, safiyeti kaybolmuş ve bulanmış olur.
İşte, âyet-i kerimede, “Allah’a ibadet edin.” yerine “Rabbinize ibadet edin.” buyrulmakla bu inceliğe dikkat çekilmektedir.
Rabb’imize, Rabb’imiz olduğu için ibadet edeceğiz. Bedenimizin planını bir damla su içine yerleştiren, o damlayı terbiye ederek insan haline getiren ve ruhumuzu duygularla donatan Rabb’imize sonsuz şükür borcumuz vardır. Ve ibadet, bu borcu eda etmenin en güzel ifadesidir. Bir mü’min, ibadete başlarken Allah’ın rızasını niyet etmekle bu mânânın şuurunda olduğunu da dile getirmiş oluyor.
Nur Külliyatında niyet ruha benzetilir. “Niyet, bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlastır.” (Mesnevi-i Nuriye )
Amellerin görünen kısmı beden gibidir; gayesi ise ruh. Beden ruhla hayata kavuştuğu gibi, ameller de niyet ile canlanır ve hayatlanırlar. Niyetin ruhu ise ihlastır, yani ibadetin sadece Allah rızası için yapılması, bir başka gaye gözetilmemesidir.
Allah yolunda cihat eden insanla, ganimet için harp eden insan görünüşte aynı işleri yaparlar. Ama birincisi ölürse şehit olur, kalırsa gazi. İkincisi ise şehitlik şerefini peşinen kaybetmiştir. Onun için, ganimetten öte bir nasip de söz konusu değildir.
•••
Önemli bir nokta:
İnsan, işlediği cüzi bir ameli niyet ile küllileştirebilir. Namazda, “Ancak sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.” demekle niyetimizi küllileştirmiş oluyoruz. Nurlarda bu bahis işlenirken üç cemaata dikkat çekilir: Bu âyeti okurken bütün müminleri niyet edebiliriz. Yahut vücudumuzda vazife gören bütün hücrelerimizi, bütün organ ve duygularımızı kastedebiliriz. Veya kendilerine verilen vazifeleri yerine getirmekle ibadetlerini yapan bütün mahlûkatı niyet edebiliriz.
•••
Niyet konusunda üzerinde önemle durulması gereken bir husus da şu: İbadetler gibi virtler, tespihler de ancak Allah rızası için olmalıdırlar. Ancak bu takdirde ihlas mührünü taşır ve makbul olurlar. İnsan bir duayı veya bir tesbihi dünya işlerinin iyi gitmesi için yaparsa ihlas bozulur ve umduğu o neticeye de ulaşamaz.
“O faideler, o evradların illeti olamaz ve ondan, onlar kasden ve bizzât istenilmeyecek. Çünki onlar fazlî bir surette, o hâlis virde talebsiz terettüb eder. Onları niyet etse, ihlası bir derece bozulur. Belki ubudiyetten çıkar ve kıymetten düşer. (Lem’alar)
Herkesin kendi nefsini beğendiği bir dünyada, riya yolunu tutmamız ve kendimizi başkalarına beğendirme sevdasına kapılmamız büyük bir gaflettir. Ama gel gör ki, nefis aldanmaya can atıyor ve bu çıkmaz sokağa bilerek ve severek giriyor.
Dünyada mesut bir hayat sürmemiz ve ölümle başlayan ebediyet yolculuğumuzda saadet yurduna varmamız, öncelikle, niyet şartına bağlıdır. İbadetlerimizde niyet Allah rızası olduğu gibi, dünya işlerine çalışmamızda da niyetimiz “helal kazanmak, aile fertlerimize helal lokma yedirmek, örnek bir zengin olarak başkalarını da helal dairesinde çalışmaya teşvik etmek, memleketimizin maddî kalkınmasında rol üstlenerek düşmanlarımız karşısında ülkemizi daha güçlü kılmak” gibi yüksek gayeler olmalıdır. Bu niyetle yaptığımız dünyevî çalışmalarımız ahiretimize mal olabilir. Nur Külliyatından Dördüncü Sözde şöyle buyrulur:
“Namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır.”
