Cevap: Nokta - Sayfa: 337
Münderecât hakkında
Bu mühim mecmuanın cümle-i mukaddematından olan bir “İ’lem” de:
“Bu risale, bazı âyât-ı Kur’âniyenin şuhudî bir nevi tefsiridir. Ve ondaki meseleler Kur’ân-ı Hakîmin bahçesinden koparılmış çiçeklerdir. Bu risalenin ibaresindeki icmal ve îcaz ve fehmindeki zahirî müşkilât, sana tevahhuş vermesin. Tekrar tekrar mütalâa et, tâ ki
1 لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ ve emsali tekrarat-ı Kur’âniyenin sırrı sana açılsın.
Ey kàri! Bu mecmuadaki tevhidin burhanları ve mazharları, birbirine ihtiyaç bırakmıyor zannetme. Çünkü, ben herbir burhana, herbir makam-ı mahsusta ihtiyaç hissettim. Harekât-ı cihâdiyem beni öyle bir mevkie ilcâ ediyordu ki, o mevkide, o anda bir kapı açmaya mecbur kalıyordum. Çünkü, o dehşetli anda diğer açık kapılara dönmek müyesser olmuyordu. Hem o seyahat-ı acibede rastgeldiğim nurlara, delâlet etmek için değil, belki hatırlamak için işaretler koydum. Bazan büyük bir nura bir işaret koyuyordum.”
“İlâ ahir” diye ne kadar güzel bir mukaddemeyi ve bir hülâsayı, bu mecmua, adeta şifre gibi bir anahtarı karilerine takdim ediyor.


Bu Mesnevî-i Nuriye’deki risalelerin isimleri Reşhalar, Katre, Hubab, Habbe şeklinde gidiyor. Eğer Katre risalesinin âhirinde merhum Şeyh Safvet Efendinin yazdığı gibi, herbir risaleye bir takriz yazılsaydı, o merhumun “Bu bir katre değil, bir bahrdır” dediği gibi biz de derdik:
“O bir lem’a değil, bir şemstir. O bir reşha değil, bir bahrdır. O bir zühre değil, bir cinandır. O bir hubab değil, bir ummandır.”


[NOT]Dipnot-1 “Göklerin ve yerin mülkiyeti Onundur.” Furkan Sûresi, 25:2.
[/NOT]
Habbe: dane, tohum; bu eserde yer alan bir bölüm | Hubab: su üstündeki kabarcık; bu eserde yer alan bir bölüm |
Katre: damla; bu eserde yer alan bir bölüm | Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân |
Reşhalar: sızıntılar; bu eserde yer alan bir bölüm | bahir: deniz |
burhan: güçlü ve sarsılmaz delil | cinan: cennetler, bahçeler |
cümle-i mukaddemat: girişlerdeki bir cümle; giriş | delâlet etmek: delil olmak |
emsal: benzerler | fehim: anlayış |
harekât-ı cihâdiye: cihad etmek için yapılanlar | hülâsa: özet |
i'lem: bil ki! | ibare: metin, ifade |
icmal: özetleme | ilcâ etme: mecbur etme; zorlama |
ilâ âhir: sonuna kadar | kàri: okuyucu |
lem'a: parıltı | makam-ı mahsus: hususî, özel yer, derece |
mazhar: ayna, görünme yeri | mecmua: belli bir konuda kaleme alınan yazıların toplandığı eser |
merhum: Allah’ın rahmetine kavuşmuş, vefat etmiş kişi | mukaddeme: başlangıç |
münderecat: içindekiler; muhtevâ | mütalâa etmek: okumak, incelemek |
müyesser: kolaylıkla yapılan | müşkilât: zorluklar |
nevi: çeşit | nur: aydınlık |
risale: küçük çaplı kitap | seyahat-ı acibe: acaib seyahat; hayrete düşüren yolculuk |
takriz: birşeyi veya bir eseri beğendiğini söyleme ve bu gayeyle yazılan yazı | tefsir: açıklama, yorum |
tekrarat-ı Kur'âniye: Kur’ân’ın tekrarlamaları, Kur’ân’da tekrarlanan konular, bölümler | tevahhuş: korkma, ürküntü |
tevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma | umman: okyanus |
zahirî: görünüşte | zühre: çiçek |
âhir: son | âyât-ı Kur'âniye: Kur’ân âyetleri |
îcaz: az sözle çok mânâlar ifade etme | Şeyh Safvet Efendi: (bk. bilgiler) |
şems: güneş | şuhudî: görerek, şahit olarak |
<tbody>
</tbody>