muhsin iyii
Member
Putperestlik (Müşriklik), Puta Tapıcılık, Putperestliğin Anlamı, Çağımızda Putperestlik, Paganizm
Putperestlik (Müşriklik), Puta Tapıcılık, Putperestliğin Anlamı, Çağımızda Putperestlik, Paganizm ve İslam
Kuran-ı Kerim’i mealden baştan sona okuyan bir kişi, peygamberlerin genellikle putperestlerle (müşriklerle: Allah’a ortak koşanlarla) mücadele ettiğine tanık olacaktır. Halkın yeni bir peygamberle hidayete geldikten sonra kısa bir zamanda tekrar putperestliğe yöneldiğini anlayacaktır.
Putperestliği insan için bu derece cazip kılan unsur nedir? Daha doğrusu insanlar, Allah’ın (c.c.) ve peygamberlerin (a.s.) gösterdiği hak yolu kısa zamanda unutarak veya hiçe sayarak doğalarındaki hangi güçle veya dürtü ile putperestliğe hemen dönebiliyorlar? Hâlbuki Allah (c.c.) ve peygamberleri putperestlikten sakındırmak için muhakkak ki insanları ahret günü ve cehennemle korkutmuştur. Ayrıca insanları hak yola girdiklerinde cennetle müjdelemişlerdir. Ama yine de insanlar kısa zaman sonra tekrar putperestliğe yönelmişlerdir. Bu yüzden, yani insanları putperestlikten men için, her bin yılda bir resul gelmiş (toplam 313 resul), bu resuller arsında da 124 bin (başka bir rivayette 224 bin) nebi gönderilmiştir.
Kuran-ı Kerim’deki surelerin büyük ekseriyetinin konusu, putperestlerle mücadeledir. Gerçi Medine’de inen surelerde bu mücadele alanına Yahudiler ve münafıklar da girer. Ama oran olarak putperestlerle mücadele daha büyüktür. Bu durum aynı zamanda bu ümmetin gelecekte kimlerle daha çok mücadele içerisinde olacağına da işaret etmektedir. Hıristiyanlardaki sapkın inanışa Kuran-ı Kerim değinse de onlarla pek mücadele etmemekte, hatta bir ayette inananlara en yakın olarak Hıristiyanlar gösterilmektedir: ‘İnsanların müminlere düşmanlık bakımından en şiddetlisini, her halde Yahudilerle müşrikleri (putperestleri) bulacaksın. Müminlere sevgice en yakınlarını da herhalde ‘Biz Hıristiyanlarız.’ diyenleri bulacaksın. Çünkü bunların içinde âlim keşişler ve dünyadan yüz çevirmiş rahipler vardır. Bunlar kibirlenmezler.’
Tarih boyunca insanlığın putperestliğe olan yoğun eğilimini anlayabilmemiz için kendimizi onların yerine koymak gerekir. Putperestliğin temelleri insanın nefsindedir. Nefis kendisine tapmayı, tapılmasını çok sever. Kendine tapma ve tapılma ile anlatmak istediğimiz şey, narsist eğilimlerdir: ‘Övünme, yücelme, büyük görünme, herkesi etkisi altına alma, hakkında söz edilme isteği vs.’ Put, tıpkı bir ayna gibi işlev görür. Aynaya bakan kişi, dikkatini kendinde yoğunlaştırır. Aynaya bakma narsizmin pratiğidir. Kendi güzelliğine bakan, onunla ilgilenen kişi için başkaları bir hiçtir. Ölse de umurunda olmaz. Putlar da bir ayna gibi insanların enerjilerini kendilerinde toplanmalarını sağlamışlardır. Bu nefsin çok hoşuna gitmiştir. Çünkü nefis yaratılış itibari ile cimri ve bencildir. Egoisttir. O her şeyden önce kendisini sever ve kendisine âşıktır. Put, aynanın gelen ışığı tekrar kaynağına yansıtması gibi kişinin bütün enerjisini tekrar kişiye yansıtmakta ve böylece çevreye dağılmasını önlemektedir. Bundan putperest büyük bir doyum almaktadır.
Peygamberlerin getirdiği ‘Lâ-ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur.)’ davası ise, toplumsal eşitlik ve kardeşlik duygusu üzerine kuruludur. Kişi, zümre, ırk üstünlüklerini kırmıştır. Allah’ın (c.c.) kendisinden başka ilah kabul etmemesi, her insanı birbiri ile kardeş yapmakta, kişiyi aynı hukuka ve eşit haklara uymaya zorunlu kılmaktadır. Çünkü tek ilah, bir babanın evlatları arasında ayrım yapamaması gibi bir toplumsal sonuç ortaya çıkarmaktadır. Allah’ın (c.c.) dinine, yani peygamberimizin (s.a.s) getirdiği inanca önce kölelerin, etnik kökeni itibari ile küçük görülen insanların, yoksulların hemen iman etmeleri de bu gerçekliğe dayanır. Çünkü onlar yaşadıkları toplumdan ilgili toplumsal kimlikleri nedeni ile zulüm ve eziyet görüyorlardı. Toplumun inancında Allah bir olduğunda hukuku da insanları temel eşit haklara aynı oranda sahip kılmaktadır. Allah’ın dinine ve peygamberlerine karşı çıkanlar ise, putlar aracılığı ile gelen ayrımcılıktan yararlanan kesimdi. Bunları elden çıkarmak işlerine gelmezdi. Onlar mevcut zulüm ve sömürü düzeninin devam etmesi için Allah’ın diniyle ve peygamberiyle bilerek savaşıyorlardı.
Putperest narsist (kendisini beğenen, kendisine âşık) iken, bir Müslüman toplumsaldır. Müslüman güneş gibidir. Enerjisini, nimetleri insanlara yararlı olmak için kullanır. Etrafa yayar.
Putperestlerin bir özelliği de Allah’ın varlığını inkâr etmemeleridir. “Yemin olsun ki o putperestlere (Mekkeli Müşriklere) kendilerinin kimin yarattığını sorsan mutlaka ‘Allah’ diyeceklerdir. Öyle ise nasıl oluyor da dönüyorlar? (Ez-Zuhruf suresi, 87).”, “(Putperestlere hitaben) De ki: ‘Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Yahut kulaklara ve gözlere kim malik bulunuyor? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor?’ Hemen, ‘Allah’ diyeceklerdir. Sen de ki: ‘O halde sakınmaz mısınız?’ (Yunus suresi,31)”. Putperestler Allah’ın varlığı, yokluğu konusunda peygamberimizle (s.a.s) tartışmıyorlardı. Onlar Allah’ın varlığına inandıkları gibi, Allah’ın rızık verici sıfatını da inkâr etmiyorlardı. Ayrıca canlılara hayat verenin de onları öldürenin de Allah (c.c.) olduğuna inanıyorlardı. Mekkeli putperestler, Allah’ın (c.c.) peygamberler (a.s.) aracılığı ile bir din ve kitap yollaması nedeniyle rahatsız idiler ve dolayısıyla insanların eşit ve tek bir hukuka uymaları onların işlerine gelmemekteydi. Çünkü onlar soyları sopları ile gurur duyan, kendileri dışında başkalarını küçük gören şımarık bir kavimdi. Putları onlara bu narsist doyumu sağladığı için onlardan kopamıyorlardı. Putlarına bağlılıklarını inatla sürdürüyorlardı. Bazıları peygamberimizin (s.a.s) yalan söylemediğini bildikleri halde yani bile bile kibirlerinden dolayı bu dini kabul etmek istemiyorlardı.
Şeytanların gücü sadece vesvesedir. Onlar bilinçaltımıza aynı cümleleri tekrar yolu ile (yani vesveselerle) çeşitli telkinlerde bulunurlar. Seslerini duymayız ama bilinçaltımız ilgili cümleleri sanki kendi düşüncelerimiz gibi algılar. Bu vesveselerde insanların putlara karşı olan zaaflarını çok iyi kullanırlar. Aslında onlar kimin ne günahı işleyip işlemeyeceğini çok iyi bilirler. Bu açıdan yanlarında her insanın bir raporu bulunur. Nabza göre şerbet verirler. Nefis bir günaha eğilim duyuyorsa onu sonuna kadar kullanırlar. Nefsin eğilim duymadığı günahta vesvese hususunda ısrarcı olmazlar. Hep nefsin gölgesinde hareket ederler. Onun için insanlar vesveselerin pek farkına varmazlar. Kendi düşünceleri olduğunu sanırlar. İnsanın putlara karşı olan eğilimindeki narsist karakterini çok iyi bildiklerinden buna uygun propagandaları insanlara vesvese yolu ile sürekli yinelerler. Şeytanlar putperestlere daima şu telkinde bulunmuştur: ‘Allah’a yakın ve seçkin birisi olmak için kendine bir put edin.’ Bu cümle her insanın nefsini okşayan bir anlama ve vizyona sahiptir. Tarih boyunca insanları birer put edinmesi için harekete geçirmiştir.
Putperestler, putlarının kendilerini Allah’a yaklaştırdıklarına inanmaktaydılar. Allah evreni ve içerisindekileri yaratmıştır ama sadece putlar gerçek anlamıyla Allah’la iletişime geçer gibi bir düşünce, şeytanların telkiniyle onlara kabul ettirilmişti. İnsanlar günah işlerler. Putlar hiç günah işlemedikleri için Allah (c.c.) onların dualarını kabul eder, diye düşünmekteydiler. Bu düşünce ile bir putperest her türlü suçu ve günahı kolayca işlerken putuna karşı olan nazik tavrı ve gönül almaları ile bunun affedileceğini sanmaktaydı. Elbette putlar günah işlemediği gibi iyilik de yapamazlar. Çünkü cansızdırlar. Böylece insanların putlar sayesinde Allah’a (c.c.) yaklaşabileceğine inanmaktaydılar. Onun için Mekke’deki putperestler kutsal olarak bildikleri Kâbe’nin içerisini şöyle bir niyetle putlarla doldurmuşlardır: ‘Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz (Zümer suresi, 3).’
Putların bazılarının isimleri gerçekten de başlangıçta Allah’ın (c.c.) veli kullarına dayanıyordu. Hak din sağlamken insanlar o veli kulların isimleri ile Allah’a (c.c.) tevessülde bulunuyorlardı. Örneğin şöyle dua ediyorlardı: “Allah’ım senin indinde önemli bir kul olan şu zatın yüzü suyu hürmetine şu hacetimi, şu duamı kabul buyur.” Dikkat edilirse tevessülde dua, istek Allah’a (c.c.) yapılmaktadır. Veli kul duanın yapılmasında sadece bir vesile rolü oynamaktadır. Yoksa hacet, istek, dua veli kula yapılsaydı bu Allah’a şirk olurdu. Hak dinler batıl duruma dönüştüklerinde kendilerine tevessülde bulunulan bu veli kulların isimleri putlara verildi. Artık Allah’a (c.c.) dua, istek yerine bu putlara dualar ve istekler yöneltildi. Veli kullarla Allah’a (c.c.) tevessülde bulunma gibi çok güzel bir dua biçimi, batıl duruma dönüştü. Böylece putlar ilahlık makamına yükseltilmiş olundu. Putlarla Allah’a (c.c.) şirk koşuldu.
Bu durumda çağımızda bazı Müslümanlar, duada veli kullara tevessülde bulunma putperestliğe ve Allah’a (c.c.) şirk koşmaya zemin hazırlıyor, diyerek duaların kabulünde çok önemli bir rolü olan tevessüle olumsuz bir tavır almaktadırlar. Hâlbuki ehl-i sünnet itikadında tevessülün ayet ve hadislerle dinde yeri sabittir. Bu konuda ehl-i sünnet âlimleri arasında bir tartışma söz konusu değildir. Vahhabilik gibi 18. yüzyılda ortaya çıkan bir kısım itikadi cereyanların etkisi ile tevessüle itiraz bugünlerde çoğalmıştır. Oysa onların bu itirazlarındaki yanlışlık gayet açıktır. Bir insanın, bıçakla adam da öldürülüyor, diyerek bıçağı günlük yaşamında kullanmaması en çarpıcı örnek olarak düşünülebilir. Hâlbuki yemeğin pek çok malzemesi bu sayede doğranır. Bıçaksız bir mutfak düşünülemez. Onu yaşamdan uzaklaştırmak aç kalmakla özdeştir. Dua da ancak veli kulların yüzü suyu hürmetine Allah (c.c.) katına yükselir. Kabul görür. Onların duaları olmasaydı kıyamet çoktan kopardı.
Kuşkusuz Allah (c.c.) kuluna şah damarından daha yakındır. Kul dua ettiğinde Allah (c.c.) duasına icabet eder. Ama insan Allah’tan (c.c.) çok uzaktır. Her zaman her çeşit duanın kabul olunması için gereken şartları (genellikle üzerindeki günahları nedeniyle) üzerinde taşımıyor olabilir. Böyle durumlarda iken Allah’ın (c.c.) veli kulları ile Allah’a (c.c.) tevessülde bulunulması yerinde bir davranıştır. Veli ölmüş de diri de olabilir. Tevessülde bu durum hiç fark etmez. Zaten dinin de, hususiyle ehl-i sünnet itikadının da bunu onayladığını yukarıda belirtmiştik.
Yine de bazılarının kafalarında sonuçta put da veli de Allah ile kişi arasında ‘birer aracı’ konumuna geliyor, diye bir düşünce vesveseye zemin olabilir. Put Allah’la hiçbir ilgisi olmayan, taştan veya başka nesnelerden yapılan cansız bir varlıktır. Velinin ismi ile uzaktan bir ilgisi olsa da bu unutulmuştur. Şayet unutulmasaydı, ilahi dinlerden hiç birisinin izin vermediği putu yapılmazdı. Ama veli zat Allah’tan (c.c.) nur sahibidir. Yaşantısı ile Allah resulünden (s.a.s) büyük izler taşır. Onu hatırlatır. Böyle bir insan canlı olmanın yanında gerçekten de Allah indinde de özel bir yere sahiptir. Hacetini putuna bildirip ondan medet uman kişi, yaşamında narsist karakterini muhafaza ederken hatta daha da pekiştirirken veliye tevessülde bulunan kişi ise, nefsini ezmekte ve dualarının kabul olması için yaşamını İslami açıdan gözden geçirmekte, Allahın emir ve yasakları hususunda tövbe etme gibi büyük nimetlere nail olmaktadır. Kısacası putlar insanları azdırırken veli zatlar insanları ıslah etmektedirler. Bu açıdan sapla samanı, arpa ile buğdayı birbirine karıştırmak, ancak cehaletle açıklanabilir. Putlar insanları her türlü kötülüğe ve zulme sürüklerken veli zatlar insanları kendilerine benzetip hayra ve faziletlere sevk ederler.
Hâlbuki put edinen kişi, Allah’a (c.c.) değil kendine yakın olmaktadır. Putuna gösterdiği saygı ve tazim aslında nefsinedir. Çünkü put kendisine aittir. Hele bu put eşi, çocukları ve akrabaları tarafından kabul gördüyse narsizmi daha da bir şişer. O putuna çeşitli faziletler ve yücelikler düzmeye başlar. Çünkü başına gelen her hayrı ve iyiliği putundan bilir. Putunu kabilesini temsil eden bir konuma getirme her yiğidin gönlünden geçer. Kabile üyeleri, savaşta bir yenilgiyle, bulaşıcı bir hastalıkla veya bir afatla… karşılaştığında önce bu konuda putlarını suçlarlar ve hemen yeni bir put edinirler. Eski putu atarlar veya parçalarlar. Bu yeni putun reklamı genellikle daha önce kabile üyelerinin bazılarınca yapılmıştır. Kişinin putuyla yaptığı konuşmalar, kendisine pek anlamlı görünür. Bu durum, oyuncağı ile konuşan bir çocuk gibi putpereste büyük bir doyum sağlar. Çünkü kendi kendine konuşma bir terapidir, insanın psikolojik sıkıntılarından boşalmasını sağlar. Onun için kabile putu dışında her evde mutlaka bir put veya çeşitli putlar eksik olmazdı. Seyahatlerde yenilen şeylerden put yapılıp da acıkınca onların yenilmesi de sahabelerden intikal eden hadislerde geçmektedir.
İslam dininde kitabı olan dinlere (Hıristiyanlık, Yahudilik) saygı gösterilmiştir. Onların dinlerini rahatça yaşamaları temin edilmiştir. Ama Mekke fethedilince Allah (c.c.), putperestlerin ya İslam dinine girmelerini ya da onlarla savaşılmasını emretmiştir. Kısacası putperestlik hoşgörü ile karşılanmamıştır. Bunun en başlıca nedeni putperestliğin bir hukuka bağlı olmayışıdır. Bir putperest işlediği her suçu meşru görebilir. Çünkü bu suçlarla putunu memnun etme düşüncesi her zaman rahatlıkla kurulabilir. Bu manevi bağlantı onu kendince temize çıkarmaya yetecektir. Bu durum da insanlıkla bağdaşmayacak çeşitli sorunlar ortaya çıkaracaktır. Bu sayede putperest kişinin vicdan rahatsızlığı duymasına bile gerek kalmayacaktır.
Putperest kendi hukukunu kendisi oluşturur. Bu hukuk, toplumsal değil bireyseldir. Son derece narsist bir karakter arz eder. Putuyla yaptığı narsist nitelikteki özel sohbetler, onun hukukunu meydana getirir. Nefis bütün kötülükleri barındırdığından putperestlik bunların gün yüzüne çıkarılması için zemin hazırlar. Putperest toplumlarda her türlü ahlaksızlık, kötülük, zulüm bu yüzden diğer toplumlara göre daha fazla olmuştur. Peygamberimiz (s.a.s) peygamberlikle görevlendirilmeden önce Mekke toplumu putperestlik yüzünden içler acısı bir tablo çiziyordu. Orada güçlü olan insanlar, zayıflara her türlü zulmü reva görüyorlardı. Zulme uğrayan kişilerin başvuracağı bir mahkeme bile yoktu. Yoksul, zayıf, kimsesiz insanlar büyük bir çaresizlik içerisindeydi.
Allah (c.c.) peygamberlerine (a.s.) sadece tek ilah olduğunu bildirmemiş, herkesi indirdiği kitaptaki hükümlerde eşit tutmuştur. Bu sayede zengin fakir, köylü şehirli, farklı etnik kökenden gelen insanlar, herkes aynı hukuka tabi olmuşlardır.
Bugün putperestlik tarihe karışmıştır. İnsanlar açıkça bir puta tapmıyorlar. İlah olarak sadece Allah’a (c.c.) inanıyorlar. Peygamberimizin (s.a.s) hadis-i şeriflerinde belirttiği üzere şeytanlar, insanların putperestliğe dönmesi konusunda artık umutlarını kaybetmişlerdir.
Nefis putperestlikle doyuma ulaştırdığı narsist eğilimlerini artık meşru yollara kanalize etmiştir. Yine de imtihan dünyasında Allah’a (c.c.) şirk koşma konusuna dikkat etmemiz gerekir. Zira bu ümmet şirkle imtihan edilmeyecek olsaydı onca Kuran-ı Kerim ayeti putperestleri (müşrikleri) konu almazdı.
Çağımızda narsist eğilimlerin yoğunlaştığı ve kardeşliğin zedelendiği en büyük olgu, ırkçılıktır. Ahalisi Müslüman olan ülke halkları en çok bu konuda imtihan edilmektedir. Yüce Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: ‘Ey insanlar, doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.’ (Hucurat suresi, 13)’ Allah bizleri, evlatlarımızı bu büyük imtihandan ve fitneden korusun. Âmin.
Yine çağımızda narsist eğilimlerin yoğunlaştığı ve kardeşliğin zedelendiği diğer bir husus da paraya olan aşırı düşkünlüktür. Eski çağların putperesti putlarına ilahi bir anlam yüklese de o da aslında bunlardan büyük bir kuşku duyuyordu. Putların konuşmaktan bile aciz olduğunu biliyordu. Ama modern çağın insanı paranın gücünü görmekte ve bizzat yaşamaktadır. O yüzden her şeyin parayla döndüğüne inanmaktadır. Onun her kapıyı açacağını düşünmektedir. Bu nedenle para, ahalisi Müslüman olan yerlerde büyük bir imtihan konusu olmaktadır. Maalesef insanların çoğu zekât vermemek için çeşitli çarelere başvurdukları gibi açıkça Kuran-ı Kerim’in bu emrini de uygulamamaktadırlar. Müslümanların sadaka ve zekâtlarını toplayıp bunları ihtiyaç sahiplerine veren yardım kurumları toplumumuzda büyük bir boşluğu doldurmuşlardır. Yardım işlerinin kurumlar aracılığı ile yapılması hem yardım veren hem de alan için büyük kolaylıklar ve faziletler içerir. Çıkarılan kanunla bankaların arada komisyon almaması ise küçük ölçekteki yardımseverler lehine büyük kolaylıklar sağlamıştır. Bu güzel adımların yaygınlaşması, Müslümanları zekâtlarını ve sadakalarını vermeye teşvik edecektir.
Maalesef Müslümanların çoğu faize bulaşmakta bir beis görmemekte, onu bir ticaret işi gibi düşünmektedirler. Kafalarınca meşrulaştırmaktadırlar. Oysa faiz insanın ebedi hayatını ağır bir ceza ile geçirmesine neden olabilecek büyük günahlardandır.
Borç vermeyi Allah (c.c.) kendi üzerine aldığı ve teşvik ettiği halde Müslümanlar bu konuda bir türlü kurumsallaşamamışlardır. Bu güzel hayır, ne yazık ki, tarih boyunca hep ferdi boyutta kalmıştır. Kar amaçlı açılan İslami bankalar şimdiki halleri ile bunu karşılamaktan çok uzaktırlar. Allah (c.c.) böyle bir hayrı üzerine aldığına ve dolayısıyla rızasına işaret ettiğine göre bu vakıf yolu ile yapılmalıydı. Bu işte Allah rızası temel alınmalıydı. Sistem bir ibadet temelinde oluşturulmalıydı. Şu anda Müslümanlar arasındaki yardımlaşma ve dayanışma kopma noktasına gelmiştir. Para bir put gibi Müslümanları birbirinden ayırmıştır. Hâlbuki para bir nimettir. İnananları birleştiren ve kaynaştıran bir bağ olmalıdır. Allah (c.c.) bizleri para ile fitneye düşürmesin. Âmin.
‘Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve mallarını kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır (Tevbe suresi, 111).’ Bu ayet Müslümanları bütün varlıkları ile İslam dinine hizmet etmeye çağırmaktadır.
Allah putperestliği (müşrikliği) dosdoğru algılayıp ona düşmemeyi ihsan eylesin. Bizlerin Müslüman olarak yaşamamızı ve Müslüman olarak ölmemizi nasip eylesin. Âmin.