Yukarıda bu güzel niyetlerden bir kaçını saymış olduk.
“Başkalarına üstün gelmek, parmakla gösterilmek, rakiplerimizi kıskandırmak, alkış ve taktir toplamak” gibi nefsin hoşuna giden niyetler o çalışmalarımızın faydasını sadece bu dünyada bırakır. O kadar yorulmamıza rağmen ahiretimize bir şey götüremeyiz.
Üstat Bediüzzaman Hazretleri, “Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb’inize ibadet ediniz ki takva mertebesine nail olasınız.” mealindeki âyetin tefsirinde, çok önemli bir noktaya işaret eder:
İnsan, Rabbine, öncelikle, Rabbi olduğu için ibadet etmelidir. Bu ibadetin sonunda ereceği makamlar ve lütuflar ikinci derecede kalırlar. Bunun bir küçük misâlini, büyüklerimize hürmet noktasında yaşamıyor muyuz?
Babamıza niçin hürmet ederiz?
Babamız olduğu için; yoksa, bize hediyeler vereceği, yahut miras bırakacağı için değil. Zira bu ikinci halde, sevgimize menfaat karışmış, safiyeti kaybolmuş ve bulanmış olur.
İşte, âyet-i kerimede, “Allah’a ibadet edin.” yerine “Rabbinize ibadet edin.” buyrulmakla bu inceliğe dikkat çekilmektedir.
Rabb’imize, Rabb’imiz olduğu için ibadet edeceğiz. Bedenimizin planını bir damla su içine yerleştiren, o damlayı terbiye ederek insan haline getiren ve ruhumuzu duygularla donatan Rabb’imize sonsuz şükür borcumuz vardır. Ve ibadet, bu borcu eda etmenin en güzel ifadesidir. Bir mü’min, ibadete başlarken Allah’ın rızasını niyet etmekle bu mânânın şuurunda olduğunu da dile getirmiş oluyor.
Nur Külliyatında niyet ruha benzetilir. “Niyet, bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlastır.” (Mesnevi-i Nuriye )
Amellerin görünen kısmı beden gibidir; gayesi ise ruh. Beden ruhla hayata kavuştuğu gibi, ameller de niyet ile canlanır ve hayatlanırlar. Niyetin ruhu ise ihlastır, yani ibadetin sadece Allah rızası için yapılması, bir başka gaye gözetilmemesidir.
Allah yolunda cihat eden insanla, ganimet için harp eden insan görünüşte aynı işleri yaparlar. Ama birincisi ölürse şehit olur, kalırsa gazi. İkincisi ise şehitlik şerefini peşinen kaybetmiştir. Onun için, ganimetten öte bir nasip de söz konusu değildir.
•••
Önemli bir nokta:
İnsan, işlediği cüzi bir ameli niyet ile küllileştirebilir. Namazda, “Ancak sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.” demekle niyetimizi küllileştirmiş oluyoruz. Nurlarda bu bahis işlenirken üç cemaata dikkat çekilir: Bu âyeti okurken bütün müminleri niyet edebiliriz. Yahut vücudumuzda vazife gören bütün hücrelerimizi, bütün organ ve duygularımızı kastedebiliriz. Veya kendilerine verilen vazifeleri yerine getirmekle ibadetlerini yapan bütün mahlûkatı niyet edebiliriz.
•••
Niyet konusunda üzerinde önemle durulması gereken bir husus da şu: İbadetler gibi virtler, tespihler de ancak Allah rızası için olmalıdırlar. Ancak bu takdirde ihlas mührünü taşır ve makbul olurlar. İnsan bir duayı veya bir tesbihi dünya işlerinin iyi gitmesi için yaparsa ihlas bozulur ve umduğu o neticeye de ulaşamaz.
“O faideler, o evradların illeti olamaz ve ondan, onlar kasden ve bizzât istenilmeyecek. Çünki onlar fazlî bir surette, o hâlis virde talebsiz terettüb eder. Onları niyet etse, ihlası bir derece bozulur. Belki ubudiyetten çıkar ve kıymetten düşer. (Lem’alar)
Alaaddin BAŞAR