Konuya cevap cer

Cevap: Reşhalar - Sayfa: 43



semâ ve bütün mevcudat “Âmin” söyler. Yani, “Yâ Rabbenâ! onun duasını kabul eyle. Biz de o duayı ediyoruz. Biz de onun talep ettiğini talep ediyoruz.”


Bilhassa, o cemaat-i uzmâ önünde kıldırdığı namazda, öyle bir tazarru ve tezellül ile, öyle bir iştiyakla, öyle bir hüzünle niyaz ve dua eder ki, kâinat bile heyecana gelir, o zâtın duasına iştirâk eder. Evet, öyle bir maksat için niyaz eder ki, eğer o maksat husule gelmezse, yalnız mahlûkat değil, âlem bile kıymetsiz kalır, esfel-i sâfilîne düşer. Çünkü, o zâtın matlubuyla mevcudat yüksek kemâlâta erişir.


Acaba o zât, o matlubu kimden istiyor? Evet, öyle bir Zâttan talep eder ki, en gizli ve en küçük bir hayvanın cüz’î bir ihtiyacı için lisan-ı haliyle yaptığı duayı işitir, kabul eder, ihtiyacını yerine getirir. Ve keza, en ednâ bir emeli, en ednâ bir gaye için, en ednâ bir zîhayatta görür ve onu ona yetiştirmekle ikram ve merhamet eder. Bu duaların neticesinde yapılan terbiye ve tedbirler öyle bir intizamla cereyan eder ki, o terbiyelerin ancak bir Semî’ ve Basîr, bir Alîm ve Hakîmden olduğuna şüphe bırakmaz.


Acaba o zât, o minberde Arşa müteveccihen ellerini kaldırarak yaptığı dua ile ne istiyor ki bütün mahlûkat “Âmin” söylüyor?


Evet, o zât, Cenâb-ı Hakkın rızasını ve Cennette mülâkat ve rüyetiyle saadet-i ebediyeyi istiyor. Bu istenilen şeylerin icadına rahmet, hikmet, adalet gibi sayısız esbap olmadığı takdirde, o zât-ı nurânînin tek duası ve tazarru ile niyaz etmesi, Cennetin icadına ve îtâsına kâfidir. Binaenaleyh, o zâtın risaleti, imtihan ve ubudiyet için şu dünyanın kurulmasına sebep olduğu gibi, o zâtın ubudiyetinde yaptığı dua, mükâfat ve mücâzat için dâr-ı âhiretin îcadına sebep olur. 


Evet, bu yüksek intizam ve geniş rahmet ve güzel san’at ve kusursuz cemâl ile zulüm ve çirkinlik arasında tezat vardır. İçtimaları mümkün değildir.





Alîm: her şeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan AllahArş: Allah’ın hüküm ve egemenliğinin tecelli ettiği yer
Basîr: her şeyi gören AllahCenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
Hakîm: her işini hikmetle yapan AllahSemî': herşeyi duyan ve işiten Allah
Yâ Rabbenâ: ey Rabbimizadalet: hak sahibine hakkını verme, haksızı terbiye etme ve cezalandırma
bilhassa: özelliklebinaenaleyh: bundan dolayı
cemaat-i uzmâ: büyük cemaat, toplulukcemâl: güzellik
cereyan etmek: meydana gelmekcüz'î: ferdî, küçük
dâr-ı âhiret: âhiret âlemiednâ: basit, küçük
emel: arzu, istekesbap: sebepler
esfel-i sâfilîn: aşağıların en aşağısıhikmet: gaye fayda
husule gelmek: meydana gelmekikram: bağış, ihsan
intizam: disiplin, düzeniçtima: toplanma, bir araya gelme
iştirâk etmek: katılmakiştiyak: şiddetli arzu ve istek
kemâlât: mükemmel özellik ve derecelerkeza: aynı, aynı biçimde
kâfi: yeterlilisan-ı hal: hal dili
mahlûkat: yaratılmış varlıklarmatlub: istek, arzu
merhamet: şefkat, acımamevcudat: varlıklar
minber: câmide hutbe okunan yermücâzat: cezalandırma
mükâfat: ödülmülâkat: kavuşma
müteveccihen: yönelmiş olarakniyaz: dua etme, yalvarıp yakarma
rahmet: merhamet ve şefkatrisalet: elçilik, peygamberlik
rüyet: Allah’ın cemâlini görmerıza: memnuniyet, hoşnut olma
saadet-i ebediye: sonsuz mutluluksemâ: gökyüzü
talep etmek: istemektazarru: dua, yakarış
tedbir: çekip çevirme, ihtiyacını karşılamaterbiye: belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, yetiştirme
tezat: zıtlıktezellül: Allah'ın huzûrunda boyun büküp yalvarma
ubudiyet: kullukzulüm: haksızlık
zât-ı nurânî: nûrânî zât, Hz. Peygamber (a.s.m.)zîhayat: hayat sahibi, canlı
âlem: dünyaâmin: “Allah’ım kabul eyle”
îcad: var etme, yaratmaîtâ: aynen tekrar edilme, verilme





Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst