genc_kalem
Okumak,Yaþamaktýr
NİYET
Niyet, yapılan herhangi bir eylemde kastedilen şey, gözetilen maksat, gaye, murat anlamına gelen kalbi bir yöneliştir, İslam’da niyetin önemi, işlenen ameller üzerindeki tesirinden kaynaklanmaktadır. Takvaya] ait bir amel, bozuk bir niyet ile işlendiği zaman isyana dönüşebilmektedir. Namaz, oruç, zekat, hac, cihad ve ilim öğrenmek gibi Rabbani eylemleri yerine getiren bir insan, bu eylemleri Rabbani bir niyetle yapmıyorsa, işlediği bu amellerin kendisine herhangi bir faydası yoktur. Resulullah (s.a.v.)'in yanında ve onunla birlikte savaşmak gibi yüce bir eylemi yerine getirmesine rağmen, niyeti Medine'deki hurmalıklarını korumak olan kişinin öldürülüp cehenneme yuvarlanması bu hususa açık bir örnektir. Bu kişi büyük bir fedakârlıkla savaşmasına rağmen Allah ve Resulü için degil, Medine'deki hurmalıklarını kurtarmak niyetiyle savaştığı için, bu eyleminin karşılığını görmemekte ve öldürüldüğü zaman şehid olarak cennete değil, kafir olarak cehenneme gitmektedir.
Niyet, genellikle salih amellerde müessirdir. Salih bir amel niyet bozukluğu ile isyana dönüşebilmekte ancak isyan olan bir amel iyi niyetle salih amele dönüşmemektedir. Bu gerçeğin Kur'an ve Sünnet'te birçok örnekleri vardır. Bu örneklerden Resulullah (s.a.v.) ile ilgili olan Sakifoğulları meselesini verebiliriz.
Davetin en zor günlerinde Sakifoğulları Resulullah (s.a.v.)'e gelerek, kendilerine imtiyaz tanımasına ilişkin bazı tekliflerde bulunmuşlar ve teklifleri kabul edilirse, kısa bir süre sonra davete topluca icabet edebileceklerini belirtmişlerdir. Bu teklif üzerine Resulullah (s.a.v.) bir an duraklamış ve bu duraklama anında İlahi vahiyle şiddetle uyarılmıştır.
Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman da seni dost edineceklerdi.Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, sen onlara az bir şey (de olsa) meyledecektin.Bu durumda biz de sana, dünya ve ahiretin (azabını) kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın. İsra 73-75
Zikredilen ayeti kerimelerde, İlahi vahiyle uyarılıp-sağlamlaştırılmasaydı, Efendimiz (s.a.v.)'in az bir şey de olsa meyledeceği belirtilmektedir.
Bu yaşanan olay bizlere örnek olması için gerçekleşen bir takdiri İlahi ve dolayısıyla Rabbani bir uyarıdır. Bu Rabbani uyarıyı kavrayabilmemiz için Resulullah (s.a.v.)'in ne için, hangi niyetle meyledeceğini düşünmemiz gerekir.
Resulullah (s.a.v.)'in niyeti neydi?
Sakifoğullarının teklifi karşısında neden duraklamıştı ve İlahi vahiyle uyarılmasaydı, az bir şey de olsa ne için, hangi niyetle meyledecekti?
Aklı selim olan her mü'minin idrak edeceği gibi Resulullah (s.a.v.)'in niyeti para, kadın, mal veya makam değil, sadece ve sadece Allah'ın rızasıdır. Ancak niyet ne olursa olsun en ufak bir uzlaşmaya, en ufak bir sapmaya izin verilmemiştir. Bütün kardeşlerimizin bu noktayı kavramaları ve her konuda olduğu gibi, bu konuda da Resulullah (s.a.v.)'i kendilerine örnek almaları gerekir. Yaşadığımız çağın müslümanları, böylesi bir şuura şiddetle muhtaçtırlar. Çünkü değişik İslam anlayışlarının bulunduğu birçok toplumlarda, bu değişik anlayışlardan hareket ederek farklı grup ve ekollere bölünen müslümaların ortak bir yönleri vardır. Bu ortak yön, hepsinin dilinde bayraklaşan "Niyetimiz İslam" sloganıdır.
