Lâ ilâhe illâllah: “Allah’tan başka ilâh yoktur” | Mevlevî: Mevlevîlik tarikatına mensup kimse |
an’ane: gelenek | beyan etmek: açıklamak, izah etmek |
binaenaleyh: bundan dolayı | cevelân etmek: dolaşmak, gezmek |
câmi: kapsamlı | dest-i itiraz: itiraz eli |
deveran etmek: dönüp dolaşmak | dâvâ: iddia |
ebrâr-ı sâdıkîn: sâdık, iyi kullar | enbiyâ: nebiler, peygamberler |
enbiyâ-i ahyâr: seçkin peygamberler | esasat: esaslar, prensipler |
esasat-ı semâviye: vahiyle yoluyla gelmiş olan esaslar | evliyâ: veliler, Allah’ın sevgili kulları |
ezcümle: meselâ, örneğin | gayr-ı mütenahî: sınırsız, sonsuz |
hak: doğru, gerçek | hakikat: doğru gerçek |
hakkaniyet: doğruluk, gerçekçilik | halka-i din ve zikir: İslâm dininin esaslarının ortaya konulduğu ve zikirlerin yapıldığı halka |
halka-i zikir: zikir halkası | hâsıl olmak: meydana gelmek |
istinaden: dayanarak | itmi’nan: inanma, tatmin olma |
iz’an: kesin şekilde kavrama | iş’âr eden: bildiren |
kanaat: inanma, razı olma | kelime-i mukaddese: mukaddes söz, ifade |
kelime-i mübâreke: mübarek kelime | kelâm-ı nutk: mantıklı söz |
keramet: Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hal ve fiil | kutup: mânevî açıdan merkez konumunda bulunan |
kâmil: kemâl ve fazilet sahibi, olgun | maarif-i ilhamiye: ilhamla kalbe gelen bilgiler |
meşrep: hareket tarzı, metod | mu’cize: Allah tarafından verilip, yalnız peygamberlerin gösterebilecekleri olağanüstü şey |
müstenid: dayanan, dayanmış | mütebayin: ayrı ayrı |
mütehalif: aykırı, zıt | müttefik: ittifak etmiş, birleşmiş |
nokta-i merkeziye: merkezî nokta | nâtık: konuşan |
reis: başkan | rükn-i iman: imanın temel esası |
semâvî: gökyüzünde dönen yıldızlar gibi; mevlevîlerin döndüğü gibi | tahakkuk eden: gerçekleşen, kesinleşen |
tasdik: doğrulama, onay | tasrih: açık şekilde bildirme |
tenvir etmek: aydınlatmak, ışıklandırmak | terbiye: belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma |
tevhid: birleme; her şeyin bir olan Allah’a ait olduğunu ilân etme | tezkiye: iyi ve doğru olduğuna şahitlik etme |
vehm: kuruntu, zan | vird-i zeban etme: sürekli olarak tekrarlama, dilden düşürmeme |
zât: Hz. Muhammed (a.s.m.) | şecere-i nuraniye: nurlu ağaç |
şehadet etmek: şahitlik etmek | şems-i risalet: peygamberlik güneşi |
şâmil: kapsayıcı |
|