müdavim
Üye Sorumlusu
Prof. Dr. İsmet Barutçugil
Garip gelebilir ama özellikle bilgi ve sevgi söz konusu olduğunda paylaşmak bencilliktir. Kendisi için daha fazlasını isteyenler paylaşırlar. Sahip oldukları ile yetinenler, paylaşmayanlar gerçekte bencil olmayanlardır.
Eğer toplum içinde yaşamasını öğrenmek ve toplumun bir parçası olarak varlığımızı sürdürmek istiyorsak bilmemiz, yapabilmemiz ve istememiz gereken çok önemli bir eylem, paylaşmaktır. Paylaşmasını öğrenen bir insan bağımsız ve bağlantısız bir birey olmaktan çıkmaya ve bağlantılar oluşturarak bir topluluğa ait olmaya başlar. Paylaşmaya yönelik düşünme ve davranma toplumsallaşma sürecinin belki de ilk ve en önemli adımıdır.
Paylaşmak, bir insanın sahip olduğu herhangi bir şeyi bir başkasına ya da başkalarına bilerek ve isteyerek vermesidir.
Bu; para, mal, eşya gibi görünür, elle tutulur bir şey olabileceği gibi zaman, bilgi, tecrübe ve inanç gibi gözle görülmeyen, elle tutulmayan bir kaynak ya da değerler de olabilir. Bunların ötesinde sevinç, üzüntü, sevgi ve öfke gibi duygular da paylaşılabilir ve paylaşılmalıdır.
Paylaşma konusunda hemen tüm dinler ve gelişmiş kültürler özendirici önerilerde bulunurlar. Çoğu yazarlar, düşünürler, din adamları ve toplum bilimciler, toplumsal yaşamda barış ve güvenin paylaşım kültürünün yerleşmesine bağlı olduğunu kabul etmektedirler. Onlar, insanlara bencil olmamalarını, sahip olduklarını yalnızca kendilerine saklamamalarını, paylaşmalarını, en azından başkalarına yararlı olacak şekilde kullanmalarını öğütlemektedirler.
Çoğumuz bilgi ve sevginin paylaşıldıkça azalmadığını, aksine çoğaldığını biliriz. Dini inancı güçlü olanlar maddi varlıkların da (gerçek ihtiyaç sahipleriyle) paylaşıldığında azalmadığına, tam tersine çoğaldığına inanırlar. Bu dünyada ya da ölümden sonraki yaşamda verdiklerinden daha fazlasını kazanacaklarını kabul ederler. Garip gelebilir ama özellikle bilgi ve sevgi söz konusu olduğunda paylaşmak bencilliktir. Kendisi için daha fazlasını isteyenler paylaşırlar. Sahip oldukları ile yetinenler, paylaşmayanlar gerçekte bencil olmayanlardır. Bu nedenle, bilgi ve sevgi konusunda iyi ve doğru olan bencil olmaktır.
Paylaşmak, başkalarına duyulan ilginin ve güvenin bir ifadesidir. Birbirine ilgi duyan ve güvenen insanlar güçlü topluluklar ve toplumlar oluştururlar. Bencilliğin yaygın olduğu, herkesin her şeyi kendisine istediği organizasyonlarda ve toplumlarda gerilim, kıskançlık, kızgınlık, nefret ve intikam duyguları yerleşir. Paylaşmak çoğu kez karşındakine bir değer yaratmak, ona bir iyilik yapmak için, onun iyiliğini isteyerek yapılır. Şüphesiz bu iyi niyet ve olumlu yaklaşım karşılıklı olmalıdır. Açıkça bir karşılık bekleyerek ve hatta bu karşılığın adını koyarak paylaşmak ise paylaşmak değildir, alışveriştir, ticarettir.
Gerçek paylaşmak, bir insanın kendi sahip olduğu ve değer verdiği bir şeyi bir başkasıyla paylaşmaktır. Çöpe atacağı giysiyi fakire vermek, kendi yemeyeceği bir yemeği aç bir insana uzatmak paylaşmak değildir. Bir başkasına ait parayı, eşyayı ya da bilgiyi ondan izinsiz alıp bir başkasına vermek de paylaşmak değil, hırsızlıktır. Zenginin malını alıp, fakirlere dağıtmak çoğu kez mafya bozuntusu kabadayıların vicdanlarını rahatlatmak ve hırsızlıklarını meşru göstermek için kullandıkları bir slogandır.
Günümüzün gelişen teknolojisiyle internet ortamında ya da diğer elektronik medya araçlarıyla film, müzik eseri, kitap ya da makaleyi, orta malı gibi izinsiz, isimsiz yayınlamak da korsanlıktır, hırsızlıktır. Bir başkasının emeğini, bilgisini, birikimini hiçe sayarak hazıra konmak, ortaya açmak ve daha sonra bunu bilgi çağının Robin Hood’luğu olarak görmek ve göstermek paylaşım olmaz.
Paylaşmak bir başkasını kendisine bağımlı hale getirmek, onu küçük düşürmek ya da aciz bırakmak için ona bir şeyler vermek değildir. Bazı kişiler, başkalarının kişisel ve mesleki gelişimlerini engellemek gibi bir art niyetle de paylaşımcı görünebilirler. Ona ihtiyacı olan bir şeyi sürekli sağlayarak, kendisinin ihtiyacını karşılayabilme becerisini geliştirmesini engelleyebilirler. Daha açık bir ifadeyle ona her acıktığında balık vererek balık tutmasını öğretmemektedirler ve öğrenmesine de gerek olmadığını söylemektedirler. Bunu bazen organizasyonlar ve devletler de yapmaktadırlar.
İş yaşamında ve akademik ortamda da yapılmış çalışmaların, projelerin, tasarımların, hazırlanmış formların, anketlerin, tezlerin, görsel sunum materyallerinin ya da ödevlerin paylaşım adı altında alınıp verilmesi mesleğinde kolaya kaçanlara prim vermekte, öğrenme ve geliştirmeyi yavaşlatmaktadır. Kimilerinin uzun zaman ve emek harcayarak ortaya koydukları bilgi birikimi (know-how), çoğu kez onun gerçek değerini anlamayan insanların elinde ucuz bir meta gibi dolaşmaktadır. Bu aslında paylaşım değildir, yağmalama hareketidir, korsanlıktır.
Paylaşmak, iş ortamlarında, çalışanlar arasında görevi, sorumluluğu, iş yükünü, kararları, sonuçları, başarıyı ve başarısızlığı paylaşmak anlamına gelir. Gerçek paylaşım anlayışı içinde çalışan organizasyonlarda güven, iletişim, biz bilinci ve takım ruhu vardır. Yüksek performanslı takımlarda en yaygın gözlenen özelliklerden biri, açıklık ve dürüstlüğe dayalı iletişimle sağlanan güven ortamında bilginin, kaynakların ve kazanımların hakça paylaşılmasıdır.
Bilgiyi paylaşmayan, ağır görev ve sorumlulukları en çaresiz insanların üzerine yıkan, karar alma yetkisini asla paylaşmazken sonuçlarını durumuna göre kendi üstüne alan veya başkasına atan bürokratik, hiyerarşik, fonksiyonel bölümlemeye dayalı yönetim anlayışının artık geçmiş yüzyılda kalmış olması gerekir. Eski anlayış bilgiyi, gücü, yetkiyi, liderliği, sorumluluğu paylaşmayı kabul edemez, paylaşımın mantığını anlayamaz. Oysa 21. yüzyıl toplumlarının ve organizasyonlarının temelinde güvene dayalı paylaşma kültürü bulunmaktadır. Bu kültüre ulaşamayan kişiler ve kurumlar, çok yakın bir gelecekte çağdışı kaldıklarını açıklıkla göreceklerdir.
Garip gelebilir ama özellikle bilgi ve sevgi söz konusu olduğunda paylaşmak bencilliktir. Kendisi için daha fazlasını isteyenler paylaşırlar. Sahip oldukları ile yetinenler, paylaşmayanlar gerçekte bencil olmayanlardır.
Eğer toplum içinde yaşamasını öğrenmek ve toplumun bir parçası olarak varlığımızı sürdürmek istiyorsak bilmemiz, yapabilmemiz ve istememiz gereken çok önemli bir eylem, paylaşmaktır. Paylaşmasını öğrenen bir insan bağımsız ve bağlantısız bir birey olmaktan çıkmaya ve bağlantılar oluşturarak bir topluluğa ait olmaya başlar. Paylaşmaya yönelik düşünme ve davranma toplumsallaşma sürecinin belki de ilk ve en önemli adımıdır.
Paylaşmak, bir insanın sahip olduğu herhangi bir şeyi bir başkasına ya da başkalarına bilerek ve isteyerek vermesidir.
Bu; para, mal, eşya gibi görünür, elle tutulur bir şey olabileceği gibi zaman, bilgi, tecrübe ve inanç gibi gözle görülmeyen, elle tutulmayan bir kaynak ya da değerler de olabilir. Bunların ötesinde sevinç, üzüntü, sevgi ve öfke gibi duygular da paylaşılabilir ve paylaşılmalıdır.
Paylaşma konusunda hemen tüm dinler ve gelişmiş kültürler özendirici önerilerde bulunurlar. Çoğu yazarlar, düşünürler, din adamları ve toplum bilimciler, toplumsal yaşamda barış ve güvenin paylaşım kültürünün yerleşmesine bağlı olduğunu kabul etmektedirler. Onlar, insanlara bencil olmamalarını, sahip olduklarını yalnızca kendilerine saklamamalarını, paylaşmalarını, en azından başkalarına yararlı olacak şekilde kullanmalarını öğütlemektedirler.
Çoğumuz bilgi ve sevginin paylaşıldıkça azalmadığını, aksine çoğaldığını biliriz. Dini inancı güçlü olanlar maddi varlıkların da (gerçek ihtiyaç sahipleriyle) paylaşıldığında azalmadığına, tam tersine çoğaldığına inanırlar. Bu dünyada ya da ölümden sonraki yaşamda verdiklerinden daha fazlasını kazanacaklarını kabul ederler. Garip gelebilir ama özellikle bilgi ve sevgi söz konusu olduğunda paylaşmak bencilliktir. Kendisi için daha fazlasını isteyenler paylaşırlar. Sahip oldukları ile yetinenler, paylaşmayanlar gerçekte bencil olmayanlardır. Bu nedenle, bilgi ve sevgi konusunda iyi ve doğru olan bencil olmaktır.
Paylaşmak, başkalarına duyulan ilginin ve güvenin bir ifadesidir. Birbirine ilgi duyan ve güvenen insanlar güçlü topluluklar ve toplumlar oluştururlar. Bencilliğin yaygın olduğu, herkesin her şeyi kendisine istediği organizasyonlarda ve toplumlarda gerilim, kıskançlık, kızgınlık, nefret ve intikam duyguları yerleşir. Paylaşmak çoğu kez karşındakine bir değer yaratmak, ona bir iyilik yapmak için, onun iyiliğini isteyerek yapılır. Şüphesiz bu iyi niyet ve olumlu yaklaşım karşılıklı olmalıdır. Açıkça bir karşılık bekleyerek ve hatta bu karşılığın adını koyarak paylaşmak ise paylaşmak değildir, alışveriştir, ticarettir.