Herhangi bir müslümanı çarpık bir yolda veya gayri İslami bir çalışmada gördüğünüz zaman tenkid edemezsiniz. Çünkü tenkidleriniz karşısında söyleyeceği son söz, sizin konuşmaya başladığınız ilk andan itibaren onda hazır beklemektedir.
"Ameller niyetlere göredir ve bizim niyetimiz İslam'dır."
Bu söz, temiz akıl sahibi bir müslümanın söylerken düşünmesi ve içinde bulunduğu duruma bakarak belki de utanması gereken bir sözdür. "Niyetimiz İslam'dır!" diyenler, öncelikle İslam'ın ne olduğunu ve insanlara ne için sunulduğunu bilmeleri gerekir. Nedir İslam?
İnsanlara niyet olarak sunulan bir görüş mü? Oysa ki şanı yüce Rabbimiz Kur'an'ı Kerim'de ".Bugün, sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi de tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip beğendim."(Maide 3) buyurmaktadır. Ayet-i kerimeye dikkat edilirse İslam'ın bir niyet olarak değil, bir din, bir yaşam şekli, Rabbin rızasına giden Rabbani bir yol olarak sunulduğu belirtilmektedir.
Peygamberlerin gönderiliş gayesi sadece insanların niyetlerini değiştirmek değil, aynı zamanda bu insanların içinde bulundukları yolu, yaşam tarzlarını değiştirmek içindir. İnsanların Rabbani bir niyete sahip olmaları yeterli olsaydı, Allah'ı razı etmek istemelerine rağmen sapıklığa düşen Ehl-i Kitab'a veya putlara taparken "Biz bunlara, bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." (Zümer 3) diyen müşriklere peygamber gönderilmezdi.
Gayri İslami yollarda ömürlerini tüketirlerken, çevresindeki insanlara "Bizim niyetimiz İslam!" diyen kimselerin ölümü tefekkür etmeleri ve gayri İslami yolda öldükleri zaman aynı cevabı, aynı rahatlıkla Rabbimize karşı söyleyip, söyleyemeyeceklerini düşünmeleri gerekir. Hepimizin bildiği gibi dünya hayatı, imtihan hayatıdır. Bu İlahi imtihan ise salih niyetle birlikte ameli düzlemdedir.
O, amel bakımından hanginizin daha iyi olacağını denemek (ortaya çıkarmak) için ölümü ve hayatı yarattı. Mülk 2
İslam'ı niyet olarak benimseyip, gayri İslami yollarda ömür tüketen kimseler bu niyetlerine hiçbir zaman kavuşamayacaklardır. Niyeti İstanbul'a gitmek olan Eskişehirli Bir Kimse Ankara yolunu benimser ve Ankara yolunda ilerlemeye çalışırsa İstanbul'a varabilir mi?
Elbetteki varamaz!
Niyeti İstanbul’a gitmek' olan kimsenin yöneleceği yol, İstanbul yolu olmalıdır. Niyeti 'Mekke'ye gitmek olan kimsenin yöneleceği yol, Mekke olmalıdır. Niyetleri 'Allah rızası' olan müslümanların yönelecekleri yol, şanı yüce Rabbimizin gösterdiği Rabbani yol olmalıdır. Müslüman bu noktada durmalı ve düşünmelidir. "Rabbimin rızasına varabilmem için Rabbimin gösterdiği Rabbani yola girmeliyim, bu yolda bulunmalıyım." demelidir.
Bunu dert edinmelidir.
Bu dertle uykuları kaçmalı, bu dertle samimi bir arayışa geçmelidir. Herhangi bir işten atıldığı zaman üç beş günlük nafakası için nasıl endişeleniyor ve yeni bir iş bulabilmek için nasıl kapı kapı geziniyorsa, ebedi hayatı için çok daha fazla endişe duymalı, çok daha fazla telaşa kapılmalıdır.
Bilmelidir "Niyetim İslam" diyerek kurtulamayacağını!
Bilmelidir bazı İslami sloganlarla aldatılmışsa, aldatıcıyla birlikte cehenneme gireceğini!
Bütün bunları bilmeli ve bu bilinçle dehşete düşmelidir. Şayet herhangi bir grupta ise bu grubu yöneten hocasından değil, Allah'tan korkarak yiğitçe ayağa kalkmalı ve İslami bir edeple "Hocam, bizi davet ettiğiniz ve bizlerin de İslami duygularla benimsediğimiz bu yol, Kur'an ve Sünnetin bütünlüğünde beyan edilen Rabbani yol mudur?
Resulullah (s.a.v.) bizatihi aramızda olsaydı, bizleri bu yola mı davet ederdi? Bizler Resulullah (s.a.v.)'ın yolunda isek bu yolu şer'i delilleriyle savunmamız ve müslümanların Rabbani tenkidlerde açık olmamız gerekmez mi?" diyebilmelidir. İdrak etmelidir hangi yolda olduğunu, doğru yolda olduğuna inanmaktan ve hocasına iyi niyetle teslim olmaktan öte, doğru yolda olduğunu idrak etmelidir.
Bu bilinçle bulunmalıdır o yolda, bu bilinçle davet etmelidir yoluna, bu bilinçle savunmalıdır yolunu. Savunduğu yola yönelebilecek olan Rabbani tenkidleri ise can kulağıyla dinlemelidir. Cennetliklere özgü niyetlerle, cehennemliklere özgü amelleri işliyorsa tereddüt etmeden, hiç tereddüt etmeden yolunu değiştirmeli ve Rabbani yola yönelmelidir.
*Rabbani Yol ve Sünnetullah/ Said Hakim
Niyet, yapılan herhangi bir eylemde kastedilen şey, gözetilen maksat, gaye, murat anlamına gelen kalbi bir yöneliştir, İslam’da niyetin önemi, işlenen ameller üzerindeki tesirinden kaynaklanmaktadır. Takvaya] ait bir amel, bozuk bir niyet ile işlendiği zaman isyana dönüşebilmektedir. Namaz, oruç, zekat, hac, cihad ve ilim öğrenmek gibi Rabbani eylemleri yerine getiren bir insan, bu eylemleri Rabbani bir niyetle yapmıyorsa, işlediği bu amellerin kendisine herhangi bir faydası yoktur. Resulullah (s.a.v.)'in yanında ve onunla birlikte savaşmak gibi yüce bir eylemi yerine getirmesine rağmen, niyeti Medine'deki hurmalıklarını korumak olan kişinin öldürülüp cehenneme yuvarlanması bu hususa açık bir örnektir. Bu kişi büyük bir fedakârlıkla savaşmasına rağmen Allah ve Resulü için degil, Medine'deki hurmalıklarını kurtarmak niyetiyle savaştığı için, bu eyleminin karşılığını görmemekte ve öldürüldüğü zaman şehid olarak cennete değil, kafir olarak cehenneme gitmektedir.
Niyet, genellikle salih amellerde müessirdir. Salih bir amel niyet bozukluğu ile isyana dönüşebilmekte ancak isyan olan bir amel iyi niyetle salih amele dönüşmemektedir. Bu gerçeğin Kur'an ve Sünnet'te birçok örnekleri vardır. Bu örneklerden Resulullah (s.a.v.) ile ilgili olan Sakifoğulları meselesini verebiliriz.
