Sekizinci Pencere
Nev'-i beşerdeki bütün ervah-ı neyyire ashabı olan Enbiyalar (Aleyhimüsselâm), bahir ve zahir mu'cizatlarına istinad ederek ve bütün kulûb-u münevvere aktabı olan evliyalar, keşf ü kerametlerine itimad ederek ve bütün ukûl-ü nuraniye erbabı olan asfiyalar, tahkikatlarına istinad ederek, bir tek Vâhid-i Ehad, Vâcib-ül Vücud, Hâlık-ı Külli Şey'in vücub-u vücuduna ve vahdetine ve kemal-i rububiyetine şehadetleri, pek büyük ve nurani bir penceredir. Hem her vakit o makam-ı rububiyeti göstermektedir.
Ey bîçare münkir! Kime güveniyorsun ki, bunları dinlemiyorsun? Veyahut gündüz içinde gözünü kapamakla, dünyayı gece mi oldu zannediyorsun?
Sözler
Nev'-i beşer: İnsan türü, beşer nevi.
Ervah-ı neyyire: Çok nurlu ruhlar.
Enbiya: Peygamberler.
Bahir: Apaçık, belirli, açık.
Zahir: Açık, görünür, görünen, belli.
Mu'cizat: Mu'cizeler.
İstinad: Dayanma.
Kulûb-u münevvere: Nurlanmış kalpler, manevî aydınlanmış kalpler.
Aktab: Kutuplar, ermiş kişi olan velilerin başları.
Keşf ü keramet: Keşif ve kerametler.
Ukûl-ü nuraniye: Nurlu akıllar, iman ve Kur'anla aydınlanmış akıllar.
Vâhid-i Ehad: Her bir varlıkta ve bütün kainatta birliğini gösteren Allah (cc). Bir tek olup eşi benzeri olmayan Allah (cc).
Vâcib-ül Vücud: Varlığı zorunlu olup olmaması imkansız olan Allah (cc).
Vahdet: Birlik, teklik, Allah' (cc) ait birlik.
Kemal-i rububiyet: Rububiyetin (Rabliğin) mükemmelliği.
Makam-ı rububiyet: Bütün varlıkları yetiştirme ve terbiye etme makamı.
Bîçare: Çaresiz.
Münkir: İnkar eden, inkarcı.
Dokuzuncu Pencere
Kâinattaki ibadat-ı umumiye, bilbedahe bir Mabud-u Mutlak'ı gösteriyor.
Evet âlem-i ervaha ve bâtına giden ve ruhanî ve meleklerle görüşen zâtların şehadetleriyle sabit olan umum ruhanî ve melaikelerin kemal-i imtisal ile ubudiyetleri ve bilmüşahede bütün zîhayatların kemal-i intizamla ubudiyetkârane vazifeler görmeleri ve bilmüşahede anasır gibi bütün cemadatın kemal-i itaatla ubudiyetkârane hizmetleri, bir Mabud-u Bilhakk'ın vücub-u vücudunu ve vahdetini gösterdiği gibi; herbir taifesi icma' ve tevatür kuvvetini taşıyan bütün âriflerin hakikatlı marifetleri, bütün şâkirler taifesinin semeredar şükürleri ve bütün zâkirlerin feyizli zikirleri ve bütün hâmidlerin nimet artıran hamdleri ve bütün muvahhidlerin bürhanlı tevhidleri ve tavsifleri ve bütün muhiblerin hakikî muhabbet ve aşkları ve bütün müridlerin sadık irade ve rağbetleri ve bütün münîblerin ciddî taleb ve inabeleri, yine Maruf, Mezkûr, Meşkûr, Mahmud, Vâhid, Mahbub, Mergub, Maksud olan o Mabud-u Ezelî'nin vücub-u vücudunu ve kemal-i rububiyetini ve vahdetini gösterdiği gibi; kâmil insanlardaki bütün makbul ibadatın ve o makbul ibadatın neticesinden hasıl olan füyuzat ve münacat, müşahedat ve keşfiyat, yine o Mevcud-u Lemyezel ve o Mabud-u Lâyezal'in vücub-u vücudunu ve vahdetini ve kemal-i rububiyetini gösterir.
İşte şu üç cihette ziyadar büyük bir pencere, vahdaniyete açılır.
İbadat-ı umumiye: Umumî ibadetler, bütün varlıkların kullukları.
Bilbedahe: Apaçık, açık olarak, besbelli.
Mabud-u Mutlak: Kayıtsız şartsız tek ibadet edilecek olan Allah (cc).
Âlem-i ervah: Ruhlar âlemi.
Bâtın: İç, görünmeyen, içyüz.
Ruhanî: Ruha ait, ruh cinsinden görünmez varlık.
Melaike: Melekler.
Kemal-i imtisal: Tam uyma.
Bilmüşahede: Gözle görüldüğü gibi, göz önünde olarak.
Zîhayat: Hayat sahibi, canlı.
Kemal-i intizam: Tam düzgünlük, mükemmel kusursuz düzgünlük.
Ubudiyetkârane: İbadet edercesine, kulluk yaparcasına.
Anasır: Unsurlar, elementler.
Cemadat: Cansızlar.
Kemal-i itaat: Tam itaat.
Mabud-u Bilhakk: Gerçek ibadet (kulluk) edilmeye layık olan Allah(cc).
Vücub-u vücud: Varlığının zorunlu olaması, olmaması imkansız olan varlık.
İcma': Fikir birliği.
Tevatür: Yalan ihtimali olmayan kuvvetli haber.
Marifet: Bilme, tanıma.
Şâkir: Şükreden.
Semeredar: Semereli, meyveli.
Zâkir: Zikreden, Allah'ı (cc) anan.
Hâmid: Hamdeden, şükreden.
Muvahhid: Allah'ın (cc) birliğine inanan, bir tek Allah'ın (cc) varlığını belirten.
Bürhan: Kesin delil, ispat vasıtası.
Tavsif: Vasıflandırma, sıfatlarını bildirme, özelliklerini belirtme.
Muhib: Seven, muhabbet eden.
Münîb: Pişman olup dönen, dünyadan yüz çevirip Allah'a (cc) dönen, günahları terk ile Hakka yönelen.
İnabe: Allah'a (cc) yönelme.
Maruf: Bilinen, tanınan, meşhur.
Meşkûr: Şükre layık olan, bütün varlıklarca şükredilen.
Mahmud: Medhe layık, medhedilmiş, övülmüş.
Vâhid: Bir, tek, biricik. Eşi, benzeri, kısımları ve parçası bulunmayan.
Mahbub: Muhabbet edilen, sevilen, sevgili.
Mergub: Rağbet edilmiş, beğenilmiş, çok değer verilen.
Maksud: Kasdedilen, kasdedilmiş, istenen. *Gaye.
Mabud-u Ezelî: Başlangıcı ve sonu olmayıp sonsuz olan ve ibadet (kulluk) edilmeye layık olan Allah (cc).
Kemal-i rububiyet: Rububiyetin (Rabliğin) mükemmelliği, varlıkları yetiştirme ve terbiye etmekteki mükemmellik.
Vahdet: Birlik, teklik, Allah'a (cc) ait birlik.
İbadat: İbadetler, kulluk görevleri, Allah'ın (cc) emir ve yasakları.
Füyuzat: Feyizler, manevî tecelliler.
Münacat: Dua, Allah'a (cc) yalvarma.
Müşahedat: Müşahedeler, gözlemler, gözlenenler, gözle görülenler.
Keşfiyat: Keşifler, buluşlar, gizli manevî gerçekleri bulup ortaya çıkarmalar.
Mevcud-u Lemyezel: Sonsuz ve ölümsüz varlık (Allah (cc)).
Mabud-u Lâyezal: Zeval bulmayan mabud, sonsuz ve ölümsüz olup ibadet (kulluk) edilen Allah(cc).
Ziyadar: Işıklı, parlak.
Vahdaniyet: Birlik, Allah'ın (cc) birliği.