Gerçek paylaşmak, bir insanın kendi sahip olduğu ve değer verdiği bir şeyi bir başkasıyla paylaşmaktır. Çöpe atacağı giysiyi fakire vermek, kendi yemeyeceği bir yemeği aç bir insana uzatmak paylaşmak değildir. Bir başkasına ait parayı, eşyayı ya da bilgiyi ondan izinsiz alıp bir başkasına vermek de paylaşmak değil, hırsızlıktır. Zenginin malını alıp, fakirlere dağıtmak çoğu kez mafya bozuntusu kabadayıların vicdanlarını rahatlatmak ve hırsızlıklarını meşru göstermek için kullandıkları bir slogandır.
Günümüzün gelişen teknolojisiyle internet ortamında ya da diğer elektronik medya araçlarıyla film, müzik eseri, kitap ya da makaleyi, orta malı gibi izinsiz, isimsiz yayınlamak da korsanlıktır, hırsızlıktır. Bir başkasının emeğini, bilgisini, birikimini hiçe sayarak hazıra konmak, ortaya açmak ve daha sonra bunu bilgi çağının Robin Hood’luğu olarak görmek ve göstermek paylaşım olmaz.
Paylaşmak bir başkasını kendisine bağımlı hale getirmek, onu küçük düşürmek ya da aciz bırakmak için ona bir şeyler vermek değildir. Bazı kişiler, başkalarının kişisel ve mesleki gelişimlerini engellemek gibi bir art niyetle de paylaşımcı görünebilirler. Ona ihtiyacı olan bir şeyi sürekli sağlayarak, kendisinin ihtiyacını karşılayabilme becerisini geliştirmesini engelleyebilirler. Daha açık bir ifadeyle ona her acıktığında balık vererek balık tutmasını öğretmemektedirler ve öğrenmesine de gerek olmadığını söylemektedirler. Bunu bazen organizasyonlar ve devletler de yapmaktadırlar.
İş yaşamında ve akademik ortamda da yapılmış çalışmaların, projelerin, tasarımların, hazırlanmış formların, anketlerin, tezlerin, görsel sunum materyallerinin ya da ödevlerin paylaşım adı altında alınıp verilmesi mesleğinde kolaya kaçanlara prim vermekte, öğrenme ve geliştirmeyi yavaşlatmaktadır. Kimilerinin uzun zaman ve emek harcayarak ortaya koydukları bilgi birikimi (know-how), çoğu kez onun gerçek değerini anlamayan insanların elinde ucuz bir meta gibi dolaşmaktadır. Bu aslında paylaşım değildir, yağmalama hareketidir, korsanlıktır.
Paylaşmak, iş ortamlarında, çalışanlar arasında görevi, sorumluluğu, iş yükünü, kararları, sonuçları, başarıyı ve başarısızlığı paylaşmak anlamına gelir. Gerçek paylaşım anlayışı içinde çalışan organizasyonlarda güven, iletişim, biz bilinci ve takım ruhu vardır. Yüksek performanslı takımlarda en yaygın gözlenen özelliklerden biri, açıklık ve dürüstlüğe dayalı iletişimle sağlanan güven ortamında bilginin, kaynakların ve kazanımların hakça paylaşılmasıdır.
Bilgiyi paylaşmayan, ağır görev ve sorumlulukları en çaresiz insanların üzerine yıkan, karar alma yetkisini asla paylaşmazken sonuçlarını durumuna göre kendi üstüne alan veya başkasına atan bürokratik, hiyerarşik, fonksiyonel bölümlemeye dayalı yönetim anlayışının artık geçmiş yüzyılda kalmış olması gerekir. Eski anlayış bilgiyi, gücü, yetkiyi, liderliği, sorumluluğu paylaşmayı kabul edemez, paylaşımın mantığını anlayamaz. Oysa 21. yüzyıl toplumlarının ve organizasyonlarının temelinde güvene dayalı paylaşma kültürü bulunmaktadır. Bu kültüre ulaşamayan kişiler ve kurumlar, çok yakın bir gelecekte çağdışı kaldıklarını açıklıkla göreceklerdir.