Davetin en zor günlerinde Sakifoğulları Resulullah (s.a.v.)'e gelerek, kendilerine imtiyaz tanımasına ilişkin bazı tekliflerde bulunmuşlar ve teklifleri kabul edilirse, kısa bir süre sonra davete topluca icabet edebileceklerini belirtmişlerdir. Bu teklif üzerine Resulullah (s.a.v.) bir an duraklamış ve bu duraklama anında İlahi vahiyle şiddetle uyarılmıştır.
Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman da seni dost edineceklerdi.Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, sen onlara az bir şey (de olsa) meyledecektin.Bu durumda biz de sana, dünya ve ahiretin (azabını) kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın. İsra 73-75
Zikredilen ayeti kerimelerde, İlahi vahiyle uyarılıp-sağlamlaştırılmasaydı, Efendimiz (s.a.v.)'in az bir şey de olsa meyledeceği belirtilmektedir.
Bu yaşanan olay bizlere örnek olması için gerçekleşen bir takdiri İlahi ve dolayısıyla Rabbani bir uyarıdır. Bu Rabbani uyarıyı kavrayabilmemiz için Resulullah (s.a.v.)'in ne için, hangi niyetle meyledeceğini düşünmemiz gerekir.
Resulullah (s.a.v.)'in niyeti neydi?
Sakifoğullarının teklifi karşısında neden duraklamıştı ve İlahi vahiyle uyarılmasaydı, az bir şey de olsa ne için, hangi niyetle meyledecekti?
Aklı selim olan her mü'minin idrak edeceği gibi Resulullah (s.a.v.)'in niyeti para, kadın, mal veya makam değil, sadece ve sadece Allah'ın rızasıdır. Ancak niyet ne olursa olsun en ufak bir uzlaşmaya, en ufak bir sapmaya izin verilmemiştir. Bütün kardeşlerimizin bu noktayı kavramaları ve her konuda olduğu gibi, bu konuda da Resulullah (s.a.v.)'i kendilerine örnek almaları gerekir. Yaşadığımız çağın müslümanları, böylesi bir şuura şiddetle muhtaçtırlar. Çünkü değişik İslam anlayışlarının bulunduğu birçok toplumlarda, bu değişik anlayışlardan hareket ederek farklı grup ve ekollere bölünen müslümaların ortak bir yönleri vardır. Bu ortak yön, hepsinin dilinde bayraklaşan "Niyetimiz İslam" sloganıdır.
Herhangi bir müslümanı çarpık bir yolda veya gayri İslami bir çalışmada gördüğünüz zaman tenkid edemezsiniz. Çünkü tenkidleriniz karşısında söyleyeceği son söz, sizin konuşmaya başladığınız ilk andan itibaren onda hazır beklemektedir.
"Ameller niyetlere göredir ve bizim niyetimiz İslam'dır."
Bu söz, temiz akıl sahibi bir müslümanın söylerken düşünmesi ve içinde bulunduğu duruma bakarak belki de utanması gereken bir sözdür. "Niyetimiz İslam'dır!" diyenler, öncelikle İslam'ın ne olduğunu ve insanlara ne için sunulduğunu bilmeleri gerekir. Nedir İslam?
İnsanlara niyet olarak sunulan bir görüş mü? Oysa ki şanı yüce Rabbimiz Kur'an'ı Kerim'de ".Bugün, sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi de tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip beğendim."(Maide 3) buyurmaktadır. Ayet-i kerimeye dikkat edilirse İslam'ın bir niyet olarak değil, bir din, bir yaşam şekli, Rabbin rızasına giden Rabbani bir yol olarak sunulduğu belirtilmektedir.
Peygamberlerin gönderiliş gayesi sadece insanların niyetlerini değiştirmek değil, aynı zamanda bu insanların içinde bulundukları yolu, yaşam tarzlarını değiştirmek içindir. İnsanların Rabbani bir niyete sahip olmaları yeterli olsaydı, Allah'ı razı etmek istemelerine rağmen sapıklığa düşen Ehl-i Kitab'a veya putlara taparken "Biz bunlara, bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." (Zümer 3) diyen müşriklere peygamber gönderilmezdi.
