Konuya cevap cer

Cevap: On Dördüncü Reşha - Sayfa: 301



DÖRDÜNCÜ KATRE: Kur’ân’ın felsefî mesâil-i kevniyenin bir kısmında ihmal ile, bir kısmında ipham ile, öteki kısmında icmal ile işaret ettiği derece-i i’câzı altı nükte zımnında izah ediyoruz.


Birinci nükte:


S: Niçin Kur’ân da hikmet ve felsefe gibi kâinattan bahsetmiyor?


C: Felsefe hakikattan udûl etmiş, kâinata mânâ-yı ismiyle bakarak, kâinatı kâinat hesabına istihdam ediyor. Kur’ân ise, Haktan hak ile nâzil olmuş, hakikate gidiyor. Mevcudata mânâ-yı harfiyle bakarak Hâlıkının hesabına istihdam ediyor.


S: Ulvî ve süflî ecramın mahiyetleri, şekilleri, hareketleri hakkında fennin verdiği beyanat gibi beyan lâzımken müphem bırakılmıştır.


C: Bu gibi meselelerde ipham daha mühimdir. Ve icmal daha cemîl ve güzeldir. Çünkü, Kur’ân, istitradî ve tebeî olarak; Cenâb-ı Hakkın zâtına, sıfâtına istidlâl için kâinattan bahsediyor. İstidlâlin birinci şartı, delilin neticeden daha zahir ve malûm olması lâzımdır. Eğer fencilerin iştihası gibi “Şemsin sükûnuna, arzın hareketine bakmakla Allah’ın azametini anlayınız” demiş olsaydı, delil müddeadan daha hafî olurdu. Ve insanların ekserisi, ekser zamanlarda fehmedemediklerinden inkâra zehab ederlerdi. Halbuki, irşad ve hidayet zamanlarında cumhurun derece-i fehimleri nazara alınarak ona göre söz söylemek icab eder. Maahaza, ekseriyete yapılan mürâattan, ekalliyette kalanın mahrumiyeti neş’et etmez. Çünkü onlar da istifade ediyorlar. Amma mesele mâkûse olursa, ekseriyet mahrum kalır, istifade edemez. Çünkü fehimleri kasırdır.





Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
Hakk: doğru, gerçek. Cenâb-ı Allah’ın ismi
Hâlık: herşeyi yaratan Allaharz: yer, dünya
azamet: büyüklük, yücelikbahsetmek: bir konu üzerinde söz söylemek, konuşmak
beyan: açıklama, izahbeyanat: açıklamalar, izahlar
cemil: güzelcumhur: çoğunluk
delil: kanıtderece-i fehim: anlayış derecesi
derece-i i’câz: mu’cizelik derecesiecram: gök cisimleri
ekalliyet: azınlıkekser: çoğunluk
ekseriyet: çoğunlukfehim: anlayış, kavrayış
fehmetmek: anlamakfelsefî: felsefeyle ilgili, felsefeye ait
fen: bilimfenci: bilimle uğraşan
hafî: gizlihakikat: asıl, gerçek
hidayet: doğru ve hak olan yol, İslâmiyethikmet: eşyanın faydalarını gösteren ilim
icab: gerektirme, lüzumicmal: özet
ihmal: önemsememe, terk etmeinkâr: reddetme, kabul etmeme
ipham: gizleme, üstü kapalı bırakmairşad: doğru yolu gösterme, uyarma
istidlâl: delil getirme, akıl yürütmeistihdam etmek: çalıştırmak, kullanmak
istitradî: asıl konunun dışında söz gelişi anlatılan başka bir konukasır: eksik, noksan
katre: damlakâinat: evren
maahaza: bununla beraber, bununla birliktemahiyet: bir şeyin aslı, öz nitelik, özellik
mahrum: yoksunmahrumiyet: yoksun kalma
malûm: bilinen, bellimesâil-i kevniye: yaratılışla ilgili meseleler
mevcudat: var edilenler, varlıklarmâkûse: ters
mânâ-yı harfî: harf gibi; birşeyin kendisini değil de san’atkârını, ustasını, sahibini bildirip tanıtan mânâsımânâ-yı ismî: isim gibi; bir şeyin bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsı
müddeâ: iddia edilen şeymüphem: kapalı
mürâât: gözetme, korumanazara almak: göz önünde bulundurmak
neş’et etmek: çıkmak, yetişmeknâzil olmak: inmek
nükte: ince anlamsüflî: alçak, küçük
sükûn: hareketsiz durma, sabit olmasıfât: nitelikler, özellikler
tebeî: başka birşeye tabi olan, ikinci derecedeudûl: ayrılma, yoldan çıkma, sapma, vazgeçme
ulvî: yüksek, büyükzahir: açık, görünen
zehab: yanlış düşünce, zihnen bir yola sapmakzât: kendi
zımn: içşems: güneş




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst