Ceziretü’l-Arab: (bk. bilgiler – Arap Yarımadası) | ahlâk-ı hasene: güzel ahlâk |
ahlâk-ı seyyie: kötü ahlâk | asabiyet: ırkçılık, kendi akraba ve milletini aşırı derecede kayırma gayreti |
azîm: büyük, yüce | bahâdar: kıymetli |
bilhassa: özellikle | burhan: güçlü ve sarsılmaz delil, kanıt |
cihet: yön, taraf | define: hazine, gizli servet |
dellâl: duyurucu, ilân edici | dâvâ: iddia |
emsalsiz: benzersiz | esmâ-i İlâhiye: Cenab-ı Allah’ın isimleri |
fevkalâde: olağanüstü, çok güzel | hakikat: bir şeyin aslı ve esası, gerçek mahiyeti |
hakikat-i insaniye: insanın gerçek mahiyeti | hidayet: doğru ve hak olan yol, İslâmiyet |
hüviyet: şahsiyet, kişilik | icraat: faaliyet, iş |
ihata etmek: kuşatmak | inkılâp: değişim, dönüşüm |
itibarıyla: özelliğiyle | kasâvet-i kalb: kalb sertliği, kalb katılığı |
kavim: topluluk | keşfetmek: açığa çıkarmak, göstermek |
keşşâf: keşfeden, gizli şeyleri bulup meydana çıkaran | kuvve-i kudsiye: kudsî kuvvet; kaynağı Allah’tan gelen güç |
kıymettar: kıymetli, değerli | medeniyet: uygarlık |
medenî: çağdaş, uygar | mehâsin: güzellikler, iyilikler |
misal: örnek, benzer | muallim: öğreten, yetiştiren |
muhabbet-i Rahmâniye: sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Allah’a duyulan sevgi | muhafaza: koruma, saklama |
mutaassıp: tutucu, inanç veya geleneklerine aşırı derecede bağlı | müteessir olma: etkilenme, tesiri altında kalma, üzülme |
nefis: bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu | nev-i beşer: insanlık türü, insanlar |
nihayetsiz: sınırsız, sonsuz | nur: aydınlık, ışık |
rahmet: İlâhî şefkat ve merhamet | rahmet-i Rabbâniye: herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah’ın merhamet ve şefkati |
reşha: “sızıntı” mânâsını taşıyan başlıklardan her birisi | saadet: mutluluk |
sahra: çöl | saltanat: egemenlik, hâkimiyet |
saltanat-ı Rububiyet: Allah’ın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması | semere: meyve |
sür’at: hız | tebdil etmek: değiştirmek |
tebliğ etmek: bildirmek, sunmak | telkin etmek: fikir aşılamak, öğüt vermek |
timsal: görüntü, yansıma | vahşî: medenî olmayan, kaba |
vesile: aracı | zahirî: açık, görünürde |
ziya: ışık, aydınlık | zât: kişi; Hz. Muhammed (a.s.m.) |
zât-ı mürşid: doğru yolu gösteren, Hz. Muhammed (a.s.m.) | zât-ı nuranî: etrafını nûruyla aydınlatan zât, Hz. Peygamber (a.s.m.) |
âdet: alışkanlık, örf | üstad: hoca, öğretmen |
şark ve garp: doğu ve batı | şecere-i hilkat: yaratılış ağacı |