Ceziretü’l-Arab: (bk. bilgiler – Arap Yarımadası) | Medine-i Münevvere: (bk. bilgiler – Medine) |
acip: hayret verici, şaşırtıcı | benî Âdem: Âdemoğulları; insanlık |
bizzat: doğrudan, aracısız olarak | bu’d-i mekân: mekânın uzaklığı |
cem eden: toplayan, bir araya getiren | cevâhir: her birisi paha biçilmez değer taşıyan mücevherler |
derece-i vüsûk: güvenilirlik derecesi | düstur: kâide, kural |
fenn-i hikmet: varlıklardaki hikmetleri araştıran ilim, felsefe | hak: doğru gerçek |
hakikat: doğru gerçek | harekât: hareketler, davranışlar |
hatib-i kudsî: insanlara hak ve hakikatleri anlatan kutsal hatip | hayalen: hayal ederek |
hayalât: hayaller | hayy: diri, canlı |
hilkat-i âlem: varlıklar âleminin yaratılışı | hitaben: hitap ederek, seslenerek |
hutbe-i ezeliye: ezelî hutbe; Ezelî olan Allah’ın insanlara ve cinlere bir hutbesi olan Kur’ân | hüsn-ü suret: dış görünüş güzelliği |
hüsn-ü sîret: ahlâk ve sıfat güzelliği | irşadat: irşadlar; doğru yolu gösteren nasihat ve emirler |
ittibâen: tâbi olarak | kat'î: kesin bir şekilde |
kemâl-i ciddiyet: tam bir ciddiyet | keza: aynı, aynı biçimde |
kitab-ı mu’cizülbeyan: açıklama ve izahları mu’cize olan kitap | kuvvet-i emniyet: güven verme özelliği |
kâinat: evren | maahaza: bununla beraber, bununla birlikte |
mele-i âlâ: en yüce ve yüksek meclis | metanet: sağlamlık, kararlılık |
mevcudat: varlıklar | minber-i saadet: Hz. Peygamber’in (a.s.m.) saadet kaynağı olan yüce makâmı |
muammâ: anlaşılması zor olan sır | muhit: çevre, etraf |
muhâkemat-ı akliye: akıl yürütmeler, değerlendirmeler | musaddak: doğrulanmış, onaylanmış |
mâlik: sahip | mürşid-i umumî: bütün insanlığı irşad edip doğru yolu gösteren |
mütemessik: sıkı sıkıya yapışan; bağlanan | nev-i beşer: insanlık |
nurânî: nurlu, etrafına nur saçan | nâzil olan: inen, indirilen |
reşha: “sızıntı” mânâsını taşıyan başlıklardan her birisi | sadık: doğru |
semere: meyve | siyer-i nebeviye: Peygamberimizin hayatı |
suret: biçim, şekil | sâlik: bir yola giren, bir yolda gitmek |
sırr-ı hikmeti: gayelerinin esprisi | tarâvet: tazelik |
tayy-ı zaman ve mekân: zaman ve mekân sınırlarını ortadan kaldırma | tûl-i zaman: uzun zaman dilimi |
tılsım: sır, gizli gerçek | ubudiyet: kulluk |
zât-ı muallâ: yüce zât | şehadet: şahitlik, tanıklık |