Huseyni
Müdavim
Mânevî ameliyatlar - 1
Abdullah Bey: “Risâle-i Nur’da geçen ‘ameliyat-ı cerrahîye, ameliyat-ı dâhiliye ve ameliyat-ı insaniye’ kavramlarını açıklar mısınız?”
Risâle-i Nûr’da kalbin hastalıklardan arınmasını ifâde eden mecazi bir sıfat tamlaması olarak kullanılan ameliyat-ı cerrahiye; sözlükte, cerrâhî operasyon, tıbben yapılan ameliyat, bir hastalığın tedâvîsi için vücudun içinin bıçakla açılarak hastalığa müdâhale edilmesi ve hastaya yapılan cerrâhî müdâhale ve operasyon demektir.
Cenâb-ı Hakk’ın en sevdiği kullarına hastalıklar verdiğini ve böylece rahmet etmesi ve bağışlaması için hastalıkları birer vesile kıldığını beyan eden Bedîüzzaman, bundan dolayı hastalıkların dış görünüşlerine bakıp ah demek yerine, iç mânâlarına bakıp oh denilmesi gerektiğini tavsiye eder.
Bedîüzzaman’a göre, eğer hastalıkların mânâları güzel olmasaydı Hâlık-ı Rahîm en sevdiği kullarına hastalıklar vermezdi. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm), “İnsanların en çok belâ ve musîbete maruz kalanları peygamberlerdir, sonra evliyalardır. Sonra da derecelerine göre diğer insanlardır” buyurmuştur.1
Başta Eyyûb Aleyhisselâm olmak üzere sair peygamberler, evliyalar ve derecelerine göre salih kimseler çektikleri hastalıklara birer halis ibadet ve rahmet hediyesi nazarıyla bakmışlar, sabır içinde şükretmişler; hastalıkları Hâlık-ı Rahîm’in rahmetinden gelen birer ameliyat-ı cerrahîye nevinden görmüşlerdir.2
Bedîüzzaman’a göre, “O’nun yüzü dışında her şey helâk olacaktır”3 âyetinin meâlini gösteren “Yâ Bâkî! Ente’l-Baki!” cümlesi, dünya ve dünyadaki sevgililerin ayrılıklarından ve ölümlerinden gelen hadsiz mânevî yaralar için bir ameliyat-ı cerrahîye hükmündedir.
Çünkü “Ya Baki! Ente’l-Baki!” cümlesi bütün hadsiz manevî yaralara hem merhem, hem ilâçtır. Yani,
“Sen bakisin.
Giden gitsin.
Sen yetersin.
Madem Sen bakisin;
giden her şeye bedel Senin bir rahmet cilven kâfidir.
Madem Sen varsın;
Senin varlığına iman ile intisabını bilen ve İslâmiyet sırrıyla
o intisaba göre hareket eden insana her şey var.
Fenâ ve zevâl, mevt ve adem bir perdedir,
bir tâzelenmektir;
ayrı ayrı menzillerde gezmek hükmündedir” demektir.
Böylece o yüreği yandıran,
kalbe ayrılık acısı veren,
hüzünlü,
elemli,
karanlıklı,
dehşetli ruh hâli;
sevinçli,
neşeli,
lezzetli,
nurlu,
sevimli ve
hoş bir ruh hâline döner.
Dil ve kalp, hatta vücudun bütün zerreleri
hal dili ile “Elhamdülillah” derler.4
“Ya Baki! Ente’l-Baki!” cümlesinin, kalpte âdeta cerrahî bir ameliyat yaparak kalbin ilgisini Allah’tan başka her şeyden çekip aldığını söyleyen Saîd Nursî,
muhabbetin, yaratılışta insana verilen bir köklü duygu olduğunu,
fakat bu duygunun Cenâb-ı Hak için kullanılması gerekirken,
varlıklar için kullanıldığını;
hâlbuki muhabbet edilen varlıkların durmayıp gidiyor oluşları,
insana daima dayanılmaz ayrılık acısı verdiğini;
insanın hadsiz muhabbetinin, böylece hadsiz azaplara dönüştüğünü,
bunun ise insan kalbine dayanılmaz yaralar açtığını kaydeder.
Oysa Bedîüzzaman’a göre, ayrılık azabını çekmekte kabahat ve kusur insanın kendisine aittir. Çünkü kalbindeki hadsiz muhabbet duygusu hadsiz ve baki bir güzel olan Cenâb-ı Allah’a yönlendirilmek üzere verilmiş iken o insan bu duyguyu kötüye kullanarak yüzünü fani varlıklara çeviriyor. Böylece kusur ediyor; kusurunun cezasını ise ayrılık azabıyla çekiyor.
