Cevap: Reşhalar - Sayfa: 45
مَرَّاتٍ كَالْكَوْثَرِ وَسَبَّحَ فِى كَفَّيْهِ اْلحَصَاةُ وَالْمَدَرُ، وَاَنْطَقَ اللهُ لَهُ الضَّبَّ وَالظَّبْىَ وَالذِّئْبَ وَالْجِذْعَ وَالذِّرَاعَ وَالْجَمَلَ وَالْجَبَلَ وَالْحَجَرَ وَالشَّجَرَ صَاحِبِ الْمِعْرَاجِ وَمَا زَاغَ الْبَصَرُ... سَيِّدِنَا وَمَوْلاَنَا وَشَفِيعِنَا مُحَمَّدٍ اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَاَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ بِعَدَدِ كُلِّ الْحُرُوفِ الْمُتَشَكِّلَةِ فِى اْلكَلِمَاتِ الْمُتَمَثِّلَةِ بِاِذْنِ الرَّحْمٰنِ فِى مَرَايَا تَمَوُّجَاتِ الْهَوَاۤءِ عِنْدَ قِرَاۤءَةِ كُلِّ كَلِمَةٍ مِنَ الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ قَارِئٍ مِنْ اَوَّلِ النُّزُولِ اِلٰى اٰخِرِ الزَّماَنِ وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا يَاۤ اِلٰهَنَا بِكُلِّ صَلاَةٍ مِنْهَا اٰمِينَ اٰمِينَ اٰمِينَ.
1
Arkadaş! Risalet-i Ahmediyeyi ispat eden deliller pek büyük bir yekûn teşkil ediyor. On Dokuzuncu Söz namındaki risalemde o delillerden bir kısmı zikredilmiştir. O zâtın izhar ettiği bine yakın mu’cizeleriyle Yirmi Beşinci Söz namındaki eserimde tafsil edilen kırk vech-i i’câza bâliğ olan Kur’ân, risalet-i Ahmediyeye (a.s.m.) şehadet ettiği gibi, bu kâinat da âyâtıyla o zâtın nübüvvetine delâlet eder. Evet, kâinatta yazılan sayısız âyetler Zât-ı Ehadin vahdaniyetine şehadet ettikleri gibi, risalet-i Ahmediyeye de (a.s.m.) delâlet ve şehadet ederler.
[BILGI]Dipnot-1
Salât ve selâm o nurânî zâta olsun ki, o zât, Rahmân ve Rahîm’den ve Arş-ı Âzamdan gelen Furkân-ı Hakîmin kendisine indiği Efendimiz Muhammed’dir. Ümmetinin iyilikleri sayısınca milyonlar salât ve milyonlar selâm üzerine olsun. Risaleti Tevrat, İncil ve Zebur’da müjdelenen; nübüvveti irhâsatla, cinlerin hâtifleriyle, insanlık âleminin evliyalarıyla, beşer kâhinleriyle müjdelenen; bir işaretiyle ay’ı parçalayan Efendimiz Muhammed’e, ümmetinin nefesleri sayısınca milyonlar salât ve selâm olsun. Davetine ağaçların koşup geldiği, duâsıyla yağmurun hemen iniverdiği, sıcaktan korumak için bulutların ona gölge yaptığı, bir ölçek yemeğiyle yüzlerce insanın doyduğu, parmaklarının arasından üç defa kevser gibi suların çağladığı, onun hürmetine Allah’ın, kertenkeleyi, ceylânı, ağaç kütüğünü, zehirli keçinin kolunu, deveyi, dağı, taşı ve toprağı konuşturduğu, Miracın sahibi olan ve gözü asla şaşmayan o büyük miraç mu’cizesinde rüyetullaha mazhar olan Efendimiz ve Şefaatçimiz Muhammed’e, Kur’ân’ın ilk inmeye başladığı andan zamanın sonuna kadar onu okuyan her bir okuyucunun okuduğu her bir kelimenin hava dalgalarının âyinelerinde Rahmân’ın izniyle yansıyan bütün kelimelerinin bütün harfleri sayısınca, milyonlar salât ve selâm olsun. Bütün bu salâvatlardan her biri hürmetine bizi bağışla, ey İlâhımız, bize merhamet et. Âmin.[/BILGI]
Arş-ı Âzam: Allah’ın büyüklüğünün tecellî ettiği yer | Furkân-ı Hakîm: doğruyu yanlıştan ayıran ve her âyeti hikmetlerle dolu olan Kur’ân |
Rahmân: rahmeti her şeyi kuşatan Allah | Rahîm: şefkat ve merhametinin kişiye özel tecellîleri olan Allah |
Risalet-i Ahmediye: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberliği | Zât-ı Ehad: her bir varlıkta birliği tecellî eden Zât, Allah |
bâliğ olan: erişen, ulaşan | delâlet etmek: delil olmak, işaret etmek |
hâtif: gaybdan haber veren | irhasat: Peygamberimize peygamberlik verilmeden önceki peygamberlik delilleri |
izhar etmek: açıklamak, göstermek | kevser: Cennet’te bir havuz veya nehir |
kâhin: gelecekten haber veren | miraç: Peygamber Efendimizin (a.s.m) bir gece Cebrâil (a.s.) ile kâinatı gezerek Allah’ın huzuruna yükselmesi |
mu’cize: Allah tarafından verilip, yalnız peygamberlerin gösterebilecekleri büyük harika iş | namında: adında |
nurânî: nur gibi etrafını aydınlatan | nübüvvet: peygamberlik |
risale: küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un bölümleri | risalet: bir semâvî kitaba sahip olan peygamberlik |
rüyetullah: Allah’ın Cemâlini görme | salât: Peygamber Efendimiz için yapılan dua |
tafsil edilen: ayrıntılı olarak açıklanan | teşkil etmek: meydana gelmek, oluşmak |
vahdaniyet: Allah’ın benzersiz ve bir oluşu ve ortağının bulunmayışı | vech-i i'câz: mu’cize olma yönü |
yekûn: bütün, toplam | zikredilmek: anılmak, belirtilmek |
zât: kişi; Hz. Muhammed (a.s.m.) | âyet: delil, Allah’ın varlığına işaret eden şey |
âyât: âyetler, deliler | şehadet etmek: şahitlik yapmak |