Gayri İslami yollarda ömürlerini tüketirlerken, çevresindeki insanlara "Bizim niyetimiz İslam!" diyen kimselerin ölümü tefekkür etmeleri ve gayri İslami yolda öldükleri zaman aynı cevabı, aynı rahatlıkla Rabbimize karşı söyleyip, söyleyemeyeceklerini düşünmeleri gerekir. Hepimizin bildiği gibi dünya hayatı, imtihan hayatıdır. Bu İlahi imtihan ise salih niyetle birlikte ameli düzlemdedir.
O, amel bakımından hanginizin daha iyi olacağını denemek (ortaya çıkarmak) için ölümü ve hayatı yarattı. Mülk 2
İslam'ı niyet olarak benimseyip, gayri İslami yollarda ömür tüketen kimseler bu niyetlerine hiçbir zaman kavuşamayacaklardır. Niyeti İstanbul'a gitmek olan Eskişehirli Bir Kimse Ankara yolunu benimser ve Ankara yolunda ilerlemeye çalışırsa İstanbul'a varabilir mi?
Elbetteki varamaz!
Niyeti İstanbul’a gitmek' olan kimsenin yöneleceği yol, İstanbul yolu olmalıdır. Niyeti 'Mekke'ye gitmek olan kimsenin yöneleceği yol, Mekke olmalıdır. Niyetleri 'Allah rızası' olan müslümanların yönelecekleri yol, şanı yüce Rabbimizin gösterdiği Rabbani yol olmalıdır. Müslüman bu noktada durmalı ve düşünmelidir. "Rabbimin rızasına varabilmem için Rabbimin gösterdiği Rabbani yola girmeliyim, bu yolda bulunmalıyım." demelidir.
Bunu dert edinmelidir.
Bu dertle uykuları kaçmalı, bu dertle samimi bir arayışa geçmelidir. Herhangi bir işten atıldığı zaman üç beş günlük nafakası için nasıl endişeleniyor ve yeni bir iş bulabilmek için nasıl kapı kapı geziniyorsa, ebedi hayatı için çok daha fazla endişe duymalı, çok daha fazla telaşa kapılmalıdır.
Bilmelidir "Niyetim İslam" diyerek kurtulamayacağını!
Bilmelidir bazı İslami sloganlarla aldatılmışsa, aldatıcıyla birlikte cehenneme gireceğini!
Bütün bunları bilmeli ve bu bilinçle dehşete düşmelidir. Şayet herhangi bir grupta ise bu grubu yöneten hocasından değil, Allah'tan korkarak yiğitçe ayağa kalkmalı ve İslami bir edeple "Hocam, bizi davet ettiğiniz ve bizlerin de İslami duygularla benimsediğimiz bu yol, Kur'an ve Sünnetin bütünlüğünde beyan edilen Rabbani yol mudur?
Resulullah (s.a.v.) bizatihi aramızda olsaydı, bizleri bu yola mı davet ederdi? Bizler Resulullah (s.a.v.)'ın yolunda isek bu yolu şer'i delilleriyle savunmamız ve müslümanların Rabbani tenkidlerde açık olmamız gerekmez mi?" diyebilmelidir. İdrak etmelidir hangi yolda olduğunu, doğru yolda olduğuna inanmaktan ve hocasına iyi niyetle teslim olmaktan öte, doğru yolda olduğunu idrak etmelidir.
Bu bilinçle bulunmalıdır o yolda, bu bilinçle davet etmelidir yoluna, bu bilinçle savunmalıdır yolunu. Savunduğu yola yönelebilecek olan Rabbani tenkidleri ise can kulağıyla dinlemelidir. Cennetliklere özgü niyetlerle, cehennemliklere özgü amelleri işliyorsa tereddüt etmeden, hiç tereddüt etmeden yolunu değiştirmeli ve Rabbani yola yönelmelidir.
*Rabbani Yol ve Sünnetullah/ Said Hakim