İşte insanın bu kusurdan uzaklaşıp, fani sevgililerden alâkasını keserek, sevgililer onu terk etmeden evvel, o fani sevgilileri terk ederek muhabbetini yalnız Baki olan Cenâb-ı Allah’a çevirmesini ifade eden “Ya Baki! Ente’l-Baki!” cümlesi;
“Hakikî Baki yalnız Sensin.
Senden başka her şey fanidir.
Fani olan elbette baki bir sevgiye değmez.
Madem o hadsiz sevgililer fanidirler.
Beni bırakıp gidiyorlar.
Onlar beni bırakmadan evvel ben onları
‘Ya Baki! Ente’l-Baki!’ diyerek bırakıyorum.
Yalnız Sen bakisin.
Ve Senin baki kılman ile varlıklar bekaya mazhar olmaktadırlar.
Öyle ise her şey, ancak Senin muhabbetin ile sevilir.
Yoksa kalbin alâkasına lâyık değildirler.”
mânâsını kalplerde perçinliyor.
İşte bu halde bir kalp, hadsiz sevgililerinden vazgeçiyor. Fani sevgililerin güzellikleri üstünde fanilik damgasını görüyor ve kalbî alâkasını koparıyor. Eğer koparmazsa sevgilileri adedince manevî yaraları olacaktır.
İkinci defa “Ya Baki! Ente’l-Baki!” cümlesini söylediğimizde ise, bu beka cümlesinde, hadsiz yaralarımıza hem merhem, hem de hadsiz ilâç bulmaktayız. Yani demek istemekteyiz ki: “Madem Sen bakisin; yeter, her şeye bedelsin. Madem Sen varsın; her şey var.” 5
Yarın İnşallah devam edelim.
Dipnotlar:
1- Kenzu’l-Ummâl, 3/326/6780.
2- Lem’alar, s. 215.
3- Kasas Sûresi, 28/88.
4- Lem’alar, s. 245.
5- Lem’alar, s. 21.
Süleyman KÖSMENE
11.10.2010
YeniAsya
Abdullah Bey: “Risâle-i Nur’da geçen ‘ameliyat-ı cerrahîye, ameliyat-ı dâhiliye ve ameliyat-ı insaniye’ kavramlarını açıklar mısınız?”
Risâle-i Nûr’da kalbin hastalıklardan arınmasını ifâde eden mecazi bir sıfat tamlaması olarak kullanılan ameliyat-ı cerrahiye; sözlükte, cerrâhî operasyon, tıbben yapılan ameliyat, bir hastalığın tedâvîsi için vücudun içinin bıçakla açılarak hastalığa müdâhale edilmesi ve hastaya yapılan cerrâhî müdâhale ve operasyon demektir.
Cenâb-ı Hakk’ın en sevdiği kullarına hastalıklar verdiğini ve böylece rahmet etmesi ve bağışlaması için hastalıkları birer vesile kıldığını beyan eden Bedîüzzaman, bundan dolayı hastalıkların dış görünüşlerine bakıp ah demek yerine, iç mânâlarına bakıp oh denilmesi gerektiğini tavsiye eder.
Bedîüzzaman’a göre, eğer hastalıkların mânâları güzel olmasaydı Hâlık-ı Rahîm en sevdiği kullarına hastalıklar vermezdi. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm), “İnsanların en çok belâ ve musîbete maruz kalanları peygamberlerdir, sonra evliyalardır. Sonra da derecelerine göre diğer insanlardır” buyurmuştur.1
Başta Eyyûb Aleyhisselâm olmak üzere sair peygamberler, evliyalar ve derecelerine göre salih kimseler çektikleri hastalıklara birer halis ibadet ve rahmet hediyesi nazarıyla bakmışlar, sabır içinde şükretmişler; hastalıkları Hâlık-ı Rahîm’in rahmetinden gelen birer ameliyat-ı cerrahîye nevinden görmüşlerdir.2
Bedîüzzaman’a göre, “O’nun yüzü dışında her şey helâk olacaktır”3 âyetinin meâlini gösteren “Yâ Bâkî! Ente’l-Baki!” cümlesi, dünya ve dünyadaki sevgililerin ayrılıklarından ve ölümlerinden gelen hadsiz mânevî yaralar için bir ameliyat-ı cerrahîye hükmündedir.
Çünkü “Ya Baki! Ente’l-Baki!” cümlesi bütün hadsiz manevî yaralara hem merhem, hem ilâçtır. Yani,
“Sen bakisin.
Giden gitsin.
Sen yetersin.
Madem Sen bakisin;
giden her şeye bedel Senin bir rahmet cilven kâfidir.
Madem Sen varsın;
Senin varlığına iman ile intisabını bilen ve İslâmiyet sırrıyla
o intisaba göre hareket eden insana her şey var.
Fenâ ve zevâl, mevt ve adem bir perdedir,
bir tâzelenmektir;
ayrı ayrı menzillerde gezmek hükmündedir” demektir.
Böylece o yüreği yandıran,
kalbe ayrılık acısı veren,
hüzünlü,
elemli,
karanlıklı,
dehşetli ruh hâli;
sevinçli,
neşeli,
lezzetli,
nurlu,
sevimli ve
hoş bir ruh hâline döner.
Dil ve kalp, hatta vücudun bütün zerreleri
hal dili ile “Elhamdülillah” derler.4
“Ya Baki! Ente’l-Baki!” cümlesinin, kalpte âdeta cerrahî bir ameliyat yaparak kalbin ilgisini Allah’tan başka her şeyden çekip aldığını söyleyen Saîd Nursî,
muhabbetin, yaratılışta insana verilen bir köklü duygu olduğunu,
fakat bu duygunun Cenâb-ı Hak için kullanılması gerekirken,
varlıklar için kullanıldığını;
hâlbuki muhabbet edilen varlıkların durmayıp gidiyor oluşları,
insana daima dayanılmaz ayrılık acısı verdiğini;
insanın hadsiz muhabbetinin, böylece hadsiz azaplara dönüştüğünü,
bunun ise insan kalbine dayanılmaz yaralar açtığını kaydeder.
Oysa Bedîüzzaman’a göre, ayrılık azabını çekmekte kabahat ve kusur insanın kendisine aittir. Çünkü kalbindeki hadsiz muhabbet duygusu hadsiz ve baki bir güzel olan Cenâb-ı Allah’a yönlendirilmek üzere verilmiş iken o insan bu duyguyu kötüye kullanarak yüzünü fani varlıklara çeviriyor. Böylece kusur ediyor; kusurunun cezasını ise ayrılık azabıyla çekiyor.
İşte insanın bu kusurdan uzaklaşıp, fani sevgililerden alâkasını keserek, sevgililer onu terk etmeden evvel, o fani sevgilileri terk ederek muhabbetini yalnız Baki olan Cenâb-ı Allah’a çevirmesini ifade eden “Ya Baki! Ente’l-Baki!” cümlesi;
“Hakikî Baki yalnız Sensin.
Senden başka her şey fanidir.
Fani olan elbette baki bir sevgiye değmez.
Madem o hadsiz sevgililer fanidirler.
Beni bırakıp gidiyorlar.
Onlar beni bırakmadan evvel ben onları
‘Ya Baki! Ente’l-Baki!’ diyerek bırakıyorum.
Yalnız Sen bakisin.
Ve Senin baki kılman ile varlıklar bekaya mazhar olmaktadırlar.
Öyle ise her şey, ancak Senin muhabbetin ile sevilir.
Yoksa kalbin alâkasına lâyık değildirler.”
mânâsını kalplerde perçinliyor.
İşte bu halde bir kalp, hadsiz sevgililerinden vazgeçiyor. Fani sevgililerin güzellikleri üstünde fanilik damgasını görüyor ve kalbî alâkasını koparıyor. Eğer koparmazsa sevgilileri adedince manevî yaraları olacaktır.
İkinci defa “Ya Baki! Ente’l-Baki!” cümlesini söylediğimizde ise, bu beka cümlesinde, hadsiz yaralarımıza hem merhem, hem de hadsiz ilâç bulmaktayız. Yani demek istemekteyiz ki: “Madem Sen bakisin; yeter, her şeye bedelsin. Madem Sen varsın; her şey var.” 5
Yarın İnşallah devam edelim.
Dipnotlar:
1- Kenzu’l-Ummâl, 3/326/6780.
2- Lem’alar, s. 215.
3- Kasas Sûresi, 28/88.
4- Lem’alar, s. 245.
5- Lem’alar, s. 21.
Süleyman KÖSMENE
11.10.2010
YeniAsya