Muhsin İyi
Putperestlik (Müşriklik), Puta Tapıcılık, Putperestliğin Anlamı, Çağımızda Putperestlik, Paganizm ve İslam
Kuran-ı Kerim’i mealden baştan sona okuyan bir kişi, peygamberlerin genellikle putperestlerle (müşriklerle: Allah’a ortak koşanlarla) mücadele ettiğine tanık olacaktır. Halkın yeni bir peygamberle hidayete geldikten sonra kısa bir zamanda tekrar putperestliğe yöneldiğini anlayacaktır.
Putperestliği insan için bu derece cazip kılan unsur nedir? Daha doğrusu insanlar, Allah’ın (c.c.) ve peygamberlerin (a.s.) gösterdiği hak yolu kısa zamanda unutarak veya hiçe sayarak doğalarındaki hangi güçle veya dürtü ile putperestliğe hemen dönebiliyorlar? Hâlbuki Allah (c.c.) ve peygamberleri putperestlikten sakındırmak için muhakkak ki insanları ahret günü ve cehennemle korkutmuştur. Ayrıca insanları hak yola girdiklerinde cennetle müjdelemişlerdir. Ama yine de insanlar kısa zaman sonra tekrar putperestliğe yönelmişlerdir. Bu yüzden, yani insanları putperestlikten men için, her bin yılda bir resul gelmiş (toplam 313 resul), bu resuller arsında da 124 bin (başka bir rivayette 224 bin) nebi gönderilmiştir.
Kuran-ı Kerim’deki surelerin büyük ekseriyetinin konusu, putperestlerle mücadeledir. Gerçi Medine’de inen surelerde bu mücadele alanına Yahudiler ve münafıklar da girer. Ama oran olarak putperestlerle mücadele daha büyüktür. Bu durum aynı zamanda bu ümmetin gelecekte kimlerle daha çok mücadele içerisinde olacağına da işaret etmektedir. Hıristiyanlardaki sapkın inanışa Kuran-ı Kerim değinse de onlarla pek mücadele etmemekte, hatta bir ayette inananlara en yakın olarak Hıristiyanlar gösterilmektedir: ‘İnsanların müminlere düşmanlık bakımından en şiddetlisini, her halde Yahudilerle müşrikleri (putperestleri) bulacaksın. Müminlere sevgice en yakınlarını da herhalde ‘Biz Hıristiyanlarız.’ diyenleri bulacaksın. Çünkü bunların içinde âlim keşişler ve dünyadan yüz çevirmiş rahipler vardır. Bunlar kibirlenmezler.’
Tarih boyunca insanlığın putperestliğe olan yoğun eğilimini anlayabilmemiz için kendimizi onların yerine koymak gerekir. Putperestliğin temelleri insanın nefsindedir. Nefis kendisine tapmayı, tapılmasını çok sever. Kendine tapma ve tapılma ile anlatmak istediğimiz şey, narsist eğilimlerdir: ‘Övünme, yücelme, büyük görünme, herkesi etkisi altına alma, hakkında söz edilme isteği vs.’ Put, tıpkı bir ayna gibi işlev görür. Aynaya bakan kişi, dikkatini kendinde yoğunlaştırır. Aynaya bakma narsizmin pratiğidir. Kendi güzelliğine bakan, onunla ilgilenen kişi için başkaları bir hiçtir. Ölse de umurunda olmaz. Putlar da bir ayna gibi insanların enerjilerini kendilerinde toplanmalarını sağlamışlardır. Bu nefsin çok hoşuna gitmiştir. Çünkü nefis yaratılış itibari ile cimri ve bencildir. Egoisttir. O her şeyden önce kendisini sever ve kendisine âşıktır. Put, aynanın gelen ışığı tekrar kaynağına yansıtması gibi kişinin bütün enerjisini tekrar kişiye yansıtmakta ve böylece çevreye dağılmasını önlemektedir. Bundan putperest büyük bir doyum almaktadır.
Peygamberlerin getirdiği ‘Lâ-ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur.)’ davası ise, toplumsal eşitlik ve kardeşlik duygusu üzerine kuruludur. Kişi, zümre, ırk üstünlüklerini kırmıştır. Allah’ın (c.c.) kendisinden başka ilah kabul etmemesi, her insanı birbiri ile kardeş yapmakta, kişiyi aynı hukuka ve eşit haklara uymaya zorunlu kılmaktadır. Çünkü tek ilah, bir babanın evlatları arasında ayrım yapamaması gibi bir toplumsal sonuç ortaya çıkarmaktadır. Allah’ın (c.c.) dinine, yani peygamberimizin (s.a.s) getirdiği inanca önce kölelerin, etnik kökeni itibari ile küçük görülen insanların, yoksulların hemen iman etmeleri de bu gerçekliğe dayanır. Çünkü onlar yaşadıkları toplumdan ilgili toplumsal kimlikleri nedeni ile zulüm ve eziyet görüyorlardı. Toplumun inancında Allah bir olduğunda hukuku da insanları temel eşit haklara aynı oranda sahip kılmaktadır. Allah’ın dinine ve peygamberlerine karşı çıkanlar ise, putlar aracılığı ile gelen ayrımcılıktan yararlanan kesimdi. Bunları elden çıkarmak işlerine gelmezdi. Onlar mevcut zulüm ve sömürü düzeninin devam etmesi için Allah’ın diniyle ve peygamberiyle bilerek savaşıyorlardı.
Putperest narsist (kendisini beğenen, kendisine âşık) iken, bir Müslüman toplumsaldır. Müslüman güneş gibidir. Enerjisini, nimetleri insanlara yararlı olmak için kullanır. Etrafa yayar.
Putperestlerin bir özelliği de Allah’ın varlığını inkâr etmemeleridir. “Yemin olsun ki o putperestlere (Mekkeli Müşriklere) kendilerinin kimin yarattığını sorsan mutlaka ‘Allah’ diyeceklerdir. Öyle ise nasıl oluyor da dönüyorlar? (Ez-Zuhruf suresi, 87).”, “(Putperestlere hitaben) De ki: ‘Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Yahut kulaklara ve gözlere kim malik bulunuyor? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor?’ Hemen, ‘Allah’ diyeceklerdir. Sen de ki: ‘O halde sakınmaz mısınız?’ (Yunus suresi,31)”. Putperestler Allah’ın varlığı, yokluğu konusunda peygamberimizle (s.a.s) tartışmıyorlardı. Onlar Allah’ın varlığına inandıkları gibi, Allah’ın rızık verici sıfatını da inkâr etmiyorlardı. Ayrıca canlılara hayat verenin de onları öldürenin de Allah (c.c.) olduğuna inanıyorlardı. Mekkeli putperestler, Allah’ın (c.c.) peygamberler (a.s.) aracılığı ile bir din ve kitap yollaması nedeniyle rahatsız idiler ve dolayısıyla insanların eşit ve tek bir hukuka uymaları onların işlerine gelmemekteydi. Çünkü onlar soyları sopları ile gurur duyan, kendileri dışında başkalarını küçük gören şımarık bir kavimdi. Putları onlara bu narsist doyumu sağladığı için onlardan kopamıyorlardı. Putlarına bağlılıklarını inatla sürdürüyorlardı. Bazıları peygamberimizin (s.a.s) yalan söylemediğini bildikleri halde yani bile bile kibirlerinden dolayı bu dini kabul etmek istemiyorlardı.
Şeytanların gücü sadece vesvesedir. Onlar bilinçaltımıza aynı cümleleri tekrar yolu ile (yani vesveselerle) çeşitli telkinlerde bulunurlar. Seslerini duymayız ama bilinçaltımız ilgili cümleleri sanki kendi düşüncelerimiz gibi algılar. Bu vesveselerde insanların putlara karşı olan zaaflarını çok iyi kullanırlar. Aslında onlar kimin ne günahı işleyip işlemeyeceğini çok iyi bilirler. Bu açıdan yanlarında her insanın bir raporu bulunur. Nabza göre şerbet verirler. Nefis bir günaha eğilim duyuyorsa onu sonuna kadar kullanırlar. Nefsin eğilim duymadığı günahta vesvese hususunda ısrarcı olmazlar. Hep nefsin gölgesinde hareket ederler. Onun için insanlar vesveselerin pek farkına varmazlar. Kendi düşünceleri olduğunu sanırlar. İnsanın putlara karşı olan eğilimindeki narsist karakterini çok iyi bildiklerinden buna uygun propagandaları insanlara vesvese yolu ile sürekli yinelerler. Şeytanlar putperestlere daima şu telkinde bulunmuştur: ‘Allah’a yakın ve seçkin birisi olmak için kendine bir put edin.’ Bu cümle her insanın nefsini okşayan bir anlama ve vizyona sahiptir. Tarih boyunca insanları birer put edinmesi için harekete geçirmiştir.
Putperestler, putlarının kendilerini Allah’a yaklaştırdıklarına inanmaktaydılar. Allah evreni ve içerisindekileri yaratmıştır ama sadece putlar gerçek anlamıyla Allah’la iletişime geçer gibi bir düşünce, şeytanların telkiniyle onlara kabul ettirilmişti. İnsanlar günah işlerler. Putlar hiç günah işlemedikleri için Allah (c.c.) onların dualarını kabul eder, diye düşünmekteydiler. Bu düşünce ile bir putperest her türlü suçu ve günahı kolayca işlerken putuna karşı olan nazik tavrı ve gönül almaları ile bunun affedileceğini sanmaktaydı. Elbette putlar günah işlemediği gibi iyilik de yapamazlar. Çünkü cansızdırlar. Böylece insanların putlar sayesinde Allah’a (c.c.) yaklaşabileceğine inanmaktaydılar. Onun için Mekke’deki putperestler kutsal olarak bildikleri Kâbe’nin içerisini şöyle bir niyetle putlarla doldurmuşlardır: ‘Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz (Zümer suresi, 3).’
Putların bazılarının isimleri gerçekten de başlangıçta Allah’ın (c.c.) veli kullarına dayanıyordu. Hak din sağlamken insanlar o veli kulların isimleri ile Allah’a (c.c.) tevessülde bulunuyorlardı. Örneğin şöyle dua ediyorlardı: “Allah’ım senin indinde önemli bir kul olan şu zatın yüzü suyu hürmetine şu hacetimi, şu duamı kabul buyur.” Dikkat edilirse tevessülde dua, istek Allah’a (c.c.) yapılmaktadır. Veli kul duanın yapılmasında sadece bir vesile rolü oynamaktadır. Yoksa hacet, istek, dua veli kula yapılsaydı bu Allah’a şirk olurdu. Hak dinler batıl duruma dönüştüklerinde kendilerine tevessülde bulunulan bu veli kulların isimleri putlara verildi. Artık Allah’a (c.c.) dua, istek yerine bu putlara dualar ve istekler yöneltildi. Veli kullarla Allah’a (c.c.) tevessülde bulunma gibi çok güzel bir dua biçimi, batıl duruma dönüştü. Böylece putlar ilahlık makamına yükseltilmiş olundu. Putlarla Allah’a (c.c.) şirk koşuldu.
Bu durumda çağımızda bazı Müslümanlar, duada veli kullara tevessülde bulunma putperestliğe ve Allah’a (c.c.) şirk koşmaya zemin hazırlıyor, diyerek duaların kabulünde çok önemli bir rolü olan tevessüle olumsuz bir tavır almaktadırlar. Hâlbuki ehl-i sünnet itikadında tevessülün ayet ve hadislerle dinde yeri sabittir. Bu konuda ehl-i sünnet âlimleri arasında bir tartışma söz konusu değildir. Vahhabilik gibi 18. yüzyılda ortaya çıkan bir kısım itikadi cereyanların etkisi ile tevessüle itiraz bugünlerde çoğalmıştır. Oysa onların bu itirazlarındaki yanlışlık gayet açıktır. Bir insanın, bıçakla adam da öldürülüyor, diyerek bıçağı günlük yaşamında kullanmaması en çarpıcı örnek olarak düşünülebilir. Hâlbuki yemeğin pek çok malzemesi bu sayede doğranır. Bıçaksız bir mutfak düşünülemez. Onu yaşamdan uzaklaştırmak aç kalmakla özdeştir. Dua da ancak veli kulların yüzü suyu hürmetine Allah (c.c.) katına yükselir. Kabul görür. Onların duaları olmasaydı kıyamet çoktan kopardı.
Kuşkusuz Allah (c.c.) kuluna şah damarından daha yakındır. Kul dua ettiğinde Allah (c.c.) duasına icabet eder. Ama insan Allah’tan (c.c.) çok uzaktır. Her zaman her çeşit duanın kabul olunması için gereken şartları (genellikle üzerindeki günahları nedeniyle) üzerinde taşımıyor olabilir. Böyle durumlarda iken Allah’ın (c.c.) veli kulları ile Allah’a (c.c.) tevessülde bulunulması yerinde bir davranıştır. Veli ölmüş de diri de olabilir. Tevessülde bu durum hiç fark etmez. Zaten dinin de, hususiyle ehl-i sünnet itikadının da bunu onayladığını yukarıda belirtmiştik.
Yine de bazılarının kafalarında sonuçta put da veli de Allah ile kişi arasında ‘birer aracı’ konumuna geliyor, diye bir düşünce vesveseye zemin olabilir. Put Allah’la hiçbir ilgisi olmayan, taştan veya başka nesnelerden yapılan cansız bir varlıktır. Velinin ismi ile uzaktan bir ilgisi olsa da bu unutulmuştur. Şayet unutulmasaydı, ilahi dinlerden hiç birisinin izin vermediği putu yapılmazdı. Ama veli zat Allah’tan (c.c.) nur sahibidir. Yaşantısı ile Allah resulünden (s.a.s) büyük izler taşır. Onu hatırlatır. Böyle bir insan canlı olmanın yanında gerçekten de Allah indinde de özel bir yere sahiptir. Hacetini putuna bildirip ondan medet uman kişi, yaşamında narsist karakterini muhafaza ederken hatta daha da pekiştirirken veliye tevessülde bulunan kişi ise, nefsini ezmekte ve dualarının kabul olması için yaşamını İslami açıdan gözden geçirmekte, Allahın emir ve yasakları hususunda tövbe etme gibi büyük nimetlere nail olmaktadır. Kısacası putlar insanları azdırırken veli zatlar insanları ıslah etmektedirler. Bu açıdan sapla samanı, arpa ile buğdayı birbirine karıştırmak, ancak cehaletle açıklanabilir. Putlar insanları her türlü kötülüğe ve zulme sürüklerken veli zatlar insanları kendilerine benzetip hayra ve faziletlere sevk ederler.
Hâlbuki put edinen kişi, Allah’a (c.c.) değil kendine yakın olmaktadır. Putuna gösterdiği saygı ve tazim aslında nefsinedir. Çünkü put kendisine aittir. Hele bu put eşi, çocukları ve akrabaları tarafından kabul gördüyse narsizmi daha da bir şişer. O putuna çeşitli faziletler ve yücelikler düzmeye başlar. Çünkü başına gelen her hayrı ve iyiliği putundan bilir. Putunu kabilesini temsil eden bir konuma getirme her yiğidin gönlünden geçer. Kabile üyeleri, savaşta bir yenilgiyle, bulaşıcı bir hastalıkla veya bir afatla… karşılaştığında önce bu konuda putlarını suçlarlar ve hemen yeni bir put edinirler. Eski putu atarlar veya parçalarlar. Bu yeni putun reklamı genellikle daha önce kabile üyelerinin bazılarınca yapılmıştır. Kişinin putuyla yaptığı konuşmalar, kendisine pek anlamlı görünür. Bu durum, oyuncağı ile konuşan bir çocuk gibi putpereste büyük bir doyum sağlar. Çünkü kendi kendine konuşma bir terapidir, insanın psikolojik sıkıntılarından boşalmasını sağlar. Onun için kabile putu dışında her evde mutlaka bir put veya çeşitli putlar eksik olmazdı. Seyahatlerde yenilen şeylerden put yapılıp da acıkınca onların yenilmesi de sahabelerden intikal eden hadislerde geçmektedir.
İslam dininde kitabı olan dinlere (Hıristiyanlık, Yahudilik) saygı gösterilmiştir. Onların dinlerini rahatça yaşamaları temin edilmiştir. Ama Mekke fethedilince Allah (c.c.), putperestlerin ya İslam dinine girmelerini ya da onlarla savaşılmasını emretmiştir. Kısacası putperestlik hoşgörü ile karşılanmamıştır. Bunun en başlıca nedeni putperestliğin bir hukuka bağlı olmayışıdır. Bir putperest işlediği her suçu meşru görebilir. Çünkü bu suçlarla putunu memnun etme düşüncesi her zaman rahatlıkla kurulabilir. Bu manevi bağlantı onu kendince temize çıkarmaya yetecektir. Bu durum da insanlıkla bağdaşmayacak çeşitli sorunlar ortaya çıkaracaktır. Bu sayede putperest kişinin vicdan rahatsızlığı duymasına bile gerek kalmayacaktır.
Putperest kendi hukukunu kendisi oluşturur. Bu hukuk, toplumsal değil bireyseldir. Son derece narsist bir karakter arz eder. Putuyla yaptığı narsist nitelikteki özel sohbetler, onun hukukunu meydana getirir. Nefis bütün kötülükleri barındırdığından putperestlik bunların gün yüzüne çıkarılması için zemin hazırlar. Putperest toplumlarda her türlü ahlaksızlık, kötülük, zulüm bu yüzden diğer toplumlara göre daha fazla olmuştur. Peygamberimiz (s.a.s) peygamberlikle görevlendirilmeden önce Mekke toplumu putperestlik yüzünden içler acısı bir tablo çiziyordu. Orada güçlü olan insanlar, zayıflara her türlü zulmü reva görüyorlardı. Zulme uğrayan kişilerin başvuracağı bir mahkeme bile yoktu. Yoksul, zayıf, kimsesiz insanlar büyük bir çaresizlik içerisindeydi.
Allah (c.c.) peygamberlerine (a.s.) sadece tek ilah olduğunu bildirmemiş, herkesi indirdiği kitaptaki hükümlerde eşit tutmuştur. Bu sayede zengin fakir, köylü şehirli, farklı etnik kökenden gelen insanlar, herkes aynı hukuka tabi olmuşlardır.
Bugün putperestlik tarihe karışmıştır. İnsanlar açıkça bir puta tapmıyorlar. İlah olarak sadece Allah’a (c.c.) inanıyorlar. Peygamberimizin (s.a.s) hadis-i şeriflerinde belirttiği üzere şeytanlar, insanların putperestliğe dönmesi konusunda artık umutlarını kaybetmişlerdir.
Nefis putperestlikle doyuma ulaştırdığı narsist eğilimlerini artık meşru yollara kanalize etmiştir. Yine de imtihan dünyasında Allah’a (c.c.) şirk koşma konusuna dikkat etmemiz gerekir. Zira bu ümmet şirkle imtihan edilmeyecek olsaydı onca Kuran-ı Kerim ayeti putperestleri (müşrikleri) konu almazdı.
Çağımızda narsist eğilimlerin yoğunlaştığı ve kardeşliğin zedelendiği en büyük olgu, ırkçılıktır. Ahalisi Müslüman olan ülke halkları en çok bu konuda imtihan edilmektedir. Yüce Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: ‘Ey insanlar, doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.’ (Hucurat suresi, 13)’ Allah bizleri, evlatlarımızı bu büyük imtihandan ve fitneden korusun. Âmin.
Yine çağımızda narsist eğilimlerin yoğunlaştığı ve kardeşliğin zedelendiği diğer bir husus da paraya olan aşırı düşkünlüktür. Eski çağların putperesti putlarına ilahi bir anlam yüklese de o da aslında bunlardan büyük bir kuşku duyuyordu. Putların konuşmaktan bile aciz olduğunu biliyordu. Ama modern çağın insanı paranın gücünü görmekte ve bizzat yaşamaktadır. O yüzden her şeyin parayla döndüğüne inanmaktadır. Onun her kapıyı açacağını düşünmektedir. Bu nedenle para, ahalisi Müslüman olan yerlerde büyük bir imtihan konusu olmaktadır. Maalesef insanların çoğu zekât vermemek için çeşitli çarelere başvurdukları gibi açıkça Kuran-ı Kerim’in bu emrini de uygulamamaktadırlar. Müslümanların sadaka ve zekâtlarını toplayıp bunları ihtiyaç sahiplerine veren yardım kurumları toplumumuzda büyük bir boşluğu doldurmuşlardır. Yardım işlerinin kurumlar aracılığı ile yapılması hem yardım veren hem de alan için büyük kolaylıklar ve faziletler içerir. Çıkarılan kanunla bankaların arada komisyon almaması ise küçük ölçekteki yardımseverler lehine büyük kolaylıklar sağlamıştır. Bu güzel adımların yaygınlaşması, Müslümanları zekâtlarını ve sadakalarını vermeye teşvik edecektir.
Maalesef Müslümanların çoğu faize bulaşmakta bir beis görmemekte, onu bir ticaret işi gibi düşünmektedirler. Kafalarınca meşrulaştırmaktadırlar. Oysa faiz insanın ebedi hayatını ağır bir ceza ile geçirmesine neden olabilecek büyük günahlardandır.
Borç vermeyi Allah (c.c.) kendi üzerine aldığı ve teşvik ettiği halde Müslümanlar bu konuda bir türlü kurumsallaşamamışlardır. Bu güzel hayır, ne yazık ki, tarih boyunca hep ferdi boyutta kalmıştır. Kar amaçlı açılan İslami bankalar şimdiki halleri ile bunu karşılamaktan çok uzaktırlar. Allah (c.c.) böyle bir hayrı üzerine aldığına ve dolayısıyla rızasına işaret ettiğine göre bu vakıf yolu ile yapılmalıydı. Bu işte Allah rızası temel alınmalıydı. Sistem bir ibadet temelinde oluşturulmalıydı. Şu anda Müslümanlar arasındaki yardımlaşma ve dayanışma kopma noktasına gelmiştir. Para bir put gibi Müslümanları birbirinden ayırmıştır. Hâlbuki para bir nimettir. İnananları birleştiren ve kaynaştıran bir bağ olmalıdır. Allah (c.c.) bizleri para ile fitneye düşürmesin. Âmin.
‘Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve mallarını kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır (Tevbe suresi, 111).’ Bu ayet Müslümanları bütün varlıkları ile İslam dinine hizmet etmeye çağırmaktadır.
Allah putperestliği (müşrikliği) dosdoğru algılayıp ona düşmemeyi ihsan eylesin. Bizlerin Müslüman olarak yaşamamızı ve Müslüman olarak ölmemizi nasip eylesin. Âmin.
Muhsin İyi