Cevap: Reşhalar - Sayfa: 42
Ve beşer için öyle bir istikbalden haber veriyor ki, dünyevî istikbal ona nisbeten bir katre hükmündedir. Ve öyle bir saadetten müjde veriyor ki, dünya saadetleri ona nazaran rüyalar gibi olur. Evet, bu kâinatın perdesi altında çok acaip şeyler vardır, bizleri bekliyorlar. Biz de onları intizar ediyoruz. Binaenaleyh, o acaibi görüp bize keyfiyetlerini hikâye etmek için hârikulâde bir insan lâzımdır ki, o harika garaibi görsün ve gördüğü gibi bize de söylesin.
Ve keza, o zât, Hâlıkımızın bizden talep ettiği şeylerden bahsediyor ve çok hakikatlerden, meselelerden haber veriyor ki, onlardan kurtuluş yoktur. Feyâ acaba! Ekser-i nâs neden böyle hak şeylerden göz yumuyorlar, hakikatlerden kulak tıkıyorlar?
ON BİRİNCİ REŞHA: Arkadaş! Şu minber-i âlide hutbe-i ezeliyeyi okuyan ve şahsiyet-i mâneviyesiyle bizlere meşhud ve yüksek şuûnatıyla âlemde meşhur olan zât-ı nurânî, (a.s.m.) vahdaniyet-i İlâhiyeye bir burhan-ı sâdık-ı nâtık ve tevhidin hakikat olduğuna bir delil-i hak ve saadet-i ebediyenin de vücuda gelmesine kat’î bir delil ve zahir bir burhandır.
Ve keza, o zât, insanları hidayete davet etmekle saadet-i ebediyenin husulüne sebep olduğu gibi, vüsulüne de sebeptir.
Ve keza, o zât, duasıyla, ubudiyetiyle o saadetin vücuduna ve icadına vesiledir. Evet, bak: O zât, nev-i beşere imamdır. Mescidi, yalnız Ceziretü’l-Arab değildir, küre-i arzdır. Cemaati de yalnız o zamanın insanları değildir. Belki Âdem zamanından kıyamete kadar herbir asrın halkı bir saf olup, bütün asırlar safları onun arkasında, onun duasına “Âmin” diyorlar.
Bilhassa o zât, o cemaat-ı uzmâda umum zevilhayata şâmil pek şedit bir ihtiyac-ı azîm için dua eder. Ve onun duasına, yalnız o cemaat değil, belki arz ve
Ceziretü’l-Arab: (bk. bilgiler – Arap Yarımadası) | Hâlık: her şeyi var eden yaratıcı Allah |
acaip: hayret verici, şaşırtıcı | arz: yeryüzü |
asır: yüzyıl | beşer: insan |
bilhassa: özellikle | binaenaleyh: bundan dolayı |
burhan: güçlü ve sarsılmaz delil | burhan-ı sâdık-ı nâtık: doğru konuşan delil |
cemaat: topluluk | cemaat-ı uzmâ: büyük cemaat, topluluk |
delil-i hak: hak delil | dünyevî: dünya ile ilgili |
ekser-i nâs: çoğu insanlar | feyâ acaba!: “Yahu” gibi bir mânaya gelir, hayret ifade eder. |
garaib: tuhaf, hayret verici şeyler | hak: doğru, gerçek |
hakikat: herbir şeyin aslı ve esası, gerçek mahiyeti | hidayet: doğru ve hak olan yol, İslâmiyet |
husul: meydana gelme | hutbe-i ezeliye: ezelî hutbe; Kur'ân-ı Kerim |
hârikulâde: olağanüstü, şaşırtıcı derecede | hükmünde: benzer bir şeyle aynı hükmü taşıyan |
icad: var edilme, yaratılma | ihtiyac-ı azîm: büyük ihtiyaç |
intizar etmek: beklemek | istikbal: gelecek |
kat'î: kesin bir şekilde | katre: damla |
keyfiyet: nitelik, özellik | keza: aynı, aynı biçimde |
küre-i arz: yer küre, dünya | kıyamet: dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması |
meşhud: görünen, bilinen | minber-i âli: yüksek, yüce minber |
nazaran: bakarak, –göre | nev-i beşer: insanlık |
nisbeten: kıyasla, oranla | reşha: “sızıntı” mânâsını taşıyan başlıklardan her birisi |
saadet: mutluluk | saadet-i ebediye: sonsuz mutluluğun yaşanacağı Cennet hayatı |
saf: sıra ile uzun uzadıya dizilmek | talep etmek: istemek |
tevhid: birleme, her şeyin bir olan Allah’a ait olması | ubudiyet: kulluk |
umum: bütün, genel | vahdaniyet-i İlâhiye: Allah’ın bir ve tek olması |
vesile: aracı | vücud: varlık |
vücuda gelmek: ortaya çıkmak, meydana gelmek | vüsul: kavuşma, erişme |
zahir: açık, görünen | zevilhayat: canlılar |
zât-ı nurânî: nuranî zât; Hz. Peygamber (a.s.m.) | Âdem: (bk. bilgiler) |
âlem: dünya | âmin: “Allah’ım kabul eyle” |
şahsiyet-i mâneviye: manevî şahsiyet; bir kimsenin temsil ettiği makam ve mevkiye ait kişiliği, taşıdığı meziyetleri | şedit: çok şiddetli |
şuûnat: hâller, işler, temel özellikler; Hz. Peygamber'de (a.s.m.) bulunan temel vasıflar | şâmil: içine alan |