Orucun Kazası, Kaza Orucu, Kaza Oruçları, Kaza Orucu Nasıl Tutulur

Orucun Kazası, Kaza Orucu, Kaza Oruçları, Kaza Orucu Nasıl Tutulur
Orucun kazası ayet-i kerime ile emredildiği için farzdır. ‘Kim de hasta yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz (Bakara suresi,185).’

İnsanlar çeşitli nedenlerle veya nedensiz (özürsüz veya özürlü) olarak geçmişlerinde oruç tutmamış, tutamamış olabilirler. Bu oruçlarını gününe gün olarak kaza etmeleri gerekir.

Bir kimse hasta olduğunda oruç tutamadığı günler için fidye verdiğinde şayet iyileşirse ayrıca bu oruçları kaza etmelidir.

Kaza oruçları bazıları için bir nasip meselesidir. Çünkü Ramazan aylarında nedensiz (özürsüz) olarak oruç tutmayan bir kişinin hatasını anlayıp kaza oruçlarına başlaması tövbe nimetine erdiğinin delilidir. Tövbe ise imandan sonra en büyük nimettir. Kaza oruçları böyle bir kişinin Allah’ın lutf u ihsanı ile bir rahmet kapısına iltica ettiğini gösterir. Zira kaza oruçları böyle durumlarda cennete girmeye aday olan kişilerin kolay yoldan sabırla imtihan edilmelerine de işaret olabilir.

Kaza oruçları ayrı ayrı günlerde tutulabileceği gibi arka arakaya da tutulabilir. Yılın her günü kaza orucu tutulabilir. Yalnız Ramazan ayında ve bayram günleri kaza oruçları tutulmaz. Ramazan bayramı bir gün, Kurban bayramı ise dört gün olarak düşünülmelidir.

Kaza orucu her gün tutulabilirken nafile oruçlar cuma ve cumartesi günleri tek olarak tutulamaz. İkisi beraber veya bir gün önceki ve sonraki günleri dahil edilerek tutulur. Örneğin perşembe-cuma, cuma-cumartesi, cumartesi-pazar gibi. Pazar günü tatil ve dinlenme günü olduğu için bu günde oruç tutmak kolay olduğundan çok kimse yalnız bu günde nafile oruç tutmanın hükmünü sormaktadır. Pazar gününü kutsallaştırmamak kaydıyla bunda tek bir gün olarak nafile oruç tutmanın dinen bir mahzuru yoktur.

Oruçta niyet kalple olur. Yani bir kişi kalbinden yarın oruç tutacağı yönünde kesin bir niyet geçirirse bu yeterlidir. Ama vesveseyi önlemek için oruç tutacağı günün akşamında veya sahurda dil ile de niyet teyit edilebilir. Dil ile niyet, başta besmele ile sonda orucun hayırlı ve Allah’ın rızasına muvafık olması yönünde dua ile tamamlanırsa daha müstehap olur. Kaza oruçları için ise ‘Niyet ettim Allah rızası için kaza orucu tutmaya…’ diye niyet etmek yeterlidir. Bunun için kaza namazlarında olduğu gibi niyete ‘ilk’ veya ‘son’ ‘kaza orucu için’ ifadelerine de yer verilebilir. Nafile oruçlar için ise ‘Niyet ettim Allah rızası için oruç tutmaya…’ denilir.

Kaza orucuna imsaktan önce niyet etmek gerekir.

Üzerlerinde oruç borcu var iken ölen anne babaların arkasından fidye verilebileceği gibi onların yerine oruç da tutulabilir. Bu menduptur (Yani dinde övülen bir davranıştır). Ayrıca bu konuda hadis-i şerifler de bulunmaktadır. Fidye en az bir kişinin sabah ve akşam yiyecek parasıdır. Fitre miktarı ile aynıdır.

Kaza orucu ile kefaret orucu birbirine karıştırılmamalıdır. Kaza oruçlarını nedenli veya nedensiz (özürlü veya özürsüz) olarak geçmişte Ramazan aylarında oruç tutmayan kişiler tutarlar. Kaza orucu Allah’ın geçmişi telafi için açtığı bir tövbe ve rahmet kapısıdır. Kefaret orucu ise bir cezadır. Oruç tutan, oruca niyet eden bir kişinin nedensiz ve özürsüz olarak orucunu bozmasına, dolayısıyla oruca karşı saygısızlık yapmasına karşılık verilmiştir. Arka arkaya iki kameri ay (60 gün) tutulur. Bir de tutulmayan orucun kazası ilave edilir. Toplam 61 gündür. Üzerinde birden fazla kefaret orucu bulunanların Hanefi mezhebinde bir fetvaya göre bir tane kefaret orucu tutmaları yeterlidir. Kefaret orucunu tutmaya gücü yetmeyenlerin 60 fakire fidye veya 60 fakire vereceği fidyeyi bir veya birkaç fakire vermeleri gerekir.

Kuşkusuz orucun bozulma nedenleri açıktır. Oruç, yeme içme ve cinsel münasebetle bozulur. Günahlar orucun faziletini, sevabını zedelerler. Orucu bozmazlar. Oruçlu olunduğunda günahlardan azami derecede sakınmak gerekir. Gıybet gibi insanın her an içerisine düşebileceği bir günah, orucu bozmaz ama orucun sevabını ve faziletini yok edebilir.

Oruç gecesi veya gündüzü uykusunda ihtilam (cinsel organlarında boşalma) olan kişinin orucu bozulmaz. Fakat böyle bir kişi bilgisizlik nedeniyle orucum bozuldu diye yer ve içerse Ramazan’dan sonra bir günlük kaza gerekir.

Bilmeden, yanlışlıkla yeme içme Ramazan oruçlarını bozmaz. Ama Ramazan oruçlarında bilerek yeme içme kefaret ve kaza (61 gün oruç) gerektirir. Kaza orucunu bilerek yeme içme ise, sadece kazayı (yani yerine bir gün oruç tutmayı) icap ettirir. Nafile oruçlarda da durum böyledir.

‘İnsanlar yalnızca iman ettik demekle hiç imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar? And olsun ki, biz onlardan öncekileri imtihan ettik. Elbette Allah (imtihan ederek) doğru söyleyenleri de yalancıları da bilir (Ankebut suresi, 2-3).’

Peygamberimiz (s.a.s), ‘Sabır, imanın yarısıdır.’ diye buyurmuşlardır. Başka bir hadiste ise ‘Oruç, sabrın yarısıdır.’ demiştir. Buna göre oruçlarını tam olarak tutan bir kişi imanın dörtte birine sahip olmaktadır. İmanlı kişi ise günahkâr olarak ölse bile sonunda mutlaka cennete ulaşacaktır.

Orucun çok büyük sırları vardır. Yüce Allah (c.c.) kullarının sıkıntı çekmelerinden zevk almaz. Gün boyunca, hele bu sıcak ve uzun günlerde yemeden içmeden sabretmek kolay değildir. Allah kullarına bu konuda bir sıkıntı vermişse mutlaka bunun kulun menfaatine dayanan pek çok hikmeti vardır. Şüphesiz bu dünya bir imtihan yurdudur. İmtihan ise genellikle sabırla ölçülür. Belki ileride bedene gelebilecek eziyetler, hastalıklar oruç nimeti ile ya hafifletilmektedir ya da tamamen ortadan kaldırılmaktadır. Orucun ‘sağlığa yararlı olduğu’ yönündeki hadis-i şerifleri bu şekilde anlamak dinin ruhuna daha uygundur.

Elbette aç ve susuz kalmanın sağlığa yararları tıpta bilinmekte ve bunlar tavsiye edilmektedir. Ama bu, konuya çok yüzeysel bir bakış açısıdır. Yüce Allah (c.c.) kulun kaderini elinde tutan, yazandır. İnsanları Kendi rızasına, cennet gibi büyük nimetlere erdirmek için sabırla imtihan edendir. Tutulan oruçların yüce Allah (c.c.) tarafından büyük bir ihsanla karşılanacağını, Müslümanların ağır imtihanlarına karşı kefaret olacağını, böylelikle onların dünya hayatlarının sağlık ve afiyet içerisinde geçmesine vesile olacağını düşünebiliriz. Yani oruç tutmayan Müslümanların dünya hayatında ağır bela ve musibetlerle imtihan edilip sabırlarının derecesi başka şeylerle ölçülebilir. Allah (c.c.) kulunu terbiye etmeyi, cennete koymayı dilediği zaman dünyada ona imtihan için bela ve musibet kapılarını açar. Onun için oruç kolay yoldan sabırla imtihan edilmeyi, sabır nimetini kolay yoldan elde etmeyi sağlar; bu sayede dünyada ömrümüzü sağlık ve afiyet içerisinde geçirmemize vesile olabilir. Bu açıdan kaza oruçları bir nevi sağlık ve afiyet sigortasıdır. Geçmişteki hataları telafi etme, geleceğimizi emniyet altına almayı sağlar.

Nasıl bu dünyada bela ve musibetler bizlere cehennem azabı gibi görünürse orucun ahrette en çok yararlı olduğu konu da budur. Pek çok hadis-i şerif orucun ‘cehennem ateşine karşı koyduğunu, kalkan vazifesi gördüğünü’ belirtmektedir. Her insan mutlaka cehenneme uğrayacaktır (bk. Meryem suresi, 7). Çünkü sırat köprüsü cehennem üzerine kuruludur. Cennete girmek için bu köprüden geçmek gerekecektir. Bu sıkıntılı zamanlarda bizlere en çok yardım edecek ibadet ise oruçtur. Onun için geçmişte çeşitli nedenlerle veya nedensiz olarak tutamadığımız oruçları kaza etmek Allah’ın izni ile hem dünya hem ahret hayatımızdaki büyük sıkıntıları da ortadan kaldıracaktır.

Pazartesi ve perşembe günlerini oruçlu geçirmek peygamberimizin (s.a.s) çok önem verdiği sünnetleridir. Şayet üzerimizde oruç borcu yoksa bu günleri sünnet niyeti ile oruçlu geçirmek çok yararlıdır. Oruç sevabı yanında zor zamanlarda peygamberimizin (s.a.s) şefaatine vesile olabilir. Ayrıca bu ahir zamanda onun bir sünnetini ihya etmenin yüz şehit sevabı kazandırdığını da unutmamak gerekir. Tabii yine de bu pazartesi ve perşembe günlerini sünnet niyeti ile oruç tutma ile kaza oruçlarını mukayese edemeyiz. Zira orucun kazası farzdır. Farz olan bir ibadet ise İmam- ı Rabbaninin ifadesiyle binlerce nafile ibadetten daha çok üstündür. Onun için üzerlerinde oruç borcu olanlar bu günlerde oruçlarını kaza niyetiyle tutmalıdırlar.

Elbette geçmişte tuttuğumuz pek çok oruç bozulmasa da çeşitli günahların, örneğin gıybet, yalan, kötü söz, küfür, göz zinası vb. etkisiyle yara almış olabilir. Bu nedenle oruç borcumuz olmasa da ihtiyaten bir miktar kaza orucu tutmak çok yararlıdır. Zira oruç büyük bir rahmettir. Kulların dünya ve ahrette karşılaşabileceği bela ve musibetlere karşı adeta bir kalkan ve siperdir. Çok kolay bir yoldan sabırla imtihan edilmedir. Oruçları eksik olanlar, yani üzerinde oruç borcu bulunanlar, Allah’ın bu rahmet kapısından yeterince istifade edemeyenlerden olabilirler. Onun için yüce Allah hasta ve yolculara eğer sıkıntı çekeceklerse oruç tutmama konusunda ruhsat (izin) verdikten sonra şayet orucu tutarlarsa kendileri için daha iyi olacağını belirtmiştir: ’Size farz kılınan oruç sayılı günlerdedir….İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan diğer günlerden sayısınca tutar. Ona dayanamayanların fidye vermesi gerekir, bu bir fakir doyumudur. Kim de hayrına fidyeyi artırırsa hakkında daha hayırlıdır. Bununla birlikte oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır, eğer bilmek isterseniz (Bakara suresi, 184)’

Sonbahar ve kış ayları oruç borcu olanlar için büyük kolaylıklar taşır. Peygamberimiz (s.a.s) kış orucunun ‘ganimet malı gibi’ olduğunu söylemiştir. Gerçekten kış ayları hem hava sıcaklığının müsait olması hem de günlerin kısa olması dolayısıyla oruç tutacaklar için büyük kolaylılar içerir. Kışın tutulan oruçlar, deminki hadis-i şerifte ifade edilmek istendiği gibi adeta emeksiz olarak büyük bir nimete konmadır.

Oruç görünüşte bazı temel ihtiyaçlardan nefsi alıkoymak, sanki onu cezalandırmaktır. Bu düşünce tarzı orucun hakikatini kavrayamayanlara göredir. Aslında oruç yüce Allah’ı (c.c.) yazın sıcaklığında ve uzunluğunda soğuk sudan daha çok sevdiğinin, kışın ise nefis yiyeceklerden daha çok sevdiğinin bir hal dilidir. Sevgi gösterisidir. Kuşkusuz yüce Allah (c.c.) böyle içten gelen bir sevgi gösterisine seyirci kalmayacaktır. Mukabelede bulunacaktır. Bu nedenle hadislerde meleklerin her ibadeti sevap değeriyle yazdığı halde orucun amel defterine ‘oruç’ olarak kaydedildiğini, onun ahrette mükâfatını bizzat yüce Allah’ın vereceğini, yüce Allah’ın orucu Kendi Zatına tahsis ettiğini, ‘Oruç, benim içindir.’ dediğini okumaktayız.

Allah (c.c.), üzerimizdeki oruç borçlarını tamamlamayı ve rızasını nasip eylesin. Âmin.
Muhsin İyi
